TBMM Deprem Araştırma Komisyonu’nda konuşan Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Okan Tüysüz, “Bugün 24 il, 110 ilçe diri fay üzerinde yer almaktadır. Bunların bir kısmında yakın, bir kısmında uzun dönemde deprem olma olasılıkları vardır. Biz Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu olarak, 18 ile bu konuda uyarıcı raporlar gönderdik ama maalesef bir tanesinden dâhi ‘Ne diyorsunuz siz?’ diye geri dönüş olmamıştır. Marmara depremi bekliyoruz şimdi ve Marmara depremi olursa asrın değil ülkenin felaketi olur. Çok fazla tekrarlamak istemiyorum ama Marmara, depreme hazır değildir” dedi.
TBMM Deprem Araştırma Komisyonu bugünkü toplantısında yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür ile TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası temsilcilerini dinledi. Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Okan Tüysüz şunları söyledi:
“Deprem doğal bir olay ama biz bu depremden ciddi hasarlar alıyoruz. Bu hasar almamızın temel nedenlerinden bir tanesi Türkiye’nin doğal yapısı ama ikincisi de bizim bir türlü uzun yıllardır depreme hazır bir toplum hâline gelememiş olmamız. Türkiye’de 5,5’ten büyük deprem üretebilecek 485 tane bilinen diri fay var. Yani bu şu demek: Geçmişte deprem üretmiş, gelecekte de üretme potansiyeli olan faylar ve bu fayların biz ancak yarısını yeterince araştırdık. Bir fayın karakterini yeterince anlayabilmek için üzerinde paleosismalojik çalışmaların yapılması gerekiyor. Bildiğim kadarıyla 250 civarında fayı çalışmış bulunuyoruz, diğerleri üzerinde herhangi bir çalışma şu ana kadar ne MTA tarafından ne üniversiteler tarafından yapılmadı. Diğer yandan denizlerde faylarımız var, bunların hepsini detaylı bilmiyoruz.
Ayrıca yüzeyde yapılan çalışmalarda da belki önümüzdeki yıllarda yeni faylar ortaya çıkacak çünkü 2013’te devreye giren bu haritanın öncesinde bir öncekiyle yenisi arasında 200 tane fay farkı var. Yani faylar çalıştıkça ortaya çıkıyor ve daha artıyorlar, artacaklar. Aşağı yukarı dört beş yılda bir deprem oluyor. Tarihlere baktığımız zaman 7’nin üzerinde çok sayıda deprem yaşamış bir ülkeyiz.
Son yaşadığımız depremde 50 binden fazla can kaybı oldu. 1939 Erzincan’da 32 bin 968 can kaybımız var bunun arkasından Gölcük Kocaeli depremi geliyor ve geriye baktığımız zaman geçtiğimiz bu yüz on yılda 130 bin civarında sadece can kaybımız var. ‘Peki, biz bu depremleri bilemiyor muyduk da hazırlanamadık?’ derseniz, maalesef, bilerek biz bu kayıpları verdik. 17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremlerinin olacağı 1980’li yıllardan itibaren biliniyordu, bilimsel yayınlarla ortaya konulmuştu. Sadece geçmişteki depremlerin sıralamasına bakan kişi bile bu sıranın nereye geldiğini açık bir biçimde görür.
İl risk azaltma planları var, bunlar geçtiğimiz yıl tamamlandı. Bunların hepsinde hangi illerin deprem tehlikesi olduğu açık ve net bir biçimde ortaya konulmuştur. Bugün 24 il, 110 ilçe diri fay üzerinde yer almaktadır. Bunların bir kısmında yakın, bir kısmında uzun dönemde deprem olma olasılıkları vardır. Biz Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu olarak, 18 ile bu konuda uyarıcı raporlar gönderdik ama maalesef bir tanesinden dâhi ‘Ne diyorsunuz siz?’ diye geri dönüş olmamıştır. Marmara depremi bekliyoruz şimdi ve Marmara depremi olursa asrın değil ülkenin felaketi olur. Çok fazla tekrarlamak istemiyorum ama Marmara, depreme hazır değildir. Geleceğe yönelik projeksiyonlara bakıldığında; İstanbul, dünyanın 6’ncı sırada tehlike altındaki şehridir. Bu tehlikenin en temel nedenlerinden bir tanesi de gelir dağılımındaki ve kişi başına düşen gelirdeki risktir. Bu açıdan Türkiye benzeri bazı şehirler gibi örneğin Taipei gibi, Tokyo gibi, Seul gibi, buralar gibi çok ciddi bir risk altındadır. İzmir biraz daha az olmak üzere yine bir risk altındadır. Can ve mal kayıpları açısından da çok ciddi, parlak bir noktada olduğumuzu söyleyemeyiz.
