PYD lideri Salih Müslim, Türkiye’nin Suriye’ye silah gönderdiğini ancak bu silahların kendileri ile birlikte hareket eden Türkmenlere değil de Selefilere gittiğini söyledi. El Kaide savaşçılarının Bolu ve SArıkamış'ta eğitim aldıklarını ileri süren Müslim, Türkiye’den Suriye’ye giren militanların yemeklerinin bile Ceylanpınar’dan geldiğini belirtti. Müslim, Katar’a ait silahların da Suriye’ye Türkiye üzerinden girdiğini savundu.
Suriye Kürtleri’nin büyük bir kısmını temsil eden Demokratik Birlik Partisi (PYD) Cenevre-2 toplantısına davet edilmedi. PYD lideri Salih Müslim toplantıya çağrılmasa da birebir görüşmeler yapmak için toplantının yapıldığı Cenevre’de bulunuyor.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel, Cenevre’de Salih Müslim ile Suriye’yi ve Rojava’daki özerklik sürecini konuştu. Çamlıbel’in Salih Müslin ile yaptığı söyleşi şöyle:
Rojava’da Kürtlerin kurduğu YPG güçleriyle çatışanlar kim?
Bunlar değişiyor. Daha önce biliyorsunuz rejim güçleri vardı. 2012 Temmuzu’nda biz rejim güçlerini tamamen dışarı çıkardık. Halep’te, Kobani’de, Kamışlı’da bazı çatışmalar oldu. Onlardan kurtulduk. Sonra 2012’nin Ekim ayında Serekaniye saldırısı başladı. Saldıranların hepsi Türkiye’den geldi.
Nereden biliyorsunuz Türkiye’den geldiklerini?
Biraz detaylı olacak ama... Ceylanpınar’daki bir lokantaya 1500 kişilik yemek hazırlayacaksınız diye sipariş verilmiş. Saldıranların yemekleri bile ayarlanmış önceden. Sonra bunlar ölünce yemek siparişleri de azalmaya başladı. Gelen yemekler 50 kişiye kadar düştü.
Kim bu saldıranlar peki. El Nusra mı IŞİD mı?
Başta Cebetül Nusra’ydı. Sonra bunlar ABD tarafından terör listesine konuldu. Şimdi Ahrar Al Şam çıktı. Bunların hepsi aynı şey, hepsi Selefi ama başka örgütler. Türkiye bu sefer Ahrar Al Şam’ı desteklemeye başladı, bunlar Özgür Suriye Ordusu diye. E şimdi ne oldu? Bize karşı son saldırılarda Cebetül Nusra, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Liva Tevhid, Ahrar Al Şam hepsi birleşti Kürtlere karşı. Bir taraftan İdlib’de birbirleriyle çatışıyorlar. Kürtler oldu mu hepsi birleşiyor.
Türkiye’nin Suriye sınırının doğusu Kürtlerin, batısı da IŞİD’in elinde diye özetlemek doğru olur mu?
Kürt bölgeleri arasında IŞİD’in uzantıları var. Net iki bloktan bahsedemeyiz.
-Muhalefetin iddia ettiği gibi son haftalarda Suriye’ye geçmek üzereyken durdurulan Türk TIR’larının içinde gerçekten silah mı var?
İki çeşit silahtan bahsedebiliriz. Şimdiye kadar Türkiye silah yolu oldu. Mesela Katar’ın gönderdiği silahlar Türkiye üzerinden geliyor. Bir de Türkiye’nin kendisinin gönderdiği silahlar var.
Eğer varsa, bunlar kime gidiyor?
Türkiye, Özgür Suriye Ordusu’na gönderdiğini düşünüyor.
Yok öyle değil. Hükümet o TIR’larla Suriye’deki Türkmenlere insani yardım gönderdiğini söylüyor.
(Gülüyor) E, Türkmenler bizimle, YPG’nin içinde yer alıyorlar. Bunlara bir şey gelmiş değil. Geçenlerde bazıları, ‘Biz kandırıldık’ dediler. Bizim son zamanlarda Türkmenlerle aramızda çok ciddi yakınlaşma var. Zaten hiç düşman olmadık ki.
