Tedavi gördüğü Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma hastanesinde dün hayatını kaybeden Prof. Dr. Semavi Eyice, verdiği son röportajlarından birinde Türkiye’deki tarihi eserlerin yeterince korunamamasından yakınmıştı. 96 yaşında hayata gözlerini yuman Eyice, Maltepe Belediyesi’nin yayın organı Forum Maltepe gazetesine verdiği röportajda, "Hiçbir şeyi koruyamıyoruz; kanunlar yeterli olmadığı gibi halkımızda da bilinç yok; devlet adamlarımız da ne yazık ki ölçüsüz davranıyor" ifadelerini kullanmıştı.
Ailesinin köken olarak Bartın Amasra’ya dayandığını belirten Eyice, babasının okuyup dil öğrenmeleri için İstanbul’a getirdiğini ve oradan sonra hayatının değiştiğini ifade etmişti. Eyice, “38 sene Anıtlar Kurulu’nda görev yaptım. O dönemde pek çok eski eseri yok olmaktan kurtardım. Çünkü ben herkesin duymak istediği gibi konuşmayı sevmiyorum. Başkalarının önünde eğilmeyi hiçbir zaman kabul etmedim” diye konuşmuştu.
Batık ada olarak adlandırılan Küçükyalı açıklarındaki Vordonisi’yi, Vordonos Kayalıkları olarak ilk kez tespit eden ve Küçükyalı Arkeopark’taki Bizans dönemine ait kitabenin ilk parçaları bulan Eyice, aynı röportajında şunları kaydetmişti:
“Ben Anıtlar Kurulu’nda görev yaptığım süreçte Fatih ile Edirnekapı arasında yok edilmek üzere olan 4 eseri kurtardım ve korunmasını sağladım. Örneğin İstanbul’da 500’den fazla eseri olan Mimar Sinan kendi parasıyla, adını yaşatacak ufak bir cami yapmış. 1918’de Fatih yangınında yanmış. O dönemden sonra gecekondu yerleşmesi olmuş. Ev haline getirilmiş. Sonrasında bu alanın kurtarılması ve restore edilmesi için başvuru oluyor. Bizim bazı uzmanlarımız bu alanın restore edilmesine karşı çıkıyor. Bunun tartışılması bile çok acı. Ben bu durumla bizzat mücadele ettim. Konunun görüşüldüğü bir toplantıda ‘Mimar Sinan’ın mescidi yeniden restore edilip, insanlığa kazandırılmalıdır’ dedim. Uzun uğraşlar sonunda o yapıyı kurtardık. Bugün bile gidip görebilirsiniz.”
“Mimar Sinan dünya çapında övündüğümüz bir sanatçı. Onun bir eserinin korunmasına lüzum yoktur diyen bilim insanları varken yeryüzünde bu konuda daha ne diyebilirim ki? Biz hiçbir şeyi doğru dürüst koruyamıyoruz. Kanunlar bu anlamda yeterli olmadığı gibi halkımızda da bu bilinç yok. Devlet adamlarımız da ne yazık ki ölçüsüz davranıyor. Örneğin Karaman’a gidin, Karamanoğlu İsmail Bey’in muhteşem bir camisi var. Bizim İstanbul’u fethettiğimiz dönemlerde yapılmış. Camisi ve yanında türbesi var. Karaman beyliğinin başlı başına bir sanat hareketi olduğunu ve şahane mimari Türk eserleri verdiğini bu eser gösteriyor. Ancak bizler o mimari de çinileri parça parça söküp İstanbul’daki çinili köşke monte etmişiz. Böyle olmaz. Bir kere o Osmanlı eseri değil, Karamanoğlu eseri. Yaşadıkları devirler farklı.
"Başka bir örnek. Antalya Elmalı’da bir Cami var. O caminin içi harikulade çinilerle süslü. Bir haritayı gözünüzün önüne getirin. O dönemde Osmanlı’nın çini üretiminin merkezi olan İznik’ten Elmalı’ya nasıl taşıdılar? Bunlar önemli. 18 tane kapısı o camiinin, her bir kapısında farklı bir çini işlemesi var. O dönemde muhteşem bir hat sanatı iler dualar işlenmiş. Bunu yapan ustaların imzaları var. Bu kadar itinalı bir sanat eseri yaratılmış ancak bizler bunun farkında değiliz.”