Prof. Dr. Fuat Keyman
(Milliyet - 11 Mayıs 2013)
Çözüm süreci devam ettikçe, ilginç bir “ikilem” ortaya çıkıyor.
Türkiye içinde, özellikle Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu bölgelerinde, insanlar, farklı noktalarda endişelerini ya da korkularını dile getirirken, aslında, ortak payda olarak şu endişeyi seslendiriyorlar; “acaba çözüm süreci Türkiye’yi zayıflatıyor mu?”
“PKK’ya ne veriyoruz?”, “Çözümün bedeli ne?”, “Türk milleti, Türk kimliği ortadan kalkıyor mu?”, “Türkiye Cumhuriyeti, Türk devleti kavramlarına ne olacak?, “Federasyona mı ya da eyalet sistemine mi geçiyoruz?”
Tüm bu sorular ve endişler, özünde, Türkiye’nin çözüm süreciyle zayıflayacağı korkusunu içeriyor.
Şunu söyleyebilirim: Akil İnsanlar Ege Grubu olarak gittiğimiz tüm illerde ve ilçelerde, konuştuğumuz insanlar ve farklı örgüt temsilcileri, endişelerini dile getirirken, bizim ağzımızdan “Hayır, süreç Türkiye’yi zayıflatmayacak” tümcesini duymak istiyorlar.
Son bir ay içinde iki kere Amerika’ya gittim.
Ziyaretlerimde çözüm süreci üzerine konuştuğum düşünce kuruluşu temsilcilerinden, akademisyenlerden duyduklarımı ve yurtdışı yazılı ve görsel medyadan süreçle ilgili okuduklarımı ve işittiklerimi bir araya getirdiğim zamansa, şu sonuca vardım: Yurtdışında ortak algı, “çözüm sürecinin Türkiye’yi, içinde, ama özellikle de bölgesinde güçlendireceği” üzerine.
Hatta, Türkiye’nin bölgesel düzeyde güçlenmesinden ve zenginleşmesinden endişe bile duyuluyor.
“Türkosfer: Türkiye, Kuzey Irak ve Suriye arasında, ekonomi ve enerji zenginlik ve etki alanı”, “Türkiye ve Kürtler işbirliği; Ortadoğu’da değişen denklem”, v.b. Türkiye’nin güçlenmesi üzerine saptamaları sıklıkla duyuyorsunuz ve okuyorsunuz.
Algı düzeyinde “ikilem” şu: Çözüm süreci, Türkiye içinde, belli bir kesim tarafından, Türkiye’yi zayıflatıcı bir gelişme olarak algılanırken, Türkiye dışındaysa, Türkiye’yi bölgesel düzeyde güçlendirecek ve zenginleştirecek bir gelişme olarak algılanıyor.
Türkiye zayıflıyor ve Türkiye güçleniyor algıları eşzamanlı dile getiriliyor.
Türkiye zayıflıyor mu, yoksa güçleniyor mu?
Bu, hiç şüphesiz ki kritik bir soru.
Bir taraftan, bu ikilemin Türk ve Kürt milliyetçiliğini dönüşüme zorladığını gözlemliyoruz.
Türkiye’nin içinde ve dışında güçleneceği algısı, tüm endişe ve korkulara rağmen, özellikle sokaktaki insan ve ekonomik aktörler arasında giderek yaygınlaşıyor.
Bu yaygınlaşma, Türk milliyetçiliğinin dayandığı “bölünme” ya da “parçalanma” korkusunun tabanını ortadan kaldırmaya başlıyor.
Çözümün demokratikleşmeyi ve eşit vatandaşlık ilkesini içermesiyse, Kürt milliyetçiliğinin beslendiği “ötekileşme” ve “dışlanma” savının tabanını yok etmeye başlıyor.
Çözüm süreciyle birlikte, milliyetçilik, gerek Türk, gerekse de Kürt versiyonları içinde, tekrardan tartışılmaya başlanıyor. CHP, MHP ve BDP süreçte zorlanıyorlar.
Okuyucularıma, milliyetçilik alanında uzman Umut Özkırımlı’nın, T24 sitesinde yayımlanan milliyetçilik yazılarını tavsiye ederim. Çok öğretici yazılar.
Diğer taraftansa, AK Parti’nin yurtdışında oluşan, “bölgesel olarak güçlenen Türkiye algısı”nı iyi yönetmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin güçlenmesi, olumlu bir gelişme olmakla birlikte, ciddi riskler de içermektedir.
Güçlü Türkiye, bölgesel ve küresel aktörler tarafından rahatlıkla kabullenmeyecektir.
AK Parti, çözüm sürecinde zorlanan CHP ve MHP’ye ya da milliyetçi ideolojiye bakarak rahatlamamalı; aksine, Irak ve özellikle Suriye sorunlarına odaklanmalıdır.
Çözüm sürecinin riski, içerde değil, Suriye sorunu temelinde, dışardadır.
Ve Suriye, Esad rejiminin gitmesi temelinde çok daha ciddi çatışmalara gebedir.
Başbakan Erdoğan’ın, Washington seyahati ve Obama buluşması öncesi, “Suriye’ye Amerika müdahalesini destekleriz” demeci, Suriye sorununun ne kadar ciddi bir boyuta ulaştığını gösteriyor.
Bugün, PKK resmi olarak çekilirken, çözüm sürecinin başarısı için çok daha dikkatli ve çok boyutlu bir tartışma yapmamız gerekiyor.
Türkiye zayıflıyor-güçleniyor ikilemi, bu gerekliliği bize çok net gösteriyor.