Dünyanın önde gelen bağımsız denetim şirketlerinden Pricewaterhouse Coopers Türkiye Yönetici Ortağı Adnan Nas,“Bilançolar açıklanmaya başladıkça, krizin gerçek hasarı belli olmaya başlıyor. Krizin Türkiye’de mali kurumlardan çok reel sektöre etkisi daha fazla hissediliyor. 2009'da çok ciddi bir durgunlukla karşılaşabiliriz. Her şey mali disipline bağlı. Ekonominin 2010 yılına kadar normal rayına giremeyeceğini düşünüyorum” dedi. Pricewaterhouse Coopers (PwC)Türkiye Yönetici Ortağı Adnan Nas, küresel kriz ortamında denetim şirketlerinin rolünü, ve krizin genel ekonomiye yönelik muhtemel etkilerini ANKA’ya değerlendirdi. Nas, küresel krizin bağımsız denetim şirketlerini de etkilediğini belirterek, “Bize faydalar da zararlar da gecikmeli ulaşır. Önce müşterilerimize ulaşır, sonra da müşteriler dolayısıyla bize. Endüstri kadar olmasa da maliyetler ve gelirler yönünden üzerimizde büyük bir baskının oluşacağı kesin. Bizim de dikkatli olmamız gereken döneme girdiğimiz doğru. Hem maliyetlerimiz üzerinde hem de müşterilerimize mümkün olduğu kadar uygun fiyat sunabilmek için kendi üzerimizde de baskı uygulayacağız” diye konuştu. ‘Şirket batınca şuç denetim şirketinin oluyor’ Denetim şirketlerinin yaşanan küresel krizdeki rolleri yanı sıra bir güven kaybı olup olmadığı yolundaki soruya Nas şu yanıtı verdi: “Türkiye’de bu gibi konularda benim şikâyetim şudur. Bizde birçok konu daha çok bilinerek değil, yüzeysel ve sansasyonel açıdan tartışılıyor. Bir şirket battığı zaman hemen bunu denetim şirketleri neden görmedi deniyor. Bizde işin daha çok kahvehane sohbeti kısmı merak ediliyor. Doktorlar hata yaptığı gibi denetçiler de hata yapabilir. Eğer hata yapıldıysa, onun cezasını da görsünler. Ancak hatanın iyi tarif edilmesi lazım. Denetim şirketleri muhasebe açısından riski belirler. İktisadi risk tüccarın işidir. Bir gün kazanır, bir gün risk olur kaybeder, bunu denetimci tespit edemez. Tahmin edebilir, ama bu da şahsi bir tahmin olur, tahminini de zaten rapora yazamaz. Rapora yazması için kanıtlanmış olması gerekir’ dedi. 'Krizden kaçış yok, devletler bir defa daha dersini aldılar'Adnan Nas, bu tip krizlerin mahiyeti değişse de her zaman olacağını savunarak, şöyle dedi: “Krizlerin mahiyeti değişecektir, ama başka türlü krizler yine çıkacaktır. Ya da hiç düşünmediğimiz başka bir yerden patlama olacaktır. Her şeyi önceden düşüneceğiz diye bir şey var mı? İnsanoğlu her zaman büyümek ve zenginleşmek istiyor. O anlamda da insan yaratıcı bir varlık. Hiçbir zaman devlet insan kadar yaratıcı olamaz. Devlet her zaman daha hantaldır ve arkadan gelir. İnsan önce bir hata işler devlet ondan sonra uyanır ve önlem alır. Bir sürü insan para kazanmak istiyor. Bunun önüne geçmeniz çok zor. Her para kazanmak isteyeni de 'niye kazanmak istiyorsun?' diye alnından vuramazsın. Ya da ev alma isteyene 'sen neden ev almak istiyorsun?' diyemezsin. Dünyayı biraz da insanların risk almaları geliştiriyor. Ama riskin bazen getirisi, bazen de cezası var. Devletler bir defa daha ders almış oldular” ‘Başbakanın halkın ümüğünü sıktırmam yaklaşımı doğru’ “Olaylara müdebbir tüccar gibi yaklaşmak lazım” diyen Nas “Ticaret kanunlarında vardır, basiretli tüccar diye. Devlet de biraz basiretli olarak vatandaşa yağ çekmekle, gerçeklerin