Dünya sol hareketinin önemli düşünürlerinden Prof. James Petras, Türkye ABD ilişkilerine ilişkin olarak, "Türkiye’deki ekonomik kriz derinleşecek. ABD, ticari sınıf üzerindeki baskıya devam edecek ve Erdoğan’ın; önce Brunson’ı serbest bırakarak, Rusya’yla bağları azaltarak, Rusya’yla silah programını reddederek, İran ve petrol ihracatına mesafe koyarak, taviz vermesini isteyecek" dedi.
Birgün'den Ömür Şahin Keyif'e konuşan Petras’a göre, Türkiye-ABD krizini Türkiye’de tutuklu bulunan ABD’li Pastör Andrew Brunson’dan ibaret görmek mümkün değil. Petras, krizi ABD’nin emperyalist dış politikası ve pek çok ülkeyle içinde bulunduğu çatışma ortamı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.
Petras'ın söyleşisi şöyle:
»Krizin temelinde ne var? Pastör Brunson’un tutukluluğunun bu krizdeki etkisi ne kadar?
Biraz geriye, ABD’nin Gülen hareketine desteğine dönmemiz gerek. Bu noktada, Erdoğan’ın hükümeti konsolide edip rakiplerini ortadan kaldırmak için bu kalkışmayı ateşleyip ateşlemediğine dair sorular gündeme geliyor. Ama aynı zamanda, özellikle Gülen’in ABD’de yaşaması dolayısıyla, olayda CIA’in dahli meselesi de söz konusu. ABD darbeyi kınamadı. Gülen’i sınır dışı etmeyi kabul etmediler. Hâlâ Gülen’i koruyorlar. Gülen bu ülkede (ABD) CIA ile beraber çalışıyor. ABD darbeye karşı çıkmadı ve darbeden sonra (Türkiye’yle) işbirliği yapmadı. Bütün bunlar, ABD ve Erdoğan hükümeti arasındaki ilişkiye dair soru işaretlerini gündeme getirmeye başlaması açısından önemli. İkinci unsur, ABD’nin Kürtlerle, özellikle Türkiye sınırında ittifakı, ABD’nin Kürtleri silahlandırdığı ve PKK ile Suriye’deki Kürtler arasında potansiyel bir ittifak olduğu düşüncesi. Aynı zamanda Kürtlerin belli ölçüde Esad hükümetine katılmaları Erdoğan’ı rahatsız etti. Bunun (krizin) tekil bir vaka olmadığını anlamanız gerek. ABD’nin Türkiye karşıtlığı, aynı zamanda Rusya, İran karşıtlığıyla, Çin’le olan ekonomik savaşıyla, Venezuela hükümetini düşürme girişimiyle ve Kuzey Kore’ye karşı yaptırımlarla kesişiyor. Yani Türkiye (ile kriz) Trump hükümetinin kendisinden bağımsız hareket etme potansiyeli taşıyan ülkelere zarar verme saldırılarının parçası. Ben bu durumun sadece Erdoğan ve Trump arasında bir çatışma olduğuna inanmıyorum. Erdoğan, Obama’yı destekliyordu. O noktada bir çatışma yoktu. Türkiye’nin NATO içinde uzun bir askeri hizmet tarihi var. Önce Sovyetler Birliği daha sonra da Rusya’ya karşı. Türkiye’nin ABD emperyalizmine uzun hizmet tarihi Obama döneminde de devam etti. Daha sonra Trump, özellikle bazı meselelerde fazla teslim istedi.
»Ayrılık nasıl başladı?
Geçmişte AKP hükümetinin Ortadoğu’da ABD için çalıştığını biliyoruz. İran’a karşı çıktı, Suriye’de yaşananlara dahil oldu, Kerkük petrolüyle de ilgili çeşitli iddialar var. Fakat sonra birden bire Washington “Bu kadarı yetmez, bize sınırlarınla, ilişkilerinle, savunma çıkarlarınla, İran’la ticari ilişkilerinle ilgili eli açık davranacaksın” dedi. Ancak Trump’ın kabinesi, tarafsız bir uzlaşmaya sığan bir politika üretmeyen aşırı sağcı neo-con’lardan oluşuyor. Trump yönetiminin İsrail’in Kudüs üzerindeki denetimini tanıması, Gazze’deki katliamlar, Ortadoğu’daki halklar için provokasyondu. Erdoğan ya da bölgedeki herhangi bir lider için Washington’a tabi olmayı zorlaştırdı. Bu aşırılık, Erdoğan’ın Washington’a tabi olmaya devam etmesini zorlaştırdı.
»Trump ne istiyor?
