Prof. Korkut Boratav: Ekonomik krizin ayak sesleri duyuluyor

Prof. Korkut Boratav: Ekonomik krizin ayak sesleri duyuluyor

İktisatçı Prof. Korkut Boratav, BirGün’deki köşesinde, küresel bir ekonomik krizn yaşanma olasılığını ve sonuçlarını yazdı. 2016 yılında yaşanabilecek krizin, 2008’de küresel çaplı krizden daha uzun sürebileceğini belirten Boratav, ekonomik krizlerin yaşandığı ya da krizin ayak seslerinin duyulduğu Güney Avrupa ülkelerini işaret ederek, piyasa ekonomilerindeki istikrarsız ortamın yeni bir krize dönüşme olasılığını değerlendirdi. İktisatçı Yılmaz Akyüz’ün “Finansın Uluslararasılaşması ve Yükselen ve Gelişen Ekonomilerde Değişen Kırılganlıklar” adlı çalışmasından da kesitler Boratav’ın yazısından bir bölüm şöyle: 

Neoliberal fanatikler iyimserlikte ısrar ediyorlar. Güney’de finansal kriz olasılıklarını ciddiye almıyorlar; dört olguyu vurguluyorlar. Akyüz bunları tartışıyor.

(1) Sabit (dolara bağlanmış) döviz kurları son bulmuş; dalgalı, esnek kur politikaları yaygınlaşmıştır. Finansal çalkantı ortamlarında döviz fiyatlarının yükselmesi, krizin derinleşmesini frenler.

Gerçekte ise, dalgalı kurların yarattığı sorunlar, canlanma ortamlarında başlar. IMF’nin “enflasyon hedeflemesi”ni izleyen “Güneyliler”, aktif, denetimli bir döviz kuru politikasından vazgeçmek zorunda kalırlar. Bu reçete, sermaye girişleri artarken ulusal paraları aşırı değerlendirir; cari işlem dengelerini bozar. Balonlaşma ve finansal krizlerin ön-koşulları böylece oluşur. Finansal kargaşa patlak verince devalüasyon çok sert olur; dövizli borçlar ödenemez, iflaslar başlar. Ucuz döviz yıllarında üretken, ihracatçı sektörlerin rekabet gücü aşınmıştır. Dış dengesizlikler hafifler; ama bu, artan ihracatla değil, küçülen ekonominin ithalatı aşağı çekmesi sayesinde gerçekleşir.

 

(2) Güney coğrafyalarında, 2001 sonrasında gerçekleşen yüksek rezerv birikimleri, sermaye hareketlerinin olumsuz seyrettiği ortamlara karşı etkili bir güvencedir.

Akyüz, finansal serbestleşme koşullarında rezervlerin karşılaması beklenen kalemleri sıralıyor: Vadesi bir yılda dolan dış borçlar, cari açık, yerli parayla ihraç edilmiş borç ve hisse senetleri, yerli aktörlerden kaynaklanan fon çıkışları… Türkiye gibi dış açık veren Güney ülkelerinde, rezervler bu dış finansman gereksinimlerine göre yetersiz kalmaktadır. Esasen, merkez bankası brüt rezervlerinin önemli bölümleri borçlardan oluşmaktadır.

(3) Güney coğrafyasının önemli bir bölümünde yabancı bankaların varlığı, işlem hacimleri artmıştır. Bu, finansal çalkantı dönemlerinde bankalar sisteminin direnme gücünü artıracaktır.

Akyüz ise, tam tersine, uluslararası bankaların Güney’de artan varlıklarının bu ülkelerdeki kırılganlıkları artırdığını açıklıyor. Yabancı bankaların ülke ekonomileriyle bütünleşme derecesi sınırlıdır. Dış dünyadaki finansal çevrimin ülke içine taşınmasını hızlandırır; hem çıkış, hem iniş konjonktürlerinde istikrarsızlığı artırırlar.

(4) Batı merkez bankaları dünya ekonomisindeki olası istikrarsızlıklara karşı olağan dışı bir deneyim biriktirmişlerdir. Büyük boyutlu dışsal şoklar bu sayede frenlenebilecektir.

Akyüz, tam tersi görüştedir. Batı ekonomilerindeki balonlaşmanın sert bir patlamayla son bulması her an gündemdedir. Ortaya çıkabilecek çöküntü, 2008’dekinden daha uzun sürebilecektir. Zira, merkez bankaları ve hükümetler iktisat politikaları açısından “ellerindeki cephaneliği tüketmiş durumdadır. Uluslararası finansal sistem 2007’dekine göre daha kırılgandır.” Yani, bir Güney krizinin ayak sesleri duyulmaktadır.

Akyüz’ün ve diğer çalışmaların Güney coğrafyası için kullandığı kırılganlık göstergelerini, Türkiye’dekilerle birleştirip karşılaştırmak istiyorum. Böylece 2016’da dışsal çalkantıların Türkiye ekonomisi için yaratabileceği sorunlara ışık tutabiliriz.

Yazının tamamını okumak için tıklayın.