Ne kadar nüfus oranları Suriye’de?
Sanırım 100 bin Türkmen var. Kürtler toplam nüfusun yüzde 15’i, yani 3,5 milyon kadar.
Özgür Suriye Ordusu ile birlikte savaşan Türkmen Tugayları’ndan bahsediliyordu. Savaşan Türkmen var mı gerçekten?
Var, bizim safımızda var. Sayı söyleyemem ama toplamı 50 bin civarında olan YPG güçleri içindeler. Kendilerini savunuyorlar. Fırat’ın batısından başlayarak Afrin’e kadar karışık yaşayan köyler var; Araplar, Türkmenler ve Kürtler bir arada.
Velev ki hükümetin dediği gibi insani yardım vardı o TIR’ların içinde. Sadece Türkmenlere gitmesi tuhaf değil mi, eğer bütün bu gruplar birlikte yaşıyorsa?
Tuhaf bir söylemdir gerçekten. Sanıyorum Türk kamuoyunu kandırıp, sempati kazanmak için söylediler. Milli davamız, şudur budur. E, Kürtler de senin milli davan olsun, niye olmasın ki? Ki biz zaten Türkmenlerle beraberiz.
Türkiye savaşın bir parçası mı?
Tabii, ister istemez böyledir. Kendi askerleriyle gitmiyor ama bu gruplar oradan geliyor. Yollarını açıyor, silahlarını veriyor. Katar, ‘Suriye için 3 milyar dolarlık gönderdim’ diyor. Türkiye bundan ne kadar faydalanmıştır? En azından silah satışından ne kadar almıştır? Türkiye’nin 8 yıl süren İran-Irak savaşı sırasında iki tarafa da ne kadar silah sattığı biliniyor. Belki de Türkiye o dönemde ekonomik krizden çıkışını o savaşa borçlu.
Başbakan geçen hafta Brüksel’e giderken yaptığı açıklamalar sırasında, ‘Biz orada El Nusra ile, PYD ile mücadele ediyoruz’ dedi. Aynı kategoride saydı.
Kendini korumak için bir dolu sorunlu söyleme başvuruyor. Mesela bir de ‘El Kaide’yi rejim yarattı’ diyor. Bu adamlar kendileri Türkiye’den geldiklerini, orada eğitim aldıklarını söylüyor.
Nerede eğitim görüyorlarmış?
Sanırım Bolu Dağları tarafında. Bir de bu Sarıkamış kampları falan var. Bunu oradan gelip savaşanlar söylüyor, ben söylemiyorum.
MİT oradaki, Suriye’deki istihbarat savaşlarının neresinde?
Valla bilmiyorum ama kim olursa olsun bu oyun çok kötü oynanıyor. O İslamcı grupların hepsi bir aslında. Daha önce bunları Bosna’da, Kosova’da da kullandılar. Peki tamam kullansınlar da bu sefer dozu biraz kaçırmış görünüyorlar. Rejim kötüdür, diktatördür, gitmesi lazımdır, bunların hepsine katılırız. Zaten en fazla biz bu rejimden çektik. Rejim bizim celladımız oldu. Ama Suriye halkını kurtarıp başa daha fenasını mı getirmek istiyorsun?
Cezire’deki demokratik özerklik ilanı ne anlama geliyor? Bundan sonra ne olacak?
2013 temmuz ayında demokratik özerklik için çalışmaya başladık. İki ay önce 82 kişilik bir geçici yasama meclisi oluşturuldu. Bunların yarısı kadarı Kürt. Toplamda 35 farklı örgüt temsil edildi. Kararlaştırılan şu; 3 kanton olsun, hepsinin bir geçici meclisi olsun. Üç komite oluşturuldu; birisi toplumsal sözleşmeyi, bir diğeri seçim kanununu, üçüncüsü ise tüzüğü hazırlamak için çalıştı. Toplumsal sözleşme meclise sunuldu ve kabul edildi, şimdi uygulanmaya başlandı. Dört ay içinde seçimler olacak. İkinci ve üçüncü adım Kobani ile Afrin olacak, artık çalışmalarını hangisi daha hızlı tamamlarsa. Bu yeni küresel sömürgeciliğe karşı halk kendi kendini yönetsin diyoruz. Yani Ortadoğu’nun sömürgeye dönüşmemesi için ‘Demokratik Ortadoğu’ olacak. Tam da Sayın Öcalan’ın dediği proje.