Yapı denetim mekanizmasının imar izin süreçlerinin yeterince denetlenmediğini, usulüne uygun denetlenmediğini gördük ve buna ağır cezalar getirilmesi gerektiği kanaati ortaya çıktı. 1948’den günümüze 23 defa doğrudan ya da dolaylı imar affı çıkartıldı ve bu depremler bize şunu gösterdi: Bir daha biz imar ve af kelimelerini yan yana getirmeyeceğiz, bunu getirirsek de sonuçlarına katlanacağız. Risk unsurunu azaltmak için tehlike altındaki bölgelerde nüfus artışına müsaade etmememiz lazım. Bugün İstanbul'un nüfusu sürekli artıyor ve artması için âdeta teşvik ediliyor. Dolayısıyla geçmişte 10 milyon olan nüfus tehlike altındaydı, bugün 20 milyon nüfus tehlike altında. Dolayısıyla buradaki nüfusun artmaması için gerekli ne varsa yapmamız gerekiyor. Nüfusun benzeri şekilde, tehlikesi yüksek şehirlere yığılmasını önlememiz lazım, yerleşim yoğunluğunu azaltmamız lazım. Sanayi ve önemli yapıları deprem tehlike bölgelerinden uzaklaştırmamız, uzaklaşmaları yönünde teşvik etmemiz lazım. Diri fay risklerini dikkate alarak fay üzerinde mevcut yerleşimin sınırlanması ya da zamanla kaldırılmasını sağlamamız lazım. Bu konuda neler yapılması gerektiği hususunda da fay yasasına bağlı seksen sayfalık bir yönetmelik hazırlandı bu yönetmelikte hazırdır, tartışmaya açıktır.
Ne yapacağımız, riski nasıl azaltacağımız konusunda yol haritaları belli, çok sayıda yol haritası var ama o yola bir türlü biz adım atamadık. 2000’de Ulusal Deprem Konseyi kuruldu, 2007’de kapatıldı. 2002’de Deprem Zararlarının Azaltılması ve Ulusal Strateji Raporu yayınladılar. Bunun gereklerini çok büyük ölçüde yerine getirmedik. 2004’te Deprem Şurası yapıldı, konusunda uzman 309 kişi katıldı ve bu Deprem Şurası kararlarının bir yıl içerisinde bitirilmesi hedeflenmişti. Benim bildiğim kadarıyla 7 tane komisyon kuruldu. Her komisyon kendi adına birkaç cilt rapor yayınladılar fakat bunların sadece az bir kısmı uygulama ya geçebildi. Bu deprem şûrası yapılalı on dokuz yıl oldu. Bunlar uygulamaya konulsaydı bugün afetle mücadelede çok daha farklı bir noktada olacaktık.
Arkasından da İstanbul için Deprem Master Planı hazırlandı. 2003 yılında üniversitelerin katılımıyla ortaya konan bir rapordu. Ancak, bugün, İstanbul’da yıkılma aşamasında olan, olası bir depremde ağır hasar alacak ya da yıkılacak 90 bin binadan bahsediyoruz. Bu Deprem Master Planı’nın gereklerini yapsaydık bu 90 binden söz ediyor olmazdık. Artık, her ilçede, her sokakta nerede tsunami olacağına, nerede hangi binaların yıkılacağına kadar çalışıldı ama o yıkılan binalara çok fazla bir şey maalesef yapılamadı. 2012-2023 Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planımız vardı. Burada yine komisyonlar oluşturuldu. Maalesef burada önerilen eylem planı da henüz yerine getirilmedi. Bazı kalemlerde yüzde 10’larda gerçekleşti, bazı kalemlerde yüzde 50-60’lara varan gerçekleşme oranları var ama 2023 yılı Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı’nın bitmesi gereken bir yıldı, 2023’ün yarısını bitirmiş durumdayız.
Siyasi kararlılık olmadığı müddetçe ya da yeterli olmadığı müddetçe yara sarma değil, afet zararlarının azaltılması yönünde bir politikaya geçmediğimiz müddetçe biz bu komisyonlarda daha çok konuşuruz. Türkiye’nin deprem riski altında olan yerleri bellidir, buralarda derhâl önlemlere başlanmalıdır; Marmara Bölgesi, Bingöl-Yedisu bunların başında gelmektedir. Çalışmalarda Marmara Bölgesi’ne öncelik verilmelidir. İstanbul’da 90 bin binanın zayıf olduğu, bunların güçlendirilmesinin ya da dönüşümünün yapılması gerektiği ifade edilmektedir. Bunun en kısa zamanda hazırlanması gerektiği kanaatindeyim.”