Psikolojide doğaüstü diye bir şey var mı?

Psikolojide doğaüstü diye bir şey var mı?

(David Robson / BBC Future)

21. yüzyılda bilimin açıklamalarına rağmen hala birçok insan doğaüstü olaylara inanmaya yatkın. Belli bir dine mensup olmasa da, insanların batıl inançlarından vazgeçememelerinin altında makul bir sebep olup olmadığı da yine bilimsel yöntemle açıklanıyor.

Konuyla ilgili BBC Türkçe'de yer alan yazıya göre, son dönemlerde ABD’de yapılan bir araştırma, Amerikalıların dörtte üçünün doğaüstü olaylara inandığını, her beş kişiden birinin ise hayalet gördüğünü iddia ettiğini ortaya koydu. Geçmişte de keskin zekâya sahip bazı ünlülerin kendilerini imkânsıza inanmaktan alıkoyamadığı görülmüştü. Bunlar arasında Abraham Lincoln’un hayaletini gördüğünü söyleyen Winston Churchill, medyumlar aracılığıyla hayaletlerle konuşan Arthur Conan Doyle ve telepatiye inanan Alan Turing’i sayabiliriz.

Bu inançlara ilgi duyan psikologlar bazı insanların neden hala batıl inançlardan kurtulamadığını araştırmaya koyuldu. Elde ettikleri bulgular, doğaüstü inançların bazı gizli yararları olabileceğine işaret ediyor.

Bazı doğaüstü deneyimler, beyindeki hatalı aktivitelerle açıklanabilir. Örneğin, cinlerin, perilerin nesneleri hareket ettirdiğini gördüklerine dair yemin edenlerde, beynin görmeden sorumlu sağ yarıküresinde bazı bölgelerin hasar görmüş olabileceği söylenebilir. Ya da epilepsinin bazı türleri insanda, sanki arkalarında bir şey onları takip ediyormuş hissi yaratabilir.

Ruhun bedenden ayrılması türünden deneyimler ise bugün nörolojik vakalar olarak görülmekte, bazı görsel yanılsamaların ise sağlıklı bir beyinde efsanevi yaratıkların ortaya çıkmasına neden olduğu bilinmektedir.

Örneğin genç bir İtalyan psikolog bir sabah aynaya baktığında, kırış kırış olmuş bir ihtiyar görmüş karşısında. Daha sonra yaptığı deneyler, özellikle alacakaranlıkta kendi yansımanıza bakarken böylesi yanılsamaların şaşırtıcı bir şekilde yaygın olduğunu göstermiş. Belki de beyin az ışıkta yüzün yapısını tam olarak canlandıramadığından boşlukları doldurmaya yöneliyor; bazen bu çabanın sonunda kafatası, yaşlı cadılar ya da korkunç hayvanlar ortaya çıkabiliyor.

Yani yorgunluk, ilaç ya da uyuşturucu, alkol ve ışık oyunları gibi faktörler beyni etkileyip böylesi yanıltıcı görüntülere yol açabiliyor.

 

Koruyucu kalkan

 

Din konusunda araştırma yapan psikologlar, uzun zamandır normal ötesine inancın, dünyanın çok daha acımasız gerçeklerine karşı bir kalkan oluşturduğunu düşünüyor. Ölüm, doğal afet, işini kaybetme gibi beklenmedik bir olay karşısında beyin cevap bulmak için uğraşıyor, kaos içinde bir anlam aramaya koyuluyor.

Teksas Üniversitesi’nden Jennifer Whitson, insanlardan kontrolün ellerinden çıktığı bir anı hatırlamalarının istenmesi durumunun bile onları hayali güçler görmeye ya da birbiriyle ilgisiz iki ayrı olay arasında bağlantı kurmaya yöneltebileceğine inanıyor.

Illinois’deki Northwestern Üniversitesi’nden Adam Waytz, antropomorfizm ya da eşyayı insana benzetmenin de olayları anlamaya çalışırken kullandığımız yöntemlerden biri olduğunu belirtiyor. “Kendimizi hayaletlere inandırırız, çünkü evrenin tesadüfiliği fikri bize hoş gelmez,” diyor. Hayatımız üzerinde kontrolümüz azaldığında buna daha çok açığızdır.

 

Gizli yüzler

 

Helsinki Üniversitesi’nden Tapani Riekki, bir deneyde, denekleri beyin tarayıcısından geçerken basit animasyonlar izlemelerini istedi. Normal ötesi şeylere inanan deneklerin bu animasyonların ardında bir niyet aramaya daha meyilli olduklarını fark etti. Bu durum, bu insanların beyninde “zihin teorisi” adı verilen alanda daha fazla beyinsel aktivite şeklinde kendini gösterdi. Riekki ayrıca doğaüstü şeylere inancı olanların fotoğraflarda daha fazla gizli yüz görmeye meyilli olduğunu fark etti. Bu bulguyu Amsterdam Üniversitesi’nden başka bir ekip de doğruladı.

Riekki ayrıca normal ötesine inananların, inanmayanlara oranla istenmeyen düşünceleri öteleme konusunda daha zayıf olduğunu gördü. Başka bir çalışmada ise doğaüstü şeylere inananların, net olmayan bilgi durumunda bile verdikleri karara daha çok güven duyduğu görüldü. Yani insanlar bir inanca sarıldıkları zaman onun peşini kolay bırakmıyor.

 

Tılsımın gücü

 

Araştırmacılar, bu tür şeylere inancı olmayanların inançlı kişileri fazla eleştirmemesinden yana. Bir araştırmada batıl inançların kişilerin birçok alanda performanslarını artırmasına yardımcı olduğu görüldü. Bir hafıza testi sırasında, inananların yanlarına şans tılsımı almalarına izin verildiğinde, muhtemelen özgüvenlerinin artmasından dolayı çok daha iyi performans sergiledikleri kaydedildi.

 

Bu tür şeylere pabuç bırakmayacağınızı sanıyorsanız, bir kez daha düşünün. Pensilvanya’daki Lafayette Üniversitesi’nden Michael Nees, bir grup öğrenciye Amerikan hayalet avcılarının gösteri kayıtlarını dinletti. Doğaüstü olaylara ilişkin bir deneyde yer aldığını düşünen öğrenciler pek de iyi olmayan kayıtlara rağmen tuhaf sesler duyduklarını söyledi. Deneye katılanlar bu tür inançları olmadığını belirmiş olsa da deneyin bu alanda yürütüldüğünü biliyor olmaları, beyinlerini normal dışı bir ses duymaya hazırlamıştı.

Whitson şöyle diyor: “Rasyonel olduğunuzu sanabilirsiniz, ama olayların kontrolü bizden çıktığında hepimizin bu tür yanlışlara yönelmeye elverişli olduğumuzu bilerek yargıda bulunmak, varsayımlarımızı dikkatli bir şekilde gözden geçirmek daha akıllıca olacaktır.”