Toplumsal sözleşme metninde ‘Kürdistan’ ifadesi yok. Şimdilik mi böyle?
Yok. Önemli değil bu adlandırmalar. Halklar karar verir. PYD’nin elinde bir şey yok. Biz halkı güçlendirip iktidara getiriyoruz. Bu yeni bir sistem, Ortadoğu’da olmayan bir şey. O yüzden herkes bundan korkuyor. Halk demokrasisi Türkiye’de de olan sandık demokrasisinden başkadır. Bundan Barzani de korkabilir, Erdoğan da korkabilir. Ama biz rahatız, çünkü iktidarda değiliz, kimse bizi devirmeyecek. (Gülüyor) Barzani ‘Sizin orada bizden yana olan partiler sizinle iktidarı paylaşsın’ diye tutturmuştu. Yav kardeşim biz iktidarda değiliz ki paylaşalım. İktidar halkın iktidarı. Halk kendi kendini yönetiyor. İktidarı paylaşmak isteyenler PYD ile değil gidip halkla paylaşacak.
Barzani’nin size karşı tavır almasının arkasında Ankara ile Erbil arasındaki mutabakat mı var?
Valla her şey olabilir. Biz oturup her şeyi karşılıklı konuşmak isterdik. Gelip anlatsınlar, şunun için seni beğenmiyoruz diye. Bunu diyen yok. Sizin çıkardığınız sonucu biz de çıkarıyoruz ama bize sebebini diyen yok. Bu petrol işi malum. Biz seviniyoruz ama Türkiye ile Kürtler arasında böyle bir bağ olsun. Biz de buna ortak olalım, yardımcı olalım isterdik. Ama birini ötekine karşı kullanmak çok kötüdür, olmaması gerekir. Oradaki biliyoruz bir çıkar meselesidir, para meselesidir. Bu halkların kardeşliği yanında hiçbir şey değil. Sayın Barzani davet yollarsa gider konuşuruz. Barzani bizi küçük kardeşi olarak görüyor, bu olmaz. Ama bizimle Rojava Kürt’ü olarak görüşecekse, her şeyi yapmaya hazırız. Gelecek için her şeyi imzalamaya hazırız. Ama onun küçüğü değiliz.
Sizin demokratik özerklik modelinizi kabul ederse Esad kalsın der misiniz?
Kalamayacak. Kimse kabul etmiyor. Sahip çıkanlar, sadece Alevi-Sünni meselesi olduğun için Aleviler yanında duruyor. Bu konunun zaten konuşulacak bir yanı yok. Geçen hafta ortaya çıkan işkence fotoğrafları beni şaşırtmıyor, çünkü ben kendim onların kurbanıydım. Muhaberatın bodrumlarında kaç defa ölümün kenarından döndüm. Bir defasında dört ay yattım. Dört ayda 20 kilo verdim. Biz o sırada insanların nasıl öldüğünü gözümüzle görüyorduk. Bunlar benim başıma ayaklanmadan önce geldi. O zaman Sayın Erdoğan ile Esad el ele, kol kolaydı. Biz rejimden insani bir şey beklemiyoruz ki. Ama bugün onunla savaşanlar aynı zihniyet. Rejim bodrumlarda insanın etini yiyor, bunlar sokaklarda çiğ insan eti yiyor.
Türkiye’de ateşkes var. PKK gücünü Suriye’ye kaydırdı YPG ile birlikte savaşıyor. Doğru mu?
Yok. Algı böyle olabilir ama gerçek öyle değil.
Peki PYD’nin PKK’nın kardeş örgütü olduğu doğru mu?
Olabilir. Biz YNK’nin kardeşiyiz, PDK’nin kardeşiyiz. Hep kardeşiz yani. PKK de bizim kardeşlerimizden birisi.
PKK’nın kardeş örgütüyseniz, PKK’nın lideriyle barışı konuşan bir devlet size niye şüpheli baksın?
