Prof. İlber Ortaylı, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş'ın tarafından öldürülemesinin ardından 'Büyükelçiye suikastın hatırlattıkları' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Ünlü tarihçi Prof. Ortaylı, "19’uncu ve 20’nci asrın ilk yarısında hükümdarlara suikast düzenlemek modaydı" değerlendirmesinde bulundu.
İlber Ortaylı'nın Hürriyet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2016) nsühasında yayımlanan 'Büyükelçiye suikastın hatırlattıkları' başlıklı yazısı şöyle:
Ülkemiz çok zor bir mevkide bulunuyor.
Buranın sahibi olduğumuz için hem talihliyiz hem de zorluklarımız var. Bizim dışımızda gelişen olaylarda bile hedef seçilebiliyoruz. Suikasta kurban giden Rus Büyükelçisi Karlov gibi mütevazı, düşmanlıktan uzak, bilge diplomatlar hep çok önemli olmuştur. Kırılan ilişkileri tamir ederler. Bu tür stratejik isimlere yönelik suikastlara tarihte sıkça rastlanmıştır.
Siyaset bazen umulmadık kayıplar yaratıyor. Türkiye 21 ülkede 42 diplomatını Ermeni terörüne kurban verdi. Bunun getirdiği bir anlayış var. Pazartesi günkü suikastla kaybedilen Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un akıbeti bizim halkımızı bu yüzden de çok üzdü. Büyükelçi Karlov geniş bir çevre tarafından tanınıyordu; mütevazı, düşmanlıktan uzak, dostça tavırlarla görevini sürdürmekteydi. Kriz zamanlarında bu gibi bilge diplomatlar çok önemlidir. Kırılan ilişkileri tamir ederler. Meşum suikasta kurban giden büyükelçiyi katledenin maalesef devletin koruma güçlerinde yer alan bir polis olması çok daha hazin ve utanç verici. Maalesef tahripkâr unsurlar kolluk kuvvetlerinin arasına sızmışlar. Fakat suikastın iki taraf arasında da meşum güçlerin istediği neticeyi sağlamadığı görülüyor.
19’uncu ve 20’nci asrın ilk yarısında hükümdarlara suikast düzenlemek modaydı! Fransa’da Sırp kralı Alexander’i Hırvatlar ortadan kaldırdı. Avusturya-Macaristan’ın talihsiz imparatoriçesi, intihar eden (veya ettirilen) Arşidük Rudolf’un annesi güzel Sisi, Cenevre gölünde hiçbir sebebi olmadan çatlak bir bireysel anarşist tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 1881’de Çar II. Alexander suikastla öldürüldü. Oğlu III. Alexander’a da suikast yapıldı. Suikastçıların içinde geleceğin Lenin’i Vladimir İlyiç Ulyanov’un ağabeyi de vardı. Türkiye tarihinde yabancı misyon şefleriyle çatışmalar çoktur. 1876 yılının 6 Mayıs’ında Selanik’teki Alman konsolosu Eric Abbot ile Fransız konsolosu Jules Moulin kızgın bir protestocu kitle tarafından öldürüldü. Kavga, bir Hıristiyan Bulgar kızının Türk makamlarına sığınmasını, söz konusu konsolosların protestosu üzerine başlamıştı.
Diplomatların masuniyetinin ihlal edildiği bu olay dışında Türkiyemiz ilk defa dost bir devletin büyükelçisinin suikastıyla karşılaşıyor. Hiç şüphesiz ki 2. Dünya Savaşı’ndaki Von Papen olayından söz edeceksiniz. Anlatalım. Savaş yıllarında Franz von Papen Almanya büyükelçisiydi. Sadece bugünkü Alman Büyükelçiliği değil, Polonya Büyükelçiliği, ayrıca Çekya ve Avusturya Büyükelçiliği de Almanya’nın emrindeydi. Papen, ikametgâh olarak Çekoslovakya Büyükelçiliği’ni seçmişti. 24 Şubat 1942’de karısıyla birlikte Alman büyükelçilik binasına doğru mutat yürüyüşünü yaptı. Karşısına çıkan suikastçı onu bombayla yok etmek niyetindeydi. Ama kendisi yok oldu.
O suikast Moskova’nın işiymiş. Elçi Von Papen’in Vatikan’la birlikte Almanya, Amerika ve İngiltere’yi Rusya’ya karşı bir araya getirmek niyetindeki ama sonra Hitler tarafından tasvip görmeyen girişimlerini önlemek için tertiplenmiş. Suikast işi için Yugoslavya’dan göç eden ve sözde komünist eğilimli Ömer Tokat adındaki bir talebe seçilmişti. Polis,Tokat’ın kim olduğunu parça parça vücudundan, ayakkabının üstündeki dükkânın markasını da kullanarak, başkentin şoför ve garsonlarının yardımıyla çok çabuk tespit etti. Sovyet Büyükelçiliği’nden iki kişinin yakalanıp yargılandığı davanın sonucunda mahkûmiyet kararları verildi. Von Papen ilk başta Türk makamlarını adamakıllı sıvadıysa da vakanın hızla aydınlatılması üzerine lisanını değiştirdi.
Ülkemiz çok zor bir mevkide bulunuyor. Buranın sahibi olduğumuz için hem talihliyiz hem de zorluklarımız var. Bizim dışımızda gelişen olaylarda bile hedef seçilebiliyoruz. Birtakım meşum insan ve örgütler, bizim uyruklarımız içindeki meşum gruplarla işbirliği yapabiliyorlar. Sabır ve itidalden vazgeçmeden bazı zorlukların üstesinden gelmeliyiz. Büyükelçi gönülden ısındığı Türkiye’de kendi korumalarını ihmal etmiş olabilir, ama bu görevleri bizim yerine getirmemiz gerekir. Türk halkı Rusya’nın kaybına yakından ilgi gösterdi. Rusya ile ilişkilerimiz çok mühimdir. Dostluk ve komşuluğun yaşaması gerekir.
11 Şubat 1829... İran’ın başkenti Tahran... Tahtta Kaçar hanedanından Fethali Şah oturuyor... O gün, modern Rus edebiyatının ilk parlak komedi yazarı, besteci ve şair Alexander Griboyedov elçiliğin önünde gösteri yapan kızgın kalabalık tarafından katledildi. Henüz 33 yaşında genç bir diplomat iken Rusya ile İran arasındaki Türkmençay Anlaşması’nın görüşmeleri sırasındaki başarısıyla da bilinir. İran halkı, Rusya’ya ve sefirine kızgındı. Şah’ın Rus sefaretine sığınan iki Ermeni cariyesi ve bir haremağasını isteyen kızgın halk çatıdan girerek Griboyedov’u öldürdü. Cesedi yerlerde sürüklendi.
Bütün Avrupalı seyyahların ve ressamların fırçasında Tophane’deki Nusretiye Camisi yer alır. Bu yapı 1826’da inşa edilmiştir. II. Mahmud Han’ın İstanbul halkına hediyesidir. Osmanlı barokunun hatta rokokosunun temsilcisi sayılabilir.
Mimarı, Amira sınıfından Kirkor Balyan’dı. Bizim çocukluğumuzda dahi Tophane’nin egzotik görünümünün bir parçasıydı. Derken Menderes devrinin kaba binaları rıhtımı doldurdu. Hâlâ yıkılamayan antrepolarla denizcilik bankasının çürümüş tesisleri ne zaman ortadan kalkacak derken bu millete güzel sanatlar ve mimariyi öğretmesini istediğimiz Mimar Sinan Üniversitesi bir garip binayı getirdi, caminin yanına dikti. Mimarı da malum gökdelenleriyle tanıdığımız, kendisini bu şehrin beş büyük mimarı olarak ilan edenlerden bir zat. Bu mimar, biraz ötedeki Kabataş’a martı konduran meslektaşını izleyerek buraya bir garip bina kondurdu. İstanbul’u bitirmekle görevli bu istila ne zaman duracak diye bekliyoruz.