gereğini yapmak arasında bir denge kurmak ve üstüne düşeni yapmak zorunda” görüşünü savundu. Zenginleşme hayalinin sürekli yüksek olduğu toplumlarda iktidardaki politikacıların da halka umut vermesinin doğal olduğunu söyleyen Nas, bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetledi: “Biz de zenginleşmek istiyoruz. Bizim halkımız içinde en garibana bile sorsanız mutlaka zenginleşmek istiyor ve 10 sene sonra ben de zengin bir adam olmak istiyorum diyor. Bu insanlara umut vermenin yolu da büyümektir. Ben hiçbir politikacıyı ekonomide büyümeyi feda edemem dediği için suçlayamam. Bizim Başbakanımız da IMF konusunda halk diliyle ümüğünü sıkma meselesine getiriyor, ama özünde doğru düşünüyor. Memleketin büyümesi lazım, çünkü benim halkım büyümek istiyor. Ben onlara refah getirmek zorundayım. Ama büyümek için de dış kaynağa ihtiyacınız var. İşte burada bir çelişki başlıyor. Madem dış kaynağa ihtiyacın var o zaman dünyaya meydan okumak çıkar yol değil. Dünyaya ayak uydurmak, buraya gelmelerini sağlamak, Türkiye’yi cazip kılmak gerekiyor. Bu açılardan da Türkiye şanssız değil. Halen şansı var.” ‘IMF’nin yeşil ışığına ihtiyaç var’ IMF ile anlaşma konusuna değinen Nas, bir anlaşmadan yana olduğunu belirterek şu görüşleri açıkladı: “IMF ile bir şekilde bir yeşil ışık anlamında bir noktaya gidebilmek lazım. Çünkü bütün dünya bizim kadar Türkiye'yi tanımıyor. Dünya Türkiye’yi bu tip kurumların ışıklarından tanıyor. IMF ile hayır anlaşmıyorum dediğin zaman, acaba kötü bir şey mi var, neden anlaşmıyorlar, IMF'den neden korkuyorlar diye bir anlam çıkabilir. Belki kriz olmasaydı hükümet haklı olabilirdi, ama bu kriz ortamında artık gelişmiş ülkeler bile IMF ile çalışmayı düşünmeye başladı. Bu sebeple bu konunun aşılması lazım”. ‘Tüm bakanlar bir arada her şey kontrol altında mesajını vermeli’ Reel kriz yanı sıra ekonomide bir kriz psikolojisinin egemen olup olmadığı yolundaki sorusuya Adnan Nas şöyle dedi: “ Krizin reel ve psikolojik etkilerini azaltmak başta hükümet olmak üzere, Türkiye'nin alacağı tavra bağlıdır. Bir defa çok kısa vadeli bir kolektif eylem planına ihtiyaç var. Kolektif planın tek amacı ilk üç aylık dönemde güveni tesis etmek olmalı. O eylem planı biraz bölük pörçük gidiyor gibi görünüyor. Bence bütün bakanların topluca bir arada resim verip tüm önlemler alınmıştır, her şey kontrol altındadır diye topluma böyle büyük bir güven vermeleri lazım” ‘İşin şakası yok böyle sallapati gidemeyiz’ Nas, Türkiye’nin 2001-2002 sonrasında 5 yıl çok parlak bir dönem yaşadığını belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Bu parlak dönem kısmen bizim eserimizdi, kısmen küresel koşulların uygun olmasıydı. Şimdi hem küresel koşullar bozuldu hem kendimiz ayak sürmeye ve sallanmaya başladık. İşin özeti budur aslında. Bu iki koşul da bozulduğu için yeniden bir tavır almamız lazım açıkçası. Böyle sallapati gidemeyiz. Bu işin şakası yok, hiçbir şey olmamış gibi davranmak doğru değil. Ben zaten hükümetin de o kanıda olduğunu zannetmiyorum. Sadece belki halka güven vermek için öyle diyorlar. Bence herkes ne olup bittiğinin farkında. Böyle konuşunca güven verilir mi ondan emin değilim. Dolayısıyla biraz daha gerçekçi mesajlar verilmesinde yarar var. O açıdan hızlanmamız lazım.