Biz de bunu anlamıyoruz. Görüşmede bize böyle bakmadıklarını söylediler. Kardeş gibi bakıyoruz dediler. Kardeş gibi güven vermeseler yoksa ben niye oraya gideceğim?
Türk yetkililerle geçen yıl iki kez buluştunuz. Ne anlattınız?
Karkamış Kapısı, Nusaybin, Akçakale Kapısı... Bunlar hepsi Kürt bölgesinin kapıları ve IŞİD’in elinde. En azından Kobani’den bir kapı açalım insani yardımlar için dedim. Söz verdiler ama açmadılar. Hatta biz de halkımıza, ‘Türkiye bize yardım edecek’ diye propaganda yaptık. Belki bir 20 kamyonun geçişine izin verdiler Dırbisi’ye. Sonra tekrar kapattılar. Biz onlara Türkiye’ye hiçbir zaman düşman olmayacağımızı anlattık. Sınıra bakın Kürtlerin olduğu yerlerden Türkiye’ye karşı bir tek mermi sıkılmadı dedik. Bu mesele bizi ilgilendiriyor, çünkü iki taraf da kardeşimiz. Görüşmelerin durması bizden kaynaklanmıyor. Biz hâlâ bekliyoruz.
Demek ki siz onları Türkiye’nin toprak bütünlüğüne bir tehdit olmadığınıza inandıramıyorsunuz.
Yok, onlar inanmıştı. Bunu biliyorlar. Ama başka şeyler için bahane ediyorlar. Biz onlara şunu söyledik; siz kendi Kürt sorununuzu istediğiniz gibi çözün. Çözün de nasıl çözerseniz çözün. Ama bizimki ayrı. Birbirini etkileyebilir ama iki ayrı süreçten bahsediyoruz. İkisini birbirine bağlamamak lazım. Biz Sayın Öcalan’ın felsefesinden faydalanıyoruz, ama kendi koşullarımıza göre. Şu da bir gerçek; 40 milyon Kürt’ün gözü Rojava’da. Türkiye bize biraz yakınlaşsa 40 milyon Kürt’ün sempatisini kazanır, bundan eminiz. Bize düşmanlık ederse 40 milyon Kürt’ün düşmanlığını kazanır. Türkiye ile aramızda çözülmeyecek bir şey yok. Osmanlı’da saray entrikaları vardı. Bunları bırakalım artık. Bir şey söyleyip arkadan başka bir şey yapmak olmaz. Bu IŞİD’leri, Selefileri biz kendi imkânlarımızla durdurduk. Hangi el bize uzanırsa ona müsaade etmeyiz.
-İmralı’ya giden heyetlerle görüşmelerinde Öcalan’ın yakın zamanda hiç size de mesajı olmuş mu?
Sadece selam göndermiş, bir de eleştiri. ‘Kürtlerden bahsetmek yerine halkların kardeşliğinden bahsetsin’ demiş.
Üç ay önce oğlunuz Şervan’ı çatışmada kaybettiniz. Türkiye’den başsağlığı geldi mi?
Evet, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan. Onun adına arandım. Biz halktan ayrı değiliz. Bunun faturasını biz de ödeyeceğiz. Benim dört tane çocuğum işin içindeyken birisinin şehadetini alacak mutlaka. Bizim için bir sürpriz değildi. Türk yetkililer bize, ‘O grupları desteklemiyoruz’ dedi ama biz gözlerimizle görüyorduk. Benim oğlum şehit düştüğünde de gördük.
Diğer üçü hâlâ sahada mı?
Tabii, gerektiği zaman silah kuşanıp savunmaya giderler.
Peki ya siz?
Ben silah kullanmasını bilmiyorum. Benim hep sivil yaşantım oldu. Askerlik bile yapmadım.
Amerikalılar ile temasınız var mı?
Benim şahsi olarak yok. Ama partiyle var. Temsilcilerimizle görüşüyorlar.
Sizinle neden görüşmüyorlar?
Ne bileyim, bıyıklarımı sevmiyorlar belki de (Gülüyor). Amerikan Büyükelçisi Robert Ford benim üzerime işaret koymuş. Kaç defa vizeye müracaat ettim, vize vermediler.