TBMM Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Yeni Bağımlılık Türlerinin Araştırılarak Bağımlılığın Nedenlerinin ve Alınacak Tedbirlerin Tespit edilmesi maksadıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’na davet edilen Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, uyuşturucu ile mücadelenin okul öncesi döneme kadar çekilmesi gerektiğini söyledi. Uyuşturucu ile mücadelenin son 20 yılını bildiğini anlatan Atasoy, “Hep fotoğraf çektik. Fotoğraf çekerek bir yere varamayacağımız artık ortada. Çünkü madde kullanılıyor. Maddenin kullanım yaşı düştü, şiddet, cinayetler arttı. Bunların hepsi birbirine bağlı hadiseler. Uyuşturucuyla mücadele sadece uyuşturucu değil, aynı zamanda şiddetle mücadeledir" dedi. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, Türkiye’de iş yerine girişlerde madde kullanıp kullanmadığına ilişkin doğu dürüst bir muayene olmadığını dikkat çekti. Prof. Aşıcıoğlu, “Türkiye'de trafikte alkol ve uyuşturucu ölçümü yapan karavanlar yapılmalı, mobil” dedi. Meclis Uyuşturucu Komisyonu’na davet edilen Prof. Atasoy ve Prof. Aşıcıoğlu’nun konuşması şöyle: Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy: Türkiye’yle ilgili olarak bu organın dikkatini çeken hususların başında Balkan yolu üzerinde bulunuşumuz geliyor. Yıllardır Kurulun yıllık raporlarında yani dünyadaki arz ve talebi değerlendiren yıllık raporlarında Afganistan’da ekilen haşhaştan elde edilen afyon, oradan elde edilen morfin ve neticede de ondan elde edilen eroinin esas tüketicinin yer aldığı Rusya ve Avrupa’ya gidiş yolunun da öncelikli olarak Balkan yolu adını verdiğimiz Afganistan üstünden önce İran, daha sonra Türkiye ve buradan da Balkanlara çıkan yoldur.
Bu yolla geçtiğimiz yıl Türkiye üzerinden yaklaşık 450 ton eroin geçti. Bu eroinin bir bölümünü yakalayabildik ama bir bölümünü yakalayamadık. Ne kadarını yakaladığımızın ve ne kadarının geçtiğinin hesabı yapılabiliyor çünkü Avrupa’daki tüketici sayısı belli, bunların her gün kullandığı eroin miktarı belli, Avrupa ülkelerinde yakalan eroin belli, Türkiye’de yakalanan eroin belli. Şimdi, bu yıl Afganistan’daki eroin imalatı geçtiğimiz yıla göre yüzde 87 artış gösterdi çünkü ekilen a raziden elde edilen ürün bir önceki yıla göre çok yüksekti.
Evet, Türkiye transit bir ülke ama bir ülkenin üzerinden 450 ton eroin geçerse eğer ne kadar yakalarsanız yakalayın -ki yakalama oranımız yüzde 40’lar civarındadır- geri kalanı her ne kadar temel müşterisi olan Avrupa’ya geçiyor ise de bu topraklarda kendisine müşteri arayacağı muhakkaktır çünkü çok büyük bir gelir getiren kaçakçılıktan söz ediyoruz.
Ben, uyuşturucuyla mücadelenin son yirmi yılını biliyorum Türkiye'de. Hep fotoğraf çektik. Fotoğraf çekerek bir yere varamayacağımız artık ortada çünkü madde kullanılıyor. Madde kullanım yaşı düştü. Şiddet arttı , cinayetler arttı. Bunların hepsi birbirine bağlı hadiseler çünkü birtakım riskler var ve bu riskleri koruyabilecek bir şey yapamıyoruz. Bu risk bizi ya madde kullanımına götürüyor ya şiddete götürüyor ya büyük başarısızlıklara götürüyor ya da sonunda adam öldürmeye götürüyor yani uyuşturucuyla mücadele sadece uyuşturucu değil, aynı zamanda şiddetle mücadeledir.
Mesela, ailede madde kullanımının olması büyük bir risktir, parçalanmış aile büyük bir risktir, ebeveynlerden birinin cezaevinde olması risktir, fakirlik risktir, okul başarısızlığı ris ktir. Kısacası çok sayıda risk faktörü var. Ailenin içerisinde şiddet önemli bir risk; sürekli kavga eden, birbirlerine küfreden bir anne babanın arasında büyümek büyük bir risktir. O nedenle önce aileyle başlamak gerekir diyoruz yani aile içinde huzurlu, güven içinde bir ortam, çocuğa eleştirisel bakılmaması koruyucu faktörler oluşturuyor diğerlerinin hepsine karşı. Bunları ev ev tespit edebilmek lazım.
Bu açıdan, sosyal hizmet uzmanlarının ötesinde hemşireler, ebeler, aslında kullanılabilecek çok miktarda personel var, yeter ki bu veriler toplansın ve onlara göre hizmet verilsin. Her aileye aynı şekilde yaklaşılamaz. Bunların hepsinin mutlaka değerlendirilmesi ve ona göre destek verilmesi gerekir. Sivil toplum örgütleri olmadan bu iş başarılamaz ama onlar a muhakkak yol göstermek ve yaptıklarını denetlemek gerekir
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Profesör Doktor Faruk Aşıcıoğlu: Türkiye’de iş yerine girişlerde madde kullanıp kullanmadığına ilişkin bir muayene yok doğru dürüst. Ama yurtdışında bir dolu şey İş Yasası’na da aykırı değil. Benim önerim odur, lütfen, eğer uygunsa kanuni açıdan İş Yasası’na, Anayasa’ya bir aykırılık yok ise “İşe girişte işverenler kişinin madde kullanıp kullanmadığını analiz eder, hatta iş akdi sırasında da randomize bir şekilde, rastgele bir şekilde bunu yapar.” diye bir madde ekleyelim. Çünkü ben bilirkişi dosyalarından görüyorum, adam elektrikçi, çarpılıyor; vücudunda uyuşturucu madde çıkıyor, esrar çıkıyor, eroin çıkıyor. Yüzlerce bu bakın, çok az değil. Böyle ben yılda 1 tane vakadan bahsetmiyorum.
Dediğim gibi hekimlere eğitim verilmesi lazım. Bu hekimler önce aklına getirecek sonra korkmayacak o tanıyı koymaya. Yani biz, mesela bir bulaşıcı hastalıkta “ishal” diyoruz, “tifo” demiyoruz yani bazıları demiyor. Niye “tifo” dese müdürlüğe bildirim yapacak, şunu yapacak… “Ulan neme lazım, başım ağrıyacak.” diyor. “Döner sermaye var, ikinci hastaya geçeyim, ben niye uğraşa yım?” diyor.
Cezaevlerinde şu anda çok ciddi bir suistimal var, gelen dosyalardan görüyorum. Toplu olarak madde kullanımı var. Onları teyakkuza geçirmek lazım. Genelde kişiler kendini şöyle savunuyor. “Bana izin verilmişti o sırada içtim.” Buna dikkat çekmek istiyorum. İş yerlerini söyledim zaten. İş yerlerinde de bu testler mutlaka yapılmalı.
Mesela, yıllardır Belgrad'da uygulanan bir sistem var. Bizde gidin, “Okullarda uyuşturucu analizi yapıyorum.” deyin Millî Eğitim size öyle bir direnç gösterir ki, anket yaptırmıyor. Belgrad'da on yıldır uygulanıyor bu. Okul aile birlikleri de katılıyor bu sürece gidip tuvaletlerin -çünkü en fazla tuvalete öğrenci çekilip içiyor ya bunları- kapı kollarından uyuşturucu sürüntüsü alınıyor ve bunlar analiz ediliyor, eğer uyuşturucu bulunursa o tuvalet kapılarında, sınıf kapılarında, okul aile birliği velileri davet ediyor o sınıfın diyor ki: “Bakın, sizin okulda böyle bir şey bulundu, hep beraber çözüm üretelim, lütfen siz çocuklarınıza artık daha böyle o gözle bakın, bir izleyin bakalım bir sıkıntısı mı var.” Ebeveynlerin becerilerini artırmaya çalışıyorlar. Oysa bize anket dahi yapamıyoruz. Türkiye'de trafikte alkol ve uyuşturucu ölçümü yapan karavanlar yapılmalı, mobil. Yani, atıyorum, bugün İstanbul’un hafta sonu ya da çarşamba günleri en çok bu tür şeylerin kullanıldığı ve sonrasında trafiğe çıkıldığı mekânlarına bu uyuşturucu karavanı gidecek, uyuşturucu karavanında Sağlık Bakanlığı, Emniyet Müdürlüğü ve analiz yapacak Adli Tıp Enstitüsü -mesela İstanbul için- birliktehareket edecek. Kişiyi çektik, polis ölçümünü yaptı, alkol çıkmadı ya da çıktı ama itiraz ediyor alkol sonucuna alkolmetre ya, basit yöntem, hemen diyecek ki: “Beyefendi buyurun karavanın içine, orada hekimimiz var 7/24 saat görev yapan.” Bunu yapamayacak durumda mı? Bir ton hekimimiz var İstanbul'da, bir dolu yerdi. Bakın, 7-8 tane karavandan bahsediyoruz. Yani bunun caydırıcı etkisini düşünmek lazım. İçerde hekim bunun muayenesini yapacak. Bakın, şu anda -araştırma sonuçlu söylüyorum- 300 dosyanın içerisinde 30 miligram ile 100 miligram arasında alkollü çıkan sürücüler var. Biz bunlara Adli Tıp raporu olarak, bilirkişi olarak diyoruz ki: “100’ün üstündeyse tamam, sorun yok, bu güvenli sürüşü bozulmuştur ama altındaysa bilinemeyeceği, bunu ancak hekim muayenesi yapar.” Bu hekim muayenesine polis götürmüyor, mevzuat cevaz vermiyor çünkü bırakmış Kabahatler Kanunu'na. Götürmek istese bile bir iki saat geçiyor, vücudundan atılıyor. Hâlbuki sokacak karavana yürütecek, basit testler, Romberg testi, parmak burun testi, işte düğme ilikleyecek.