Bilim Akademisi Üyesi olan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul'da 30 yıl içinde olması beklenen 7.2 büyüklüğündeki olası depremin gittikçe yaklaştığını belirterek, ''Eylül ve ocak ayındaki son depremler, kırılmasını beklediğimiz fayın batı ucunda gerçekleşince şahsen ben endişeye kapıldım. Küçük de olsalar bu depremlerin, beklenen Marmara depremini öne çekmiş olabileceğini düşünüyorum" dedi.
Prof. Dr. Naci Görür’ün son kitabı 'Türkiye’de Deprem-Az gittik uz gittik' çıktı.Kitabında bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un karşı karşıya olduğu tehlikeyi madde madde anlatan Görür, Sözcü gazetesinin sorularını yanıtladı.
Marmara tabanını boydan boya kesen doğrultu atımlı fayın üç kola ayrıldığını anlatan Görür, İstanbul’u etkileyecek depremin 70-75 km uzunluğundaki Yeşilköy açıklarında başlayıp orta Marmara çukurluğunda devam eden Kumburgaz fayında meydana geleceğini düşündüklerini belirtti.
Kilitli olan bu fayın kırıldığı takdirde 7.2 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini ifade eden Görür, Marmara’da en son 26 Eylül 2019’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki ve 11 Ocak 2020 tarihli 4.7 büyüklüğündeki depremlerin bu kolun batı ucunda meydana geldiğini söyledi.
Görür çok önemli bir uyarı yaparak "Son depremler bu kolun batı ucunda gerçekleşince şahsen ben endişeye kapıldım. Küçük de olsalar bu depremlerin beklenen Marmara depremini öne çekmiş olabileceğini düşünüyorum" dedi.
İstanbul’un en az 7,2 büyüklüğünde bir deprem beklediğinin altını çizen Görür, şu çağrıyı yaptı: "Yerel yöneticileri ve hükümeti, yaklaşan bu tehlike karşısında önlem almaya davet ediyoruz. Depremde olması muhtemel zararların önüne geçebilecek tedbirleri almalı. Deprem siyasi ideoloji ve parti tanımaz. Geldiğinde hepimiz zarar göreceğiz. Dua edelim de gelmeden önce yöneticilerimiz akıllarını başlarına alsın ve bu afete karşı önlem almada kenetlensinler."
İstanbul’daki binaların depreme hazır olmadığına dikkat çeken Görür, "Devletin resmi rakamlarına göre İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 60’ı herhangi bir mühendislik hizmeti almamış ve gecekondu mantığıyla inşa edilmiş. Resmi rakamlara göre İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var.Eğer bu binaların yüzde 60’ı beklediğimiz 7,2 büyüklüğündeki depreme dayanmazsa toplam 960 bin riskli bina var demektir. Bu binaların deprem olmadan önce deprem güvenli hale getirilmeleri gerekir. Resmi binaların güçlendirildiğini veya yeniden yapıldığını biliyorum ama halkın oturduğu yerlerin önemli bir kısmının henüz elden geçirilmediği de malum" dedi.
Kitabında ‘Kanal İstanbul ve deprem’ konusunu ayrı bir başlıkta inceleyen Görür, ‘çılgın projenin’ yarattığı tehdidi şöyle anlattı: "Beklenen Marmara depremi minimum 7,2 büyüklüğünde olacaktır. Bu deprem gerçekleştiğinde Kanal İstanbul’un Küçükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasındaki bölümü en az 9-10 şiddetinde etkilenecektir.Bu şiddetteki bir depreme kanalın bu bölümünün ciddi bir hasar almadan dayanması çok zordur. Ben açıklandığı ilk günden beri Kanal İstanbul’a karşı çıktım. Karşı oluşum siyasi veya ideolojik nedenlerden dolayı değil tamamen bilimsel gerekçelerledir. Deprem kenti olan ve büyük bir deprem bekleyen İstanbul'da böyle bir projenin yapılması son derece risklidir."