İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen son zamanlarda yaşanan sel, yangın ve fırtına felaketlerine ilişkin olarak, "Küresel ısınmanın bizim ülkemizde son zamanlarda gösterdiği diğer etki de şimşek ve yıldırımlar. Türkiye’de tropik gece-gün sayısı hızla artmaya başladı" dedi.
Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Şen, "Bireysel olarak herkes kendi karbon ayak izini hesaplamalı ve bunu azaltmaya başlamalıdır. Yoksa Amerika’daki Florance tayfunu gibi her doğal afet şiddetini arttırarak devam edecektir. Tabii ki o tip tayfunların bölgemizde oluşması mümkün değil ama bizdeki doğal afetler de artık can yakmaya başladı" ifadesini kullandı.
Şen'in söyleşisi şöyle:
Yıllardır ‘küresel ısınma’ uyarılarını dikkate almadık ve şimdi sonuçlarını mı yaşamaya başladık ?
Önce küresel ısınma nedir, onu anlatalım. Soluduğumuz havanın sıcaklığını yeryüzünden yayılan uzun boylu radyasyon ayarlar. Güneşten kısa dalga boylu radyasyon yeryüzüne ulaşır. Yeryüzü bu radyasyonu emer ve uzun dalga boylu radyasyon olarak uzaya doğru geri verir. Bu radyasyon havayı ısıtır, fazla kısmıysa uzaya kaçar. Yani esas kaynak güneş olsa da gelen ışınlar havayı ısıtmaz, dünyanın geri verdiği ısıtır. Yeryüzünün verdiği bu radyasyon uzaya doğru giderken önüne bir engel çıkar… Sera gazı yani…
Aynen, bu engel sera gazıdır. Dünyada atmosferin oluşumundan itibaren varolan bu kuşaktaki en önemli sera gazları; karbondioksit, metan ve nitrius asittir. Bu kuşak uzaya doğru kaçan yeryüzünden yayılan radyasyonun bir kısmını geri gönderir, bir kısmının uzaya gitmesine izin verir. Böylece dünyanın ortalama sıcaklığı sabitlenir. Bu değer de 14-15 derece civarındadır. Şayet atmosferdeki sera kuşağı kalınlaşırsa geri gönderilen rasyasyon artar ve dünya ısınmaya başlar. Yorganla ya da çarşafla yatmak gibidir. Kalın bir yorganla yatarsanız daha fazla ısınırsınız. Atmosferin oluşumunda karbondioksit değeri yaklaşık milyonda 290 birimdi. 2018’de bu değer milyonda 420 birime çıktı. Dolayısıyla sera kuşağı kalınlaştı, yorgana döndü. Ve dünya ısınmaya başladı. Sera gazlarını kim arttırdı? İnsanoğlu… Sanayi devrimiyle üretim de arttı. Böylece sanayi ve evsel ihtiyaçta gerekli enerjiyi elde etmek için kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtların kullanımında yükselme oldu. Bunların yanmasından dolayı da atmosfere karbondioksit ve diğer sera gazları çıkmaya başladı.
Bu yazı sıcak geçirdik. Bir yandan da ne zaman yağmur yağsa sel felaketine dönüştü. Bu ikisi; yani çok sıcak ve aşırı yağış arasında bir ilişki var mı ?
