Türkiye'nin cari açığını değerlendiren BirGün yazarı Prof. Hayri Kozanoğlu, "Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi çok ciddi sorunların beklediğini hissedebiliyoruz" dedi. Kozanoğlu, "47.1 milyar dolarlık cari açığa, 38.9 milyar dolar finansman sağlanabildiği, geri kalan 8.2 milyar doların ise, Merkez Bankası’nın rezervlerinden karşılandığı anlaşılıyor" diyerek, "Böylesi görülmedi" tepkisini gösterdi.
Kozanoğlu'nun "Cari açık: Böylesi görülmedi!" başlığıyla (20 Şubat 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Geçtiğimiz hafta açıklanan verilere göre, 2017 cari açığı bir önceki yıla kıyasla 14 milyar dolar artarak, 47.1 milyar dolara fırladı. Cari açığın gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı da, 2016’daki yüzde 3,8’den, yüzde 5,5’e kadar yükseldi. Bilindiği gibi bir ülkenin cari açık vermesi, o yıldaki bütün döviz gelirlerinin tüm döviz harcamalarının gerisinde kalması anlamına gelir.
En büyük döviz kaynağı mal ihracatı iken, bir numaralı döviz harcama kapısı da mal ithalatıdır. Nitekim 2017’de ihracat bir önceki yıla kıyasla yüzde 10,2 artışla 157.1 milyar dolara yükselirken, ithalat yüzde 17,7 ivme kazanarak 233.8 milyar dolar oldu. Böylelikle, dış ticaret açığı da yüzde 36,8 sıçrayarak 76.7 milyar dolarla yılı kapadı. İhracatın ithalatı karşılama oranı da, yüzde 71,8’den, yüzde 67.2’ye geriledi.
Hükümet yetkililerini dinlerseniz, Türkiye’nin bir ihracat mucizesi başararak, bu cephede de tüm dünyayı titrettiği yanılsamasına kapılabilirsiniz. Halbuki küresel ticaret istatistiklerine göz atmanız halinde, 2017’de dünya ticaret hacminin yüzde 4,3 artarak küresel büyümeyi geride bıraktığını fark edersiniz. AB Bölgesi’ndeki toparlanmanın da Türkiye’nin ihracatına katkı yaptığını kolaylıkla söyleyebilirsiniz. Gelgelelim, büyümenin biraz kıpırdanmasıyla birlikte, ithalatı tam yüzde 17,7 hoplatması, ülke ekonomisinin ciddi yapısal sorunlarının bir kez daha gözler önüne serilmesi demek.
G20’nin en kötüsü Türkiye
Dünyanın belli başlı ekonomileri arasında, Türkiye benzeri yüzde 5,5 cari açık oranıyla karşılaşan bir başka ülke bulunmuyor. Almanya’nın GSYH’nin yüzde 7,9’una varan 283 milyar dolar cari fazlası tepki çekerken, ABD dahil cari açık sorunu bulunan tüm ülkelerin kendilerine çeki düzen verdikleri gözleniyor. Tablodan da izlenebileceği gibi şu anda ABD’nin cari açığı GSYH’sinin yüzde 2,4’ü. Arjantin ise yüzde 4,2 cari açık oranıyla, sorun yaşamak anlamında Türkiye’ye en fazla yaklaşan ülke. İlle daha beter durumda bir coğrafya aranacaksa, çok daha küçük bir ekonomiye sahip Mısır’ın 12.2 milyar dolar cari açığının GSYH’sinin yüzde 6,9’una denk geldiğini belirtelim.
Cari açık ile ilgili çok yaygın şöyle bir klişe var: Eğer finanse edebiliyorsan sorun yok demektir. Bu yaklaşım sorunu, döviz açığının hangi kaynaklarla ve ne maliyetle finanse edildiğini teğet geçmesidir. Nitekim 2017 rakamlarının dökümünü incelediğimizde, önümüzdeki dönemde Türkiye’yi çok ciddi sorunların beklediğini hissedebiliyoruz.
