HDP Mardin Milletvekili ve hukuk profesörü Mithat Sancar, Anayasa Mahkemesi'nin HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın tutukluluğunun hukuki olmadığı yönündeki başvurusunu reddetmesine tepki gösterdi. Sancar “Anayasa Mahkemesi, maalesef, kendi içtihatlarını da çarpıtarak kararına koymuş. Kararında referans verdiği Balbay ve Haberal kararlarının da gereğini yerine getirmediği gibi, onları farklı yorumlayarak, çarpıtarak gerekçesine almıştır” dedi.
Sancar "Bizimle ilgili bu karar AKP kapatma davasındaki o skandal gerekçeden farklı değildir. Bu anlayış niye devam ediyor?" ifadelerini kullandı.
Meclis Genel Kurulu’nda konuşan Sancar, şu ifadeleri kullandı: Anayasa Mahkemesi geçen hafta bir karar verdi. Sadece hayal kırıklığı yaratmadı bu karar. Bu kararı nitelemek, tanımlamak gerekirse gerçekten bir skandal. Birçok açıdan skandal niteliğinde bir karardır bu. Bir defa, Anayasa Mahkemesi ilk derece mahkemesi gibi değerlendirmeler yapıyor, hüküm veriyor. Hem başvurucu Gülser Yıldırım'la ilgili hüküm niteliği taşıyacak ifadelere yer veriyor bu kararda, hem de partimizi yargılıyor. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin yapması gereken şey, bireysel başvurunun konusuyla sınırlı bir karar vermektir. Bu karara da, kendi içtihatlarına da referans aldığı bazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da uymuyor. O açıdan da gerçekten son derece vahim bir durumla karşı karşıyayız
Gülser Yıldırım'la ilgili dosyayı neden ilk inceleme dosyası olarak belirledi Anayasa Mahkemesi, bu belli değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi'ne daha önce bizim milletvekillerinin yaptığı tutuklulukla ilgili bireysel başvurular var. 10 tane bireysel başvuru içinde Gülser Yıldırım'ın başvurusu 9'uncu sırada. İlk başvuru ile yani Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın başvurusu ile Gülser Yıldırım'ın başvurusu arasında 14.981 başvuru var. İlk önce Demirtaş'ın dosyasını incelemiyor, diğer 8 milletvekilimizin dosyasını incelemiyor, Gülser Yıldırım'ın dosyasını çekiyor, onunla ilgili karar veriyor. Anayasa Mahkemesi'ne sormak istiyoruz: Mahkemenin öncelikle ilgili bir kriteri var mıdır? Hangi dosyaları, hangi kriterlere göre sıraya koyuyor? Eğer bu kriter yoksa, Gülser Yıldırım'ın dosyasını öne çekme kararı hangi mantığa dayanıyor?
Anayasa Mahkemesi, maalesef, kendi içtihatlarını da çarpıtarak kararına koymuş. Kararında referans verdiği Balbay ve Haberal kararlarının da gereğini yerine getirmediği gibi, onları farklı yorumlayarak, çarpıtarak gerekçesine almıştır. Anayasa Mahkemesi adına gerçekten son derece utanç verici bir durumdur. Sadece o değil, AİHM kararlarına da atıf yapıyor Anayasa Mahkemesi ama yaptığı atıflar da yine çarpıtıcı niteliktedir. Asıl bizim başvurularımızı olumlu sonuçlandırmasına referans olabilecek kararları göz ardı ediyor, yok sayıyor.
Anayasa Mahkemesi bu kararıyla demokrasiye, demokrasi tarihine kara leke olarak geçecek bir tutum sergilemiştir. Bunun nereden kaynaklandığı mutlaka yüce Meclis'in de araştırması gerekiyor. Bu ilk değil, Anayasa Mahkemesi, OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleriyle ilgili iptal başvurusunu da aynı şekilde daha önce verdiği içtihatlara aykırı olarak reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, demokrasiyi ve özgürlükleri ortadan kaldıran işlemlere ve tasarruflara onay vermekle kalmıyor, bunları kutsuyor. Bir tür militan devletçi anlayış uyguluyor ki şu an o sıralarda oturan, Anayasa Mahkemesi hâkimi olan ve bu kararda imzası bulunan Başkan ve bazı üyeler, bunu yıllarca yazılarında eleştirdiler. Soruyoruz Anayasa Mahkemesi'ne: Korkuyor musunuz? Korkuyorsanız, biz bu korkunun sebeplerini araştıralım, ortaya çıkaralım. Eğer değilse neden böyle davrandınız?
Yargının tarafsızlığını sağlamanın en etkin yolu kamusal denetimdir. Kamusal denetim yargıyı etkilemek olarak anlaşılamaz. Uluslararası literatüre de, iyi işleyen hukuk sistemlerine de bakarsanız, parlamento dâhil olmak üzere kamusal denetim ağları kurulur. Biz apaçık çelişkileri ortaya koymaya çalışıyoruz beş dakika içinde, bu beş dakikanın yetmediği ortada.
Anayasa Mahkemesi ilk derece mahkemesi gibi hareket etmiştir, bizim partimiz hakkında neredeyse hüküm veren bir karar almıştır, önceden mahkûm eden bir tavır bu son kararına yansımıştır. Bütün bunların arkasında ne olduğunu elbette tartışmak gerekiyor. Bunların tartışılmasını istemek, bunların araştırılmasını talep etmek yargıyı etkilemeye değil tarafsızlığını sağlamaya yönelik bir yöntemdir. Keşke burada daha uzun zaman olsa da yargının kamusal denetiminin tarafsızlık açısından nasıl önemli olduğunu uzun uzun anlatabilseydik. Bu konularda -yine, izninizle- çok çalışmalar da yaptık, çeşitli ülkelerin sistemlerini de inceledik ve orada yine, "Kamusal denetim hayati önemdedir" sonucuna rahatça varıyoruz.
Biz Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlarla hukuku değil siyasi iktidarı kolladığını söylüyoruz. Bu da anayasa yargısının varlığına ve Türkiye'de hukuk devletinin temellerine ağır bir tahribat yaşatır diyoruz.
“TBMM bu kararı araştırmalı” talebimize karşı "Yargı kararları üzerine Meclis araştırma yapamaz." demek hukuki cehalettir. Yargıyı etkilemenin nasıl olabileceğine ilişkin ayrıntılı bir literatür vardır Türkçe'de de, yabancı dillerde de. Muktedirlerin, elinde güç bulunduranların müdahaleleri yargıyı etkilemektedir ama yargının işleyişi ile yargının verdiği bir kararla ilgili Meclis araştırması istemek Meclis'in en doğal hakkıdır. Yargıya müdahalenin nasıl olabileceğini görmek için Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ının, bakanların açıklamalarına bakmak lazım.
Başkalarını çok kolay itham ediyorsunuz ama size yönelik ithamlara gelince derhâl, kumpastan söz ediyorsunuz. Bakın, ABD'de görülmekte olan bir davayla ilgili günlerdir her düzeyde "kumpas", "oyun", "siyasi komplo" deniliyor. Bir yandan size yönelik ithamlar ortaya çıktığında bu kadar feveran ediyorsunuz ama aynı şekilde yargı kararı yokken başkalarını yargılamayı kendinize hak görüyorsunuz, mahkûm etmeyi hak görüyorsunuz. Anayasa Mahkemesi de aynı yanlışı yaptı. Bizimle ilgili bu karar AKP kapatma davasındaki o skandal gerekçeden farklı değildir. Bu anlayış niye devam ediyor? Biz bunu soruyoruz.