Prof. Hayri Kozanoğlu: Tasarruflar madem bu kadar yüksek, insanlar niye borçlanıyor?

Prof. Hayri Kozanoğlu: Tasarruflar madem bu kadar yüksek, insanlar niye borçlanıyor?

Birgün yazarı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Başbakan Binali Yıldırım'ın “Eğer referandumdan evet çıkarsa büyüme yüzde 7 olur, hayır çıkarsa yüzde 3" açıklamasıyla ilgili olarak "İşin ilginç yanı, felaket senaryosunda zikredilen büyüme oranı bile (yüzde 3), TÜİK tarafından 31 Mart’ta açıklanan, üstelik de kuşkuyla karşılanan oranın (yüzde 2.9) üzerinde" dedi. Türkiye'nin bir kez daha 'finansallaşma' yoluyla büyümeye yeltendiğini ifade eden Kozanoğlu, “Tasarruflar madem bu kadar yüksek , öyleyse insanlar niye borçlanıyor?” diye sordu.

Hayri Kozanoğlu'nun "10 maddede ekonomik büyüme ‘hikâyesi’" başlığıyla yayımlanan (4 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Piyasa yorumcularının en sevdiği klişelerden biri de, “bir hikâyeniz olmalı”, “Türkiye yeni hikâyesini dünyaya anlatmalı” tarzı PR hamleleridir. 2016 yılı büyüme rakamının açıklanmasıyla birlikte, Binali Yıldırım hikayeyi yazıverdi bile: “Eğer referandumdan evet çıkarsa büyüme yüzde 7 olur, hayır çıkarsa yüzde 3.” Meali, “Ben Başbakan kalırsam yüzde 3, halının altına süpürülürsem yüzde 7.” İşin ilginç yanı, felaket senaryosunda zikredilen büyüme oranı bile (yüzde 3), TÜİK tarafından 31 Mart’ta açıklanan, üstelik de kuşkuyla karşılanan oranın (yüzde 2.9) üzerinde.

Korkut Boratav’ın Cuma günkü, “Milli gelir revizyonu arızalıdır” yazısı yeni serinin ipliğini yeterince pazara çıkarıyor. Korkut Hoca’yla birlikte Tuncer Bulutay, Yavuz Ege, Oktay Türel, Aşkın Türeli ve Ercan Uygur’un TÜİK tarafından alınmayan, “sağlıklı bir milli gelir serisi” yolunda çok değerli çabalarını izlemeyi sürdüreceğiz.

İsterseniz son büyüme rakamlarını 10 maddede mercek altına alalım.

1TÜİK’in “zincirlenmiş hacim endeksiyle” yaptığı hesaplara göre, GSYH 2016 yılı dördüncü çeyreğinde %3.5 arttı. Böylelikle 2016 yılı büyümesi öngörülerin ötesinde %2.9 düzeyinde gerçekleşmiş oldu. Zaman zaman ekonomik verilerde düzeltmeler yapılabilir. Ne var ki, süre ilerledikçe oynama payları daralır. Örneğin, önceki seriye göre ikinci çeyrek büyümesi %3.1’di. Sonra %4.5’e çekildi; şimdi de %5.3’e. Buna karşın üçüncü çeyrek daralması %-1,8’den, %-1.3’e revize edildi. Oynamaların dalga boyu, üstelik değişikliklerin hep pozitif yönde seyretmesi kuşku doğuruyor.

2 Hatırlanırsa 2016’ya %4.5’lik büyüme iddiasıyla girilmiş, sonra Orta Vadeli Program’da beklenti %3.2’ye çekilmişti. Açıklanan %2.9 hepsinin altında, yeni seriye göre 2009 Küresel Krizi döneminden bu yana en berbat performansa işaret ediyor.

3 Tüm gayretlere karşın kişi başına gelirin dolar bazında gerilediğine tanık oluyoruz. Nitekim 2016 yılı kişi başına GSYH 10.807 dolar olarak açıklandı. TL’nin değerli seyrettiği süreçte, ABD doları cinsinden şişen gelirlerle RTE’nin kurumlandığı dönemlerin geride kaldığı, Türkiye’de kişi başına gelirin 2011’in altına düştüğü gözlemleniyor.

4 Ekonomik büyümeyi bazı öncü göstergelerle tahmin etmek mümkündür. Bunlardan en yaygın kullanılan ölçüt sanayi üretim rakamlarıdır. TÜİK’in sanayi üretimi serisi ile milli gelir kapsamındaki sanayi üretim tam olarak çakışmasa da, kayda değer bir sapma sergilememeleri de gerekir. Eski seride yaklaşık dörtte birlik bir ağırlığa sahip sanayi yeni seride beşte bire (tam oran yüzde 19.7) düştü. 2016 yılı son çeyrek sanayi üretiminin bir önceki yıl aynı dönemine göre yüzde 2 genişlediği açıklanmıştı. Halbuki son milli gelir rakamları 2016 son çeyreğinde yüzde 5’lik bir sanayi artışına işaret ediyor. Bu büyük açı farkını açıklamak haliyle kolay olmuyor!