ABD 10 yıllık hazine kâğıtlarının faizlerinin yüzde 3’e dayanması, önümüzdeki dönem küresel finansman koşullarının hızla ağırlaşacağının ön sinyali kabul ediliyor. Yılmaz Akyüz’ün hep vurguladığı gibi, küresel sermaye döngüleri, dolar faizlerinin seyrine göre şekillenir. 1970’lerde, 1990’larda, 2000’lerde ve 2010’larda likidite genişlemesi ve düşük faizler, yükselişi (boom) tetiklerken; sıkılaşan finansal koşullar kaçınılmaz biçimde düşüşle (bust) sonuçlanmıştır. Şimdi de böyle bir eşikte bulunuyoruz.
2017 cari açık rakamlarına biraz daha yakından bakarsak :
Daha kalıcı nitelik taşıyan doğrudan yatırımlar, 2017’de yüzde 20 gerileyerek, 10.2 milyar dolardan 8.1 milyar dolara indi. Bunun 4.6 milyar doları gayrimenkul alımlarından kaynaklanıyor. Teknoloji getirmesi, üretim ve istihdam kapasitesi yaratması beklenen tür sermaye ise, 3.5 milyar dolarla sınırlı kalıyor.
Cari açık finansmanının 24.1 milyar doları, diğer bir ifadeyle yüzde 62’si, “’sıcak para”’ tabir edilen portföy yatırımlarından sağlanmış. Borsaya 3.2, borç senetlerine ise 20.9 milyar dolar döviz girişi gerçekleşmiş. Bunun “’en ele avuca sığmaz”’, en ufak bir risk algısında civa hızıyla arkasına bakmadan uzaklaşan bir finansman türü olduğunu geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz.
Geriye kalan, büyük ölçüde banka kredisine dayanan 6.5 milyar dolarlık finansmanın ise, sadece 1.5 milyar dolarlık kısmının uzun vadeli olması dikkat çekiyor.
Böylelikle, 47.1 milyar dolarlık cari açığa, 38.9 milyar dolar finansman sağlanabildiği, geri kalan 8.2 milyar doların ise, Merkez Bankası’nın rezervlerinden karşılandığı anlaşılıyor.
Aralık cari açık rakamları daha vahim
2017 Aralık ayında cari işlemler açığı, 2016’nın aynı ayına göre 3.3 milyar dolar artarak 7.7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Buraya kadarı, vahim ama alışıldık bir tabloya işaret ediyor. Ne var ki, bundan sonrası daha da endişe verici. Çünkü, yılın son ayında doğrudan yatırımlardan net 490 milyon dolar, portföy yatırımlarından net 340 milyon dolar döviz giriş gerçekleşmiş. Bunlar olağan bir seyri yansıtıyor. Gelgelelim kredi yenilemelerindeki tıkanma sonucu, 2 milyar dolar finansman daralması yaşanmış. Net rakamlara vurunca, bırakın cari açığı finanse etmeyi, mevcut finansman olanakları 1165 milyon dolar gerilemiş.
Garip bir durum ortaya çıkmış: Cari açık 7.7 milyar dolar iken, Merkez Bankası rezervlerinden daha fazlası, tam 8636 milyon dolar buharlaşmış. 2017’nin son iki ayını alırsak da, toplam cari açık 12075 milyon dolar iken, rezervlerde eksilme 12721 milyon dolar. Anlaşılan korkulan oluyor, artık cari açığı finanse edememeye başlıyoruz.
Gerçi Ocak’ta Merkez Bankası rezervlerinde bir artış gözleniyor. 24 Kasım 2017 ile 29 Aralık 2017 arasında altın dışı rezervler 12.2 milyar dolar azalırken; 26 Ocak’a kadarki 4 haftada 7.2 milyar dolar artıyor. Yani sorun aynı şiddette devam etmiyor. Yine de cari açığı finanse etmekte ciddi bir güçlüğün söz konusu olduğu, ekonomiyi daha kritik bir 2019’un beklediği gerçeği değişmiyor.