Türkiye’de yaptığı toplum psikolojisi ve sosyal tercihlere yönelik araştırmalarla bilinen Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Koronavirüs salgınında Türkiye’nin yaşadığı sürece ilişkin, salgınla mücadelede farklı seslerin dinlenmesi gerektiğini vurgulayarak, “İfade özgürlüğü ve eleştiri olmazsa söz konusu hataları düzeltemezsiniz. Her yaptığınız işte bir hata payı vardır. Hata ile yaşayacağınız düşünerek hareket edersiniz. Hata yapıyor muyum diye öğrenmeniz için insanların konuşabiliyor olması gerekiyor” dedi.
Prof. Ersin Kalaycıoğlu, RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası programında Türkiye'nin Koronavirüs ile mücadele sürecini değerlendirdi.
Prof. Kalaycıoğlu yardımlar ve bağışlar konusunu vergiler ile ilişkilendirerek şu sözlerle değerlendirdi:
“Devlete vergi vererek yardımda bulunabiliriz. Zaten verdik veriyoruz bu vergiler ne oldu? İnsanlar sosyal medyada vergiler ne oldu diye soruyorlar. Buna çok şeffaf cevap vermeniz lazım ki insanlar vermeye devam etsin. Aksi takdirde sadece beklentisi olanlar yada tehdit algılayanlar bu tür bağışlarda bulunacaklardır, diğerleri vermemeyi tercih edeceklerdir. Verginin nereye gittiğini bilemezseniz, onun hesabı düzgün verilmemişse böyle bir bağışın da nereye gideceğini bilemezsiniz. Dünya çok badireden geçti Türkiye ile beraber. 1939’daki Erzincan depreminde yapılan bağış kampanyaları var. 1960 Yılında askeri darbeden sonra yapılan bağış kampanyalarını biliyorum. O bağış kampanyalarında yüzüklerini verenler daha sonra subay eşlerinin parmaklarında bu yüzükleri gördük filan diye konuştular.”
Sayıştay raporlar senelerdir tartışma konuşur. Meclisin bir uzantısıdır Sayıştay. Bizim ödemiş olduğumuz vergilerin hesabını Meclis’e vermek için gerekli hukuki ve aynı zamanda iktisadi muhasebe hesaplarını gözden geçiren ve bunun raporunu veren temel kurumdur. Yargı kurumudur aynı zamanda. Sosyal medyada insanların tartıştığı bir çok konu var. Sığınmacılara ödenen paralar, İtalya’ya, İspanya’ya yapılan yardımlar, Suriye’deki masraflarımız. Devlet büyükleri bunları açıkladı, bunlar bedava olmuyor dedi. Paraları bu şekilde mi harcamak gerekiyordu diyorlar. Başka tedbir almanız ve o şekilde harcamanız gerekiyordu. Dolayısıyla vergi konusundaki şeffaflık çok önemli. Haberlerin şeffaflığı da çok önemli, çünkü güven tahsis etmeniz gerekiyor. Tüm söylenenlere hiç kimse herhangi bir şekilde endişe duymaksızın, tereddüt etmeden kabul etmesi lazım. Öyle bir güven ortamı lazım. Güven ortamı yoksa bu kiriz de yönetilemez. Vergisini vermekte olan insanların verdiğimiz vergiler nereye gidiyor konusunda bize yeterince geri dönüş olduğu duygusuna kapılıp kapılmadıklarıyla ilgili. Eğer kapılmıyorlarsa böyle bir bağış olması mümkün değil. 2011’den bu zaman kadar kadar doğru düzgün Sayıştay raporu yokken ortada vergilerin nereye gittiği belli değilken ve çelişen açıklamalar aynı anda olurken IMF’ye borç veriyoruz gibi mesela.. Şimdi burada kendi halkın sağlık problemi ile karşı karşıya ama yardım edemeyecek gibi bir görüntü çıkıyor.”
Atilla Güner’in “Türk Tabipler Birliği’nin virüsle mücadeleyi belirleyen toplantılara davet edilmemesi örneğinde ifade özgürlüğünün de bu süreçte sekteye uğradığını düşünüyor musunuz?” sorusuna ise Kalaycıoğlu şöyle yanıt verdi:
“Bütün bunların ortaya çıkması tartışmayla mümkün. O da ifade özgürlüğüyle mümkün. İfade özgürlüğü olmadığı zaman bu olmuyor, olduğu zaman da insanlar canları yandığı zaman biraz seslerini çıkaracaklar. Anayasa Mahkemesinin çok kararı var bu konuda, AİHM’nin de var. “Eleştirinin incitici olması suç değildir” diyor. Eleştiri olmazsa söz konusu hataları düzeltemezsiniz. Yanlış olduğunu da insanlar sizlere şikayette bulununca anlayacaksınız. Diğer türlü yanlış olduğunu anlayamazsınız. Her yaptığınız işte bir hata payı vardır. Hata ile yaşayacağınız düşünerek hareket edersiniz. Hata yapıyor muyum diye öğrenmeniz için insanların konuşabiliyor olması gerekiyor.”