İran şu anda Çin’le, Hindistan’la, Rusya’yla bağlar geliştiriyor. Suriyelilerle de ittifaklar kurdu ve IŞİD’in yanı sıra Washington’ın desteklediği terörist grupları yendi. Yani Trump kaybetti. Ve bu kaybını kabul etmek istemiyor. Trump, Türkiye’yle pozisyonunu sürdürmek istiyor çünkü saldırgan politikasının başarısız olduğunu itiraf etmek istemiyor. (Türkiye’ye) Saldırının nedeni; ABD’nin Türkiye’nin bağımsızca karar almasına karşı çıkması, Türk hükümetinin İran’la daha iyi bir ilişkiye doğru ilerlemesi, Çin ve Rusya’yla bağlar geliştirecek olanaklar araması. Rusya bağlantısı Washington’un bir hayli canını sıkıyor. ABD, sadece Türkiye’ye değil, aynı zamanda İran, Rusya, Çin’e; hatta Meksika ve Kanada’ya hükmetmek istiyor. Yani Washington’a müttefik olmak bile yeterli değil. Trump toptan tahakküm istiyor. Ve ülkelerin ödün vermesi sadece daha fazla saldırı getiriyor. Bu sadece müttefikler ya da kendisine tabi ülkelerle yetinmeyen bir emperyalizm çeşidi. Washington, (söz konusu ülkelerin) tüm dış politikasını kontrol edebileceği türde, tümüyle itaat istiyor.
»Krizin yakın zamanda çözülmesini bekliyor musunuz?
Bu ciddi bir kriz. Erdoğan, Washington’dan gelen saldırıya boyun eğerse prestij ve halk desteği kaybeder. Özellikle milliyetçi Türkler fakat aynı zamanda diğerleri tarafından Washington’dan gelecek olumlu karşılık için hâkimiyetini feda ediyor gibi görünür. Washington ise din adamı bahanesini kasımdaki Kongre seçimlerine hazırlık olarak Evanjelistler arasındaki desteği toplamak için kullanıyor. Yani her iki tarafın da büyük menfaati var. Erdoğan’ın özerkliğini savunan biri görüntüsünü sürdürmesi, Trump’ın ise diğer ülkelerle yaşadığı çatışmalarda zorbalık yapmaya kabiliyeti olduğu görüntüsünü ve kendi kurallarını empoze etme gücünü koruması lazım.
»Yakın gelecekle ilgili öngörünüz ne?
Türkiye’deki ekonomik kriz derinleşecek. ABD, ticari sınıf üzerindeki baskıya devam edecek ve Erdoğan’ın; önce Brunson’ı serbest bırakarak, Rusya’yla bağları azaltarak, Rusya’yla silah programını reddederek, İran ve petrol ihracatına mesafe koyarak, taviz vermesini isteyecek. Sermayenin ekonomik yıkımdan kaçınmak için Erdoğan’ın bu tavizleri vermesini isteyeceğini sanıyorum.
»ABD’nin saldırgan dış politikası Ortadoğu’da yeni bir savaşın önünü açar mı?
Bu mümkün. Yönetimde, Bolton ve Pompeo ve hükümetin diğer üyeleri gibi aşırı sağcı kişiler var. Hiçbir ihtimali dışarıda bırakamayız ama aynı zamanda ABD toplumu bir savaşa daha hazır değil, özellikle Afganistan ve Irak’tan sonra… Bence strateji; ekonomik baskı, yaptırımlar ve savaşçı, saldırgan söylem olacaktır…
»AKP hükümetinin şu andaki pozisyonu baz alınarak, emperyalizm karşıtı olduğu söylenebilir mi?
Bu sahtekârlık. Tarihi bilen herhangi biri AKP’nin anti-emperyalizmle ilgili konuşmasını meşrulaştırabilecek tek bir zerre olmadığını bilir. En iyi ihtimalle bir oportünist en kötü ihtimalle ise emperyalizmin hizmetindedir. Bu da Türkiye’nin özerkliğini tehlikeye atmıştır. Mesele, sürekli istikamet değiştiren oportünist bir politikanın var olduğu. Bugün Ruslarla beraber, ama yarın kiminle olacağını kim bilir, Bugün Amerikalılara karşı ama tekrar taraf değiştirebilir. Türkiye’deki herhangi biri için şu andaki çatışmayı ve Erdoğan’ın retoriğini ciddiye almak büyük hata olur.
Ama aynı zamanda Erdoğan’a muhalefet ederken ABD’yi desteklemek de hata olur. ABD medyasında şu anda Erdoğan’ın otoriter baskıcı bir lider olduğuna dair haberlerin nedeni sadece Erdoğan’ın askeri desteği güvenceye almak için Katar, İran ve özellikle Rusya’ya yakınlaşması.