Dünyanın sıcaklığı 2018’de 2 derece yükseldi. Bu da dünyadaki doğal afetleri arttırdı. 1 derecelik artış doğal afetlerde yüzde 30’luk bir artış meydana getirebilmekte. 2 derecelik artış çok daha fazlasına sebep olur. Son yıllarda işte bu artışı görüyoruz. Dünyada yıllık 27 milyar dolara mal olan doğal afet zararları bu yıl 54 milyar dolara çıktı. Dünyada olduğu gibi Türkiye de son 10 yılın büyük kısmını özellikle yaz aylarında ortalamanın üzerinde sıcaklıklarla geçirdi. Küresel meteorolojik sirkülasyonların hareket yollarına bağlı olarak bulunduğumuz Akdeniz çukuru ülkelerinde doğal afetlerden etkilenme daha fazla oluyor. Bu yaz, yağışların şiddetli olmasında bunun etkisi vardır. Sıcak olan yer seviyesinde atmosferin üst bölgesine gelen soğuk hava atmosferik kararsızlık meydana getirerek bu tür yağışları oluşturdu. Aslında insanoğlu konforlu yaşamı kendisine yol seçmeye başlayınca kendi sonunu getirdiğinin farkında değildi. Afetler çağına mı girdik, bundan sonra böyle mi olacak ? Bu yağışların şehirlerde afete dönüşmesi betonlaşmayla yakından ilgili. Aynı yağış kırsal alana yağsa doğal afet meydana gelmez. Şehirleşmeyi yaparken, küresel ısınmayı gözönüne almak gerekirdi. Bunu düşünmedik, yeşil alanı yok ettik. Yağan yağmurun toprakla buluşmasını önledik. Bu durumda şehir selleri, afete dönüştü. Şehirlerin alt yapıları artık bu yağmurları kaldırmıyor, bunları yenilememiz gerek. Zira doğal afetler artarak devam edecek. Çünkü dünya devletleri sera gazlarını azaltmak konusunda direnç gösteriyor. Yağmur yağmasından korkar olduk. Ve artık sosyal medyada şöyle mesajlar okuyoruz. ‘Bu gece İstanbullular uyumakta güçlük çekecek, yaklaşık 35 bin şimşek çakması bekleniyor…’ Evet, küresel ısınmanın bizim ülkemizde son zamanlarda gösterdiği diğer etki de şimşek ve yıldırımlar. Türkiye’de tropik gece-gün sayısı hızla artmaya başladı. Tropik gece nedir ?
Gece sıcaklıklarının 20 derecenin üzerinde olmasıdır. Dolayısıyla gece konforlu yaşam azaldı. Atmosferde şimşek ve yıldırım yapan Kümülonimbus bulutları da çoğaldı. Akdeniz iklim bölgesinin etkisinde bulunan ülkemiz yarı kurak bir iklim tipine girmeye başladı. Tropik gecelerin ve gök gürültülü yağışların artmasıyla kış ve yaz mevsimlerine geçiş olan 3 aylık bahar mevsiminin süresi yaklaşık 1 aya indi. Uç noktalardaki sıcaklık farkı sağlığımız açısından risk taşıyor mu ?
Gündüz ısınan insan vücudunun gece soğuması gerekir. Özellikle yaz aylarında gündüz aşırı sıcaklardan ısınan vücut, gece soğuyarak kendisini sakinleştirmesi gerekir. Şayet gece sıcaklıklarındaki artış fazlaysa vücut bu soğumayı sağlamakta güçlük çeker. Özellikle daha soğuk iklimlere sahip ülkelerde bu rahatsızlık daha belirgindir. Nasıl önlem almamız gerekiyor?
2016’da Paris’te yapılan anlaşmayla 2012 yılında yürürlükten kalkan Kyoto Protokolü’nün yerine yeni yaptırımlar planlanmıştır. Bu anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi 2020, ancak başta ABD olmak üzere amaca ulaşmakta engeller var. Bu anlaşmada hedef 1.5 derecelik artışta kalmak, 2 dereceyi aşmamaktı. Zira 2 derece aşıldığında geri dönüş ya da durdurmak zor olacaktı. Bu nedenlerle artık dünyanın 2020 yılını beklemeden yeniden bu konu etrafında bir araya gelmesi gerekir. Mesele sera gazlarını azaltmaktır. Türkiye de tedbir almalı ve caydırıcı yaptırımları yürürlüğe koymalı. Karbon vergisi ve karbon ticaretinin ülke içinde de düşünülmesi gerek. Bireysel olarak herkes kendi karbon ayak izini hesaplamalı ve bunu azaltmaya başlamalıdır. Yoksa Amerika’daki Florance tayfunu gibi her doğal afet şiddetini arttırarak devam edecektir. Tabii ki o tip tayfunların bölgemizde oluşması mümkün değil ama bizdeki doğal afetler de artık can yakmaya başladı. Bu kış nasıl geçecek ?
Bu yıl ülkemizde ortalamalarda bir kış bekleniyor. Yani ne çok soğuk ne de ılık. Kış kışlığını yapacak gibi görünüyor.
