Dünyadaki başkanlık sistemleri üzerinde çalışmalar yapan siyaset bilimci Prof. Üstün Ergüder, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin olarak, "Parlamentoyu güçlendirecek tedbirlerin alınması gerekir. Bir başka önemli nokta, Yüksek Mahkeme’ye yapılacak atamalar. Yüksek Mahkeme’ye atacanacak kişilerin ömür boyu atanması gerek" görüşünü savundu. Ergüder, "Biz şimdi partili cumhurbaşkanını getirip, şu andaki seçim sistemini kullanırsak, yandık. Cumhurbaşkanı ya da parti lideri kimse, o adayları tespit eder. Sen istediğin kadar kanunlarla parlamentonun yasama yetkisini artır, işe yaramaz" diye konuştu.
Al Jazeera Türk'ten İrfan Bozan'ın sorularını yanıtlayan (1 Aralık 2016) Prof. Ergüder'in açıklamaları şöyle:
Ankara’da AK Parti ile MHP arasında ‘’Başkanlık sistemi’’ olarak başlayan, sonra adı ‘’Cumhurbaşkanlığı sistemi’’ne evrilen yeni bir sistem pazarlığı yaşanıyor. MHP’nin bazı konularda itirazları olduğu bilgileri geliyor. Sizce bir başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı sisteminin olmazsa olmazları neler olmalı?
Başkanlık sistemi denilince, bunun en önemli örneği olarak Amerika Birleşik Devletleri akla geliyor. ABD sistemi, çok kendine has bir sistem. Bizden farkı, alttan yukarı doğru kurulmuş bir sistem. Orada federalizm, yani yerel hükümetler, eyaletler daha önemli. Hatta ABD’de, Washington’a devlet denmez “government” yani “yönetim” denir. Çünkü istemeyerek kurulmuş bir üst yapıdır. Sistemde alt ağırlığı fazladır. ABD siyasetini çalışanlar bilirler, “grassroots” diye bir olay vardır. Grassroots, çimen kökü anlamına gelir ve politikanın, demokratik siyasetin, vatandaşa yakın olması demektir. Biz bunları tam olarak incelemiş değiliz. ABD’de de başkanlığın güçlenmesi, ABD’nin uluslararası siyasete girmesi ile ivme kazandı. ABD’de çok önemli "check and balances", "kontrol ve dengeler" sistemi var.
Türkiye’de illâ ki başkanlık sistemi diyorsak, muhakkak kontrol ve dengelerin getirilmesi lâzım. Bütün tartışmayı başkanın yetkilerine odaklamamak lâzım. Böyle bir sistemde yasama nasıl olacak? Bunu düşünmemiz lâzım. ABD’de kongre üyeleri -ki bizde bu milletvekillerine tekâbül eder- seçimi parti kimliğinin dışında, kendi kimlikleri ile kazanırlar, parti disiplini güçsüzdür. Bu da Kongre’yi güçlü yapar. Zaman zaman duyarız "Başkan bir şey ister, kongreden karar çıkmaz." Bence hayırlıdır bu.
O zaman biz, TBMM’nin oluşum sürecini yeniden ele almalı mıyız?
Tabii yeni bir sistem tasarlıyorsanız -ben olaya parlamenter sistemden yanayım, başkanlık sisteminden yanayım diye bakmıyorum; benim baktığım taraf, insan haklarına saygılı demokratik bir düzenin getirilmesidir- bu da başkanlık sistemi olacaksa, güçlü kontrol mekanizmaları olmalı. Bizim sadece başkanın yetkileri üzerine değil, parlamentonun ve yargı organlarının da yetkilerine odaklanmamız lâzım. Benim Türkiye’de yapılan konuşmalardan anladığım, öyle bir başkanlık sistemi isteniyor ki, parlamento da, yargı da başkana biat etsin. Bunu Allah göstermesin. Bundan korkum var.
O zaman parlamento nasıl oluşmalı?
Parlamentoyu güçlendirecek tedbirlerin alınması lâzım. Biz şimdi partili cumhurbaşkanını getirip, şu andaki seçim sistemini kullanırsak, yandık. Cumhurbaşkanı ya da parti lideri kimse, o adayları tespit eder. Sen istediğin kadar kanunlarla parlamentonun yasama yetkisini artır, işe yaramaz.
Nasıl bir sistem olmalı?
Parlamentonun tasarlanmasında uygulanacak seçim sistemini çok iyi düşünmek lâzım. Ben böyle bir sistemde temsilciyi, yani milletvekilini güçlendirecek bir seçim sistemi olması gerektiğini düşünüyorum. Bu da benim tecrübeme göre Anglo-Sakson ülkelerinde mevcut. İngiltere ve ABD’de dar bölge seçim sistemi var. Orada seçmenin gözüne bakabilen adaylar seçiliyor. Şu anda uygulanan seçim sisteminin dezavantajlarından birisi, seçmenin karşısına parti liderinin yaptığı bir liste ile çıkıyorsun, onay istiyorsun. Başkanlık sisteminde vatandaş ile temsilci arasındaki bağları, araya partiyi sokmadan güçlendirmek lâzım. Parti bir derece girecektir, parti olmadan olmaz ama o parti seçmenle temsilci arasına ne kadar girecektir? Esas önemli olan soru bu. Siyasi partiler olacaktır ama bir parti başkanının yaptığı bir listeden seçilmek başka, gidip vatandaşın gözünün içine bakarak seçilmek çok başka. İkincisinde senin kişiliğin, gücün devreye giriyor.
O zaman adına başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı sistemi de dense, seçim sistemini, hatta siyasi partiler yasasını da masaya yatırmak gerekiyor değil mi?
Tabii. Seçim sistemini değiştirmek gerekecek. Meselâ aday adaylarının tespiti. Bunlar çok önemli, buralarda bir takım düzenlemeler yapmak lâzım. Meselâ İngiltere’de de siyasi partiler çok disiplinlidir ama bizdeki gibi değil. Neden? Çünkü orada dar bölge seçim sistemi olduğu için vatandaş kimi seçtiğini çok iyi bilir. Hem de seçilen kişi, seçildiği bölgedeki vatandaşla ilişkisini sıcak tutar. Böylelikle parlamentoya seçilen milletvekillerini güçlü kılarız. Meselâ atamalar nasıl olacak? ABD’de başkan bir büyükelçi, bir mahkeme üyesi atayacaksa, bu Kongre’nin onayından geçiyor. Kongre onaylamadan atanmıyor. Kongre’de komisyonun önüne çıkıyorsun, ifade veriyorsun. Orada seni beğeniyorlar veya beğenmiyorlar. Orada, “o partidensin, onun adamısın” kriterleri işlemiyor. Bunlar olumlu şeyler. Yeni sistemi tasarlarken bunların çok iyi düşünülmesi lâzım.
Peki yargıya yönelik atamalar sizce nasıl olmalı?
ABD’de yüksek yargıya atananlar çok önemlidir. Ben ABD’deyken bu konuyu çok inceledim, hatta Türkiye’de üniversitelerde bunun dersini verdim. Orada Anayasa Mahkemesi denmez, “Yüksek Mahkeme’’ denir. Aslında anayasalarında bu kurum ‘üçüncü erk’olarak düşünülmüş bir kurum değil, zaman içinde verdiği kararlarla üçüncü erk olmuştur. Orada benim gördüğüm en önemli olay, oraya bu insanların hayat boyu atanmaları. Bir kere atandın mı, hayat boyu görev yapıyorsun. Kariyerlerine baktığınız zaman Reagan döneminde atanmış, Cumhuriyetçiler atamış, Demokratlar atamış ama zaman içinde bu kişiler kendi yargıçlıkları ile öne çıkıyorlar. Siyasi sempatilerinin dışında oranın, bir ilkenin insanı oluyorlar. Orada birbirlerini de eğitiyorlar. Oradan o insanları almak kolay değil. Ya çok hasta olacak ya da büyük bir ihanet içine girecek ve Kongre onu yargılayacak. Türkiye’de de bu tür mekanizmaların kurulması lâzım.
Türkiye’de yüksek yargı atamaları nasıl olmalı?
Eğer parlamento doğru kurgulamışsa, parlamento kendi kimliğine sahipse, yukarıdan emir ile hareket etmeyen bir parlamentoysa, o zaman başkan önersin parlementonun onayına tâbi olsun. Bence burada en önemli kriter hayat boyu atamadır. Hayat boyu atadığın zaman, sen bir daha onu tehdit edemiyorsun. O insanın kendi birikimini, ilkelerini kullanabilmesi için güvence veriyorsun.
Başkanlık sisteminin iki partlili bir sistemle yürüyeceğine dair de bir ön kabul var? Buna katılır mısınız?
Böyle bir zorunluluk yok aslında ama bunu seçim sistemleri üretiyor. Tabii kültürel faktörler de var. Türkiye’de dar bölge seçim sistemi olursa bu iki partili sisteme doğru iter. Ben bunun başkanlık sistemi çerçevesinde sakıncalı olacağını düşünmüyorum.
AK Parti ve MHP arasındaki pazarlıkta cumhurbaşkanının/başkanın görevden alınması karşılıklı fesih konularında parlamentodaki oranların tartışıldığı haberleri geliyor. Sizce bunların matematiksel doğruları nedir?
Bu işlerin pek kolay olmaması lâzım. Hele de paralize ortamlarda her zaman kullanılacak bir yöntem olmaması lâzım. Demokratik sistemlerin en büyük problemi, Amerikalılar buna milyon dolarlık soru derler. Bu da, “Yönetebilmekle temsil arasındaki dengeyi nasıl sağlarsın?’’ Eğer amaç yönetilebilir bir ülkeyse, bu parlamenter sistem de olsa, başkanlık sistemi de olsa kontrol ve dengeler üzerinde çok düşünmek lazım. Şu anda maalesef parlamentonun oluşumu da Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanması konuları da maalesef konuşulmuyor. Benim vatandaş olarak görevim “Bunlar yapılsın” demek. Başkanlık sistemi, yalnız başkanlığı güçlendirmekten geçmiyor. Şu andaki sistemde de kontrol ve denge sistemi işlemiyor. Fiili durumu gerçek hayata geçirelim diyorsak ve eğer burası demokrasiyse, onun gereklerini yapalım.