İstanbul Valiliği’nin Topkapı Sarayı’nda düzenlediği Fahreddin Paşa’nın Medine’den İstanbul’a gönderdiği kutsal emanetlerle ilgili panelde konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Kutsal hazineler, İstiklal harbindeki gibi İkinci dünya savaşında da taşındı İstanbul’dan. Gitti, geldi” dedi. Ortaylı, Fahreddin Paşa için Türkiye'de bazı kesimlerin de yanlış eleştirilerde bulunduğunu belirterek, "Bir tanesi aynen, bu Birleşik Arap Emirlikleri Vezirinin söylediklerini söyledi. İsmi lazım değildir. ‘Bu ittihatçı olduğu için orada Araplarla kavga etti, direndi, lüzumsuz savaştı’ dedi. İki parça bir şey okuyanın cehaleti derinleşiyor" diye konuştu.
Çok sayıda gazetecinin takip etitiği Fahreddin Paşa Medine Müdafaası ve Kutsal Emanetler’ konulu panelde, Topkapı Sarayı’nda bulunan kutsal emanetler gösterilmedi. Sadece kayıtlarının tutulduğu defterlerin görüntüsüyle, emanetlerin bir kısmının fotoğrafları ekrana yansıtıldı.
Hürriyet'ten Özgür Altuncu'nun haberine göre, panelde konuşan tarihçi ve Topkapı Sarayı’nın eski Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı Fahreddin Paşa’nin Medine savunmasından dolayı Divan-ı Harbe verildiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Beraat etti. Divan-ı Harp bile onu cezalandırma cesaretini gösterememiştir. Bu mukaddes emanetler buraya getirildi ama burada da emniyette görülmedi. İstanbul’da İngiliz işgal kuvvetleri olduğu için Anadolu’ya bir yere kaçırıldı. Neresi olduğunu ben bilmiyorum. Kutsal hazineler, İstiklal harbindeki gibi İkinci dünya savaşında da taşındı İstanbul’dan. Gitti, geldi”dedi.
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanının Fahreddin Paşa’yı hedef alan paylaşımıyla ilgili de konuşan Ortaylı şunları söyledi. “Paşaya İttihatçı olduğu için saldıran sözde dini bütünler var hala. Onlara gerizekalı denir ancak. Medine’yi savunmak isteyen insanları böyle bir şey denmez. Bu memleketde Fahreddin Paşa ve etrafındakilere yeni yeni hürmet ediyor. Çölde perişan olduk edebiyatıyla tarih yapılıyor. Çöldeki askerlerimizin neler yapıldığını oradaki şehitliklerde görüyoruz. Son 35 senedir genelkurmay ve devlet bunları bir şehitlikler yolu haline getirdi. Türklerin dostları ve düşmanları vardır. Türkler Arapları soydular yalanı Fransız ve Anglosakson kaynaklıdır.
Maalesef Batı eğitimini bizim gençler iyi alamıyorlar. Bizim Batıda okuyan gençlerimizin bazıları saçma sapan şeyler söylüyor. Bunlar öyle zannedildiği gibi Solcu molcu olması da gerekmiyor. Biz orada okuyan Müslümanları da biliyoruz. Bir tanesi aynen, bu Birleşik Arap Emirlikleri Vezirinin söylediklerini söyledi. İsmi lazım değildir. ‘Bu ittihatçı olduğu için orada Araplarla kavga etti, direndi, lüzumsuz savaştı’ dedi. Bu Türk entelektüelinin beynelmilel olması gibi masum ve kısmen de gerekli bir sürecin çok cahilce tatbikinden ileri geliyor. İki parça bir şey okuyanın cehaleti derinleşiyor. Aynı problemler Araplar için de geçerlidir.