BM, "şiddetli iklim olaylarının tarımsal üretimi doğrudan etkilediğine ve tarım ülkelerinde açlığa neden olacağına" dikkat çekiyor. Hava ve açlık arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız? Artık değişen iklime göre tarım faaliyetlerini de gözden geçirmeliyiz. Su ihtiyacı az olan tarıma yönelmeliyiz. Belki aşırı suya ihtiyaç duyan tarım ürünlerini ithal etmek daha doğru olacak. Aksi taktirde tarım alanları su ve sıcakların etkisiyle ürün azlığı çekecek. Bu da dünyada açlık tehlikesini beraberinde getirecektir. Doğru yerde doğru ürün ekilmesi çok önemli. Kuraklık, en kapsamlı sosyo-ekonomik zararlara neden olan, yavaş gelişen en sinsi ve en tehlikeli doğal afettir. Meteorolojik kuraklık olarak başlar, tarımsal, hidrolojik kuraklık olarak gelişir ve sosyo-ekonomik kuraklık olarak devam eder. Kuraklığı ülke genelinde izleyecek, gerekli uyarıları zamanında yapacak, önlemleri yetkililere ve kamuoyuna duyuracak, bilimsel araştırmalar yapacak bir merkeze acilen ihtiyaç vardır. Şehirlerde alt yapı ve imar projelerinin artan doğal afetleri göz önüne alarak güncel şekilde düzenlenmesi gerekir.
Su sıkıntısı yaşayacak mıyız ?
Dünya nüfusunun 7 milyara ulaşması ve su kaynaklarının kirlenmesi temiz suya ulaşımı zorlaştırdı. Dünyadaki su miktarı sabittir. Dünyaya uzaydan su gelmeyeceğine göre mevcut suyun paylaşımında nüfusun artmasından dolayı su sıkıntısı çekilecektir. Türkiye’de de böyledir. 2030 yılında nüfusun 100 milyona ulaşmasıyla su fakiri ülke konumuna geleceğiz. Bu nedenle su kaynaklarını korumamız gerek. Yağan yağmur suyunu tutmamız lazım. Çok yağmur yağması önemli değil, eğer bu yağmur şehirleşmeden dolayı yüzeysel akışla denizlere gidiyorsa size bir faydası olmaz.
Geçen hafta İstanbul’da bir helikopter düştü. Bunun üzerine bir tweet attınız. Helikopterin düştüğü saatlerde o bölgede meteorolojik şartlar kötüydü, Kümülonimbus bulutları vardı dediniz. Ne demek bu ? Kazanın olduğu saatlerde bölgede meteorolojik şartlar alçaktan uçuşa müsait değildi kanısındayım. Şimşek, yıldırım, aşırı yağışın getirdiği su yükü ; hepsi vardı. Yıldırımın zarar verdiğini düşünmüyorum, çünkü hava araçları yıldırıma karşı korunaklıdır. Ama diğer hava şartları bu uçuşu zorlar seviyedeydi. Ben olsam bu şartlarda o seviyede bir helikopter uçuşuna izin vermezdim.
Türkiye’de seçimlerde küresel ısınmaya hatta çevre konularına partiler ve adaylar yer vermezler. Nedenini anlamak zor. Bunda halkın nelere önem verdiği önemli rol oynuyor zannedersem. Yerel seçimlerde çevre ve küresel ısınma adayların programlarında yer almalı. Aksi taktirde seçmenin gözünde adayların eksik iş yapacakları kanaati uyanmalı.
Boğazı çamur haline getiren yağmur İstanbul sokaklarının toz toprak olduğunun kanıtıdır. Bu tozlar yere inmeden önce havada dolaşıyordu, biz de bunları soluyoruz. Harfiyat kamyonlarının hepsi bir toz bulutu gibi gidiyor, İstanbul sokaklarında dolaşıyorlar. İnşaat alanlarının çok olması, açık toprak alanlarından rüzgâr ile atmosfere karışmasını kolaylaştırıyor. Yağışlarda bu toz, çamur olup deniz ve göllerde bu manzarayı oluşturuyor.
İnşaat artığı toprak ve molozların denizlere, göllere ve akarsulara boşaltılması çevre sorunlarını oluşturur. Bunun yanında resimde görülen kazaları da meydana getirir. Toprağın denizlerde dolgu maddesi olarak kullanılması teknik açıdan uygun değil. Suyla karşılaştığında viskozitesi artarak çamur olarak akışkana döner ve yer değiştirir. Denizde dolgu maddesi kullanılacaksa taş ve kaya gibi sert maddeler kullanılmalı. İnşaat artığı ya da harfiyat toprağı deniz ya da gölün kimyasal kompozisyonunu da değiştirir. Bu da suda yaşayan canlılar için tehlikelidir. Zira bu toprağın içinde demir bileşenleri vardır. Önce dolgu yapılacak bölgenin etrafı taş ve kayalarla çevrilip daha sonra kapalı alan toprak ve molozla doldurulabilir.