Tuğrul Eryılmaz Türkiye’de medyanın Mülkiye’den kazandığı isimlerden.
Gazete mutfaklarında kitabın ortasından konuşmasıyla da bilinen, gerektiğinde eleştiriyi kendisine de doğrultabilen bir gazeteciden bahsediyoruz.
"Yayın yönetmenleri Radikal’i anlatıyor” başlıklı bir dizide bu gazetenin hayatındaki üç genel yayın yönetmeninin arasında olmamasına rağmen Tuğrul Eryılmaz’ın kapısını çalmamak düşünülemezdi. Çünkü bugün Radikal’in yanı sıra Radikal İki diye bir hadise varsa sebebi Tuğrul Eryılmaz’dan başlar.
Eryılmaz, Radikal okuyucusu için bir fikir gazetesi olan ve altı çizilecek makaleler içeren Radikal İki’nin 17 yıl boyunca yayın yönetmenliğini yaptı, ta ki geçen sene Aralık ayında gazete ile yollarını ayırana kadar. Eryılmaz’ın ayrılışından sadece altı ay sonra Radikal kağıda veda etti.
T24, kağıt Radikal’in hikayesini aktarmanın yanı sıra “Radikal sadece internet gerçeği karşısında mı kapandı yoksa gazeteciliğe dair de sebepler var mıydı?” sorusunun yanıtını bulmak için ilk olarak Mehmet Y. Yılmaz’ın kapısını çaldı.
Radikal’in kurucu yayın yönetmeni Yılmaz, "kağıda veda" diye sunulan Radikal'in kapatılmasının temel nedeni olarak gazeteciliği gösterdi ve “Dijital önemliyse Hürriyet neden dijitale dönüşmüyor” diye sordu.
Yılmaz’la buluştuktan bir gün sonra Radikal’in 10 yıl yayın yönetmenliğini yapan İsmet Berkan’la görüştük. Berkan da dijital geçişin kaçınılmaz olmadığı görüşündeydi. Berkan’a göre, Radikal’in kağıda veda etmesinin en büyük sorumlusu gazetecilerdi.
Tuğrul Eryılmaz için de bu sorunun yanıtı gazetecilikte. “Beni en çok sinirlendiren Radikal’in kapanmasına yol açan Eyüp Can’ı dijitalin başına koymaları” diyen Eryılmaz, "gazetenin Radikal adı altında muhafazakarlaştığını" söylüyor ve "Akif Beki ve Hasan Celal Güzel'in gazetede ne işi vardı" diyor.
Radikal İki’nin 17 yıllık hikayesini anlatırken “Ermeniler ve Kürtler konusu bizi çok zorladı” ifadesini kullanan Eryılmaz, kendisine yapılan müdahalelerin yanı sıra kendi yaptığı sansürleri de sakınmadan anlatıyor.
Daha fazla uzatmadan sözü Tuğrul Eryılmaz’a bırakalım, buyrun.
- 18 yıl önce Radikal’le siz nasıl buluştunuz?
Radikal çıkmadan iki ay önce İsmet Berkan’la Mehmet Yılmaz beni çağırdı, “Böyle böyle bir gazete çıkarıyoruz. Bunun hafta sonu ekleri olacak. Senin de böyle bir dergicilik geçmişin var, bizle beraber olur musun” dediler. Ben de o arada işsizdim zaten, anlatılanlar da hoşuma gitti.
- Ne anlatıyorlardı?
Mesela adı üzerine konuştuk, “Radikal doğru bir ad mı” diye. Radikal demokrat, radikal feminist, radikal sosyal vs. varken kolay değil radikal olmak. Bir şekilde