Birleşik Arap Emirlikleri Veziri siyaset yapıyor. Siyaset yaparken kantarın topuzunu kaçırıyor. Problem Katarla uğraşmaktır. Katar rahatsız ediyor, Arap Yarımadasındakileri. Bu kıtanın ortasında, Katar düşmanlığıyla böyle şeyler söylüyorlar. Ananesiz bir bakandır. Arap dünyasını anlamak için, görmek lazım. Maalesef Türklerin Hac vazifesi dışında Arap’ı tanıdığı yok. Hacca gitmek herkesin görevi olmalıdır. Eğer itikattı yoksa, ona biz karışacak değiliz. Lütfen kültür olarak gidiniz. En azından Umre yapınız. Bambaşka bir gözlemle dönersiniz.
‘Neredeydiniz’ diyor Cumhurbaşkanı. Bu güzel bir soru. Tabii hiçbir yerde olamazlar. Körfezin Arapları, o sıra çok sefil durumda. Ne katılacak, ne ihanet edecek durumları yok. Bunu da bilin yani. Birinci dünya savaşında, bizi asıl yıkacak olan kapı Yemen’di. Yemen’de bir isyan vardı. Bu bir anlaşmayla çözüldü. Bir daha da hiçbir şekilde bir hadise çıkmadı Yemen’den. Yemenliler Şii’dir biliyorsunuz. İtalyanlar oraya müdahale etmeye, kışkırtmaya çok çalıştı. Hiç öyle bir şey olmadı.
Biz Yemenlileri desteklemeliyiz Suudilerin karşısında. Bize yakışan da odur. Çok fakir bir bölge. Hakikaten de çok kabiliyetli insanların ülkesi. Hem devletin, hem milletin onları desteklemesi lazım. Zulüm görüyorlar. Bu işi İran’a bırakacak değiliz, biz dururken. Yemen’i korumak, İran’a bırakılacak bir politika değildir. Bize yakışır. Ruhen orada olmalıyız.
Medine sevimli bir şehirdir. Yanlış anlaşılmasın, Mekke’den daha çok gönlümüzü alır. Makberi Peygamberdir. Medine ahalisi de yumuşak ve hoş insanlardır. Onun için bu savunma tarihimizde çok önemli, çok kahramanca hem de çok estetik bir olaydır. Ordu teslim olmuş. Ana merkezle irtibat kopmuş. Aradaki demiryolu tahrip edilmiş vaziyette. Buna rağmen bu savunma üstleniliyor. Yemek yok. Medine’nin kendisi fakirdir. Fahreddin Paşa, Çekirgenin çok leziz ve besleyici olduğunu telkin ediyor.
“KABE’NİN ÜZERİNE OTEL YAPILIR MI?”
Vahabi zihniyetinin tasdik etmenin anlamı yoktur. Hz. Hatice’nin makberi yok ortada . ‘Onu niye yıkıyorsun’ diyorsun, ‘Lüzum yok öyle şeye’ diyor, otel yapıyor. Şimdi Kabe-i Muazzamanın üzerine otel yapılır mı? Otelde kalan insanların siz, o alanda bulunacak kadar takva ve temizlik içinde yaşayacağına senet verebilir misiniz? Her şey olur orada. Halbuki her şey haram durumda orada. Bunlar son derece saçma şeyler.
Bazı şeyleri bilmeniz lazım. Bazı konularda çok cahiliz. Ama bazı konularda herkesten iyiyiz. İslam dünyasında hakikaten Türklerin itikattı, Türklerin saygısı bakımından en önde geldiği açık. "
Topkapı Sarayı’nın Müdürü Prof. Dr. Mustafa Küçükaşçı da hazinelerle ilgili bilgiler verdi. Getirilen hazinelerin İstanbul’dan Medine’ye götürülen Osmanlı emanetleri olduğunu söyleyen Küçükaşçı,” Topkapı sarayına geldikten sonra bu eserler deftere kaydediliyor. Her eser yazılıyor. 745 kalem eser. Kuran-ı Kerim cüzleri var. 1-97 arası kıymetli hazine eşyası var. 98-186 arası Mescid-i Nebevinin içinde bulunan, buradan İstanbul’dan gönderilen değerli mücevherat var . 186’dan 745’e kadar olanlarsa, hat bakımından değerli eserleri içeriyor, önemli bir kısmı yazma kuranı kerimler. Hepsi mühürleniyor. Fotoğraflanıyor” dedi.