Prof. Özbudun: Erdoğan'a Köşk yetkileri yetmiyor ki, partiyi, hükümeti ve Meclis'i de istiyor

Prof. Özbudun: Erdoğan'a Köşk yetkileri yetmiyor ki, partiyi, hükümeti ve Meclis'i de istiyor

AKP’nin Anayasa Taslağını Hazırlayan Prof. Ergun Özbudun Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin, "Başbakan Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kâfi görmüyor ki daha geniş yetkilerle hem partiye, hem hükümete hem de Meclis’e hâkim olmak istiyor. Eğer bu hedefine ulaşırsa toplumdaki kutuplaşma, cepheleşme derinleşecektir” yorumunda bulundu.

Özbudun, Erdoğan ve AKP kurmaylarının seçim sistemi ile oynayarak anayasa değiştirecek çoğunluk arayışının arkasında da başkanlık - yarı başkanlık sistemine geçme hevesi yattığını belirterek, "Ben 2007 yılında Erdoğan’ın isteğiyle anayasa taslağını hazırlarken kafalarında başkanlık sistemi yoktu. Olsaydı kabul etmezdim" ifadesini kullandı.

Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer'in Prof. Ergun Özbudun'un görüşlerine yer verdiği "Adalet Yok" başlığıyla yayımlanan (23 Nisan 2014) yazısı şöyle:

Ulusal Egemenlik Bayramı ve TBMM’nin kuruluş yıldönümünü, halkın iradesinin parlamentoya sayısal yansımasını belirleyen “seçim sistemi” tartışmaları eşliğinde kutluyoruz. Hükümet seçim bölgelerini daraltacak yeni bir sistemi önümüzdeki günlerde TBMM gündemine getirecek.

İstanbul Şehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Ergun Özbudun, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talebi üzerine 2007 yılında iktidar partisi AKP için yeni anayasa taslağı hazırlayan ekibin başkanıydı. Türkiye’nin saygın anayasa hukukçularından olan Özbudun’un seçim sistemleri konusunda da çok sayıda çalışması bulunuyor. Dün kendisiyle gündemdeki seçim sistemi tartışmalarını masaya yatırdık.

Birinciye yarar, küçüklere zarar

Öncelikle AKP tarafından önerilen iki alternatife ilişkin bakışını aktaralım:

1- Dar bölge: “Her bölgede tek ismin seçileceği sistem. Antidemokratik demek mümkün değil. Çünkü ABD, İngiltere ve Fransa gibi birçok ülkede uygulanıyor. Ancak tam adaletsiz. Şu anda kullanmakta olduğumuz nispi temsil sistemine göre çok daha orantısız sonuçlar verir. Kesinlikle küçük partilerin zararına. Büyük partilerin ise lehine çalışır.”

2- Daraltılmış bölge: “Kaç milletvekili ile daraltılacağı önemli. Seçim çevresi daraldıkça seçim barajı yükselir. Üç milletvekili çıkaran bir bölgede baraj yüzde 33’tür. 10 milletvekili çıkaran yerde de yüzde 10. Birinci partinin yararına ve küçük partilerin zararına bir sistemdir. Sadece belli bölgede yöresel güce sahip olan partileri menfi etkilemez. Türkiye örneğinde BDP bundan yarar görecektir. En fazla zararı ise MHP görecektir.”

Amaç anayasayı değiştirmek

Özbudun’a göre iktidar partisinin seçim sistemi değişiklik talebinin arkasında yatan sebep “anayasa değiştirecek çoğunluğa” sahip olma arzusu:

“İktidar partisi inceden inceye hesaplar yapıyor. Önerdikleri modellerin hiçbiri ‘adaletli bir temsili’ gözetmez. Birinci öncelikleri yönetimde istikrar. Yani parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunluğu hesapladıkları kesin. Mevcut sistem hiçbir şekilde kendilerine Meclis’te beşte üçlük çoğunluğu vermiyor. O çoğunluğa ulaşabilmek için seçim sistemiyle oynama yoluna gidiyorlar.”

Daha az temsili, daha az renkli

Seçim sisteminin AKP’nin istediği şekilde dar ya da daraltılmış bölge sistemi şeklinde değiştirilmesinin nasıl bir etki yapacağına ilişkin de Özbudun şu değerlendirmeleri yapıyor:

“Liberal demokrasiye inanan insanlar olarak daha temsili ve çoksesli parlamentolardan yanayız. Ak Parti’nin önerdiği her iki sistem de daha az temsili ve daha az renkli bir parlamento oluşturulmasının yolunu açar. Ülkemizde demokrasiyi çok kötü etkiler. ‘Çoğulculuk’ ararken, çoğunlukçu bir yönetimi güçlendirmiş oluruz. Yapılması gereken, mevcut sistem korunarak ülke barajının düşürülmesidir. Ama o sistem büyük partilerin avantajını ortadan kaldıracağı için iktidar tarafından tercih edilmeyecektir.”

Başkanlık Türkiye’de ters işler

Özbudun’a göre Erdoğan ve AKP kurmaylarının seçim sistemi ile oynayarak anayasa değiştirecek çoğunluk arayışının arkasında da başkanlık - yarı başkanlık sistemine geçme hevesi yatıyor. Bunun da tarihi çok yeni:

“Ben 2007 yılında Erdoğan’ın isteğiyle anayasa taslağını hazırlarken kafalarında başkanlık sistemi yoktu. Olsaydı kabul etmezdim. O dönem yeni anayasada devletin organları arasındaki ilişkiyi Ak Parti’nin seçim beyannamesinde de yazdığı şekilde ‘parlamenter sisteme’ göre düzenlemiştim. 2011 yılına kadar da hiç başkanlık sistemi arayışı yoktu. Ne zaman ki yüzde 50 oyu yakaladılar o zaman çoğunluğun her şeye kadir olduğu bir demokrasi anlayışına gidiş başladı. Seçim sistemi ile oynama arayışı da başkanlık önerisi de çoğunlukçu bakışı yansıtıyor.”

Başkanlık sisteminin başarıyla uygulandığı ABD ve Fransa gibi ülkeler var. Ancak Özbudun, aynı sistemin Türkiye’de bambaşka sonuçlar doğuracağı kaygısını taşıyor:

“Başkanlık sistemine, Türkiye gerçeğinde karşıyım. ABD’de başarıyla uygulanıyor, çünkü o sistemin kendine özgü pek çok denge ve fren mekanizmaları var. Kolayca başka ülkelere nakil edilemez. Hele Türkiye’ye hiç olmaz. Başkanlık sistemi özünde tek adam yönetimine yatkın bir sistem. Yeterince denge ve fren mekanizması olmazsa bizim gibi bir kültürde kolayca kişisel yönetime dönüşebilir. Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kâfi görmüyor ki daha geniş yetkilerle hem partiye, hem hükümete hem de Meclis’e hâkim olmak istiyor. Eğer bu hedefine ulaşırsa toplumdaki kutuplaşma, cepheleşme derinleşecektir.”

Özal hedefine ulaşmıştı

Yakın geçmişte seçim sistemi ile oynanmasının örneği olarak hep eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ANAP’ın lideri ve başbakan olduğu dönem örnek gösterilir. Özbudun o dönem hakkında şunları anımsattı:

“ANAP’ın oylarının yüzde 45’lerden yüzde 36’lara düştüğünü gören Özal da Seçim Kanunu’nu değiştirerek daha çoğunlukçu bir sisteme yaklaştırdı. Bundan da yararlandı. Milletvekili sayısı ve Meclis’teki temsil oranı o sayede arttı. Bu tür manipülasyonlar genellikle arzu edilen sonucu sağlayabiliyor.”

Ancak bunun istisnaları da var... Yine Özbudun’un verdiği örneklerle bitirelim:

“Çok nadir de olsa dar bölge sisteminin uygulandığı yerlerde, ülke çapında daha çok oy alan partilerin parlamentoda azınlık kalabilmesi mümkün. 2. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’de iki kez yaşandı. ABD’de de, Al Gore ülke genelinde daha fazla oy almasına karşın, başkanlığı daha fazla eyalet kazanan George W. Bush kazanmıştı.”