5 4. çeyreğin sürpriz büyüme atağında hane halklarının nihai tüketim harcamalarının %5.7 bir sıçrama göstererek lokomotif olduğu görülüyor. Eğer bu veri doğruysa, konut, beyaz eşya, mobilya gibi sektörlerde 2017’den başlamak üzere neden vergi indirimlerine gidildiğini açıklamak zorlaşıyor. Devletin nihai tüketim harcamaları ise III. çeyrekte %5.6 artarken, bu oran 4. çeyrekte %0.8’e kadar gerilemiş görünüyor. Şu rakamlar bile, hatalı ekonomi politikalarını teşhir etmek için yeter de artar bile…

6 İşgücü verileriyle büyüme rakamını bağdaştırmak da pek mümkün değil. Eylül 2016’da işsizlik %11.3 iken, sırasıyla ekimde %11.8, kasımda %12.1 ve aralıkta %12.7 trendiyle yükseliyor. Eylül’den aralık sonuna işsiz sayısına 350 bin kişi ekleniyor. İşsizlik artarken büyümenin tempo kazanması ancak büyük teknolojik buluşlarla gerçekleşebilir! Bilebildiğimiz kadarıyla böyle bir “mucize” olmadığına göre, hızlı büyüme ortamında işsizlikteki sıçramayı ekonomik terimlerle açıklamak bizi aşıyor.

7 2016’nın 4. çeyreğinde sabit sermaye yatırımlarının GSYH içerisindeki payı %30.8’e sıçramış durumda. 2016 yılı ortalaması ise %29.8. Bu Asya standardında dolu dizgin bir yatırım hamlesi içerisinde bulunduğumuz anlamına geliyor. AR-GE ve Askeri Silah Sistemleri harcamalarının yeni hesaplama yönteminde yatırımlar içerisine alınması da bu “şahane” performansı açıklayamıyor. 2016 için cari açığın GSYH’ye oranı %3.8’e gerilemiş görünüyor. Buradan %26 gibi bir ulusal tasarruf oranı hesaplamak zor değil. Madem tasarruflar bu denli yüksekti, o zaman niye zorunlu BES uygulaması başlatıldı? diye sormak da hakkımız herhalde…

8 İşgücü ödemelerinin 2016 yılında %22.8 arttığı açıklandı. Diyelim ki bu tablo 2016 başındaki %30 asgari ücret ayarlamasının bir sonucu. O zaman, 2016’nın ilk çeyreğinde asgari ücretteki 300 TL artış ücretlere yansımışken, niye hane halklarının tüketim harcamaları sadece %0.9 kıpırdanırken, 4. Çeyrekte %5.7’yle hız kazandı? Bu da açıklama bekleyen diğer bir “garip çelişki”…

9 Referandum sürecinde, Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden kullandırılacak kredi tutarı 250 milyar TL’ye çıkarıldı. Kısa sürede bu garanti marifetiyle kullandırılan miktar 61 milyar TL’yi bulmuş. Başta KOBİ şirketler 200 milyon TL üst sınıra kadar bu krediden yararlanmak için sıraya girmiş durumdalar, dolayısıyla mutlular. Bankalar ise %85-100 arası Hazine garantisine güvenerek büyük bir memnuniyetle fon dağıtıyorlar. Bir kez daha “kârlar özel, zararlar kamusal” mantığı devreye giriyor. Korkarım ki, borç ödemeleri aksadıkça, yine o zararlar biz vergi mükellefi sade yurttaşların cebinden çıkacak. Bir kez daha soralım, madem ekonomi büyüyor, o zaman bütçeye yük getirecek dolambaçlı yöntemlere niye başvuruluyor?

10 Genel olarak kredilerde de bir artış gözleniyor. Makroihtiyati tedbirlerin gevşetilmesiyle, Mart 2017 itibarıyla yurtiçi kredilerin %28.5’luk artışı söz konusu. YP kredilerdeki döviz kuru etkisini ayıklarsak, TL kredilerde de %15.9’luk bir artış istatistiklere yansıyor. Tüketici kredileri de %13.2’lik bir ivmeyle enflasyonun üzerinde genişliyor. Türkiye’nin bir kez daha “finansallaşma” yoluyla büyümeye yeltendiği gözlemleniyor. “Tasarruflar madem bu kadar yüksek , öyleyse insanlar niye borçlanıyor?” ise cevabını merak ettiğimiz son soru…