Profesör Yalçın Küçük, Osmanlı tarihinin en büyük mimarı olarak bilinen Mimar Sinan’ın, Türk coğrafyasında yaşamadığını ileri sürdü. Hürriyet gazetesinde pazar günleri köşe yazarlığı yapan tarihçi Prof. İlber Ortaylı’ya seslenen Küçük, “İlber Ortaylı üstadım, hocam, arkadaşım beni affetsin, Mimar Sinan diye bir adamın Türkiye coğrafyasında yaşadığına dair elimizde hiçbir bilgi yoktur” dedi. Küçük, "Burada isimlerini vermeyeceğim, ülkemizin en güvenilir mimari tarihçileri Mimar Sinan’ı başka türlü yazarlar” ifadelerini kullandı.
Yalçın Küçük’ün Odatv’de yayımlanan söyleşisinden ilgili bölüm şöyle:
Hürriyet’in güzel tarih sayfasında “Harem bir okul muydu” başlığı var, çok çok önemli. Birazdan harem sözcüğü üzerinde de duracağım, haram, unutmayalım, çünkü burada kültür konusunu ele alıyoruz, bu mülakatlarımız sürecek. Sonra da bir arabaşlık var, “Mimar Sinan yaptı” diyor, şöyle bir cümle var:
“Padişahların bütün gün oturdukları, çoğu zaman geceyi de geçirdikleri Topkapı Sarayı’nın Harem bölümünü de Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan yapmıştır.” Devam ediyor, “Topkapı’daki büyük mimarın tek eseri budur.” İlber Ortaylı üstadım, hocam, arkadaşım beni affetsin, Mimar Sinan diye bir adamın Türkiye coğrafyasında yaşadığına dair elimizde hiçbir bilgi yoktur. Burada isimlerini vermeyeceğim, ülkemizin en güvenilir mimari tarihçileri Mimar Sinan’ı başka türlü yazarlar.
- Neden isim vermiyorsunuz? Cumhuriyet’te de uzun süre yazan Doğan Kuban değil mi?
Yalçın Küçük: Evet, Doğan Kuban Hocam. Hayır, bize anlatılan Mimar Sinan, öyle bir Mimar Sinan yoktur. Hürriyet gazetesine gittiniz diye bayağı tarihin bütün yalanlarını söyleyemezsiniz orada. Bu mümkün değil. Daha da önemli bir noktaya geliyorum, nedir bu cami dediğiniz, niye İlber Hocam camiyi bilmem neyi abartıyor?
Ben şunu söylüyorum, burada isim vermeyeceğim, XVI. veya XVII. yüzyılda İstanbul’a gelen Düveli Muazzama’dan büyük bir sefir ne der biliyor musunuz? İlber Hocam bunları inceleyecek, gerektiği zaman ben kaynak göstereceğim. Sefir gelmiş İstanbul’a, kaynak var bende, anıları Türkçeye de çevrilmiş, bir Ayasofya’yı görmüş, bir de camileri görmüş, neyi görmüş peki, bütün camiler Ayasofya’nın tekrarıdır, Ayasofya Kilisesi’nin tekrarıdır. Ben şöyle söylüyorum İlber Ortaylı Hocama, Ayasofya varsa Türkiye’de cami yoktur. Ayasofya varsa Türkiye’de çok büyük cami mimarı bir adamın olduğunu hiçbir ciddi adam ileri süremez.
Ben yıllarca Sultanahmet’te yattım. Sultanahmet’ten de sadece Ayasofya’nın sonradan minareye çevrilen çan kulelerini gördüm. O benim günümdü. Sonra da Türkiye’den ayrılmak ve gönüllü sürgün hayatı yaşamak istediğim zaman da, gitmeden evvel bir daha görmek istediğim yer Ayasofya oldu. Büyüleyicidir; çok yazık ki, duvarlarının pek çok güzelliğini biz Türkler kazımışız, ama inanılmaz bir güzelliktir. O varsa, Türkler için şunu söyleyebilirsiniz, o diğer kubbeleri yaptıkları için kutlayabilirsiniz. İyi kalfalarımız vardır dersiniz, mimarımız vardır diyemezsiniz. İyi taklitçilerimiz vardır dersiniz, mimarımız vardır diyemezsiniz.
Fransızcası mosquée, İngilizcesi mosque diyorlar; aslı bunlara uygundur, mescit denmektedir. Arabi’de, başka yerlerde “cami” diye bir sözcük de yoktur, bu vesileyle okuyucularımıza lütfumuz olsun; cami toplamak demektir, cema, bir tek Cuma günleri toplanır camide Müslümanlar. Oradan da kalmış, biz almışız onu, biz de öyle bir millet olduğumuz için başka dillerden kolay olan şeyleri alırız.
Burada bir parantez açabilir miyim, camilerimizin şu anda hepsi boştur. Biz iktidara geldiğimiz zaman, bu camilerin hepsini, o binaları okul olarak kullanacağız. İbadet yerleri güzel olacak. Böyle her köşeye doldurulmuş, çirkin, boş yerler olmayacak. Boştur hepsi, kimse gitmez oralara, bu Akepe gericiliği döneminde de her köşeye bir tane cami yapıldı, ama camiler boştur, gideni yoktur, çok açık. Gericiliklerini sadece bunları yaparak gösteriyorlar, öyle güzel binalar da değil. Burada bir parantez daha açabilir miyim, İlber Hocam, büyük hocam, böyle bunlardan bahsetme, böyle “Mimar Sinan yapmıştır” diye doğru olmayan bir şeyi yazma. Doğruysa, “Yalçın Küçük yanlış söylüyor” dersiniz ve bir kez de “ohh” derim ben de, “bir yanlışım da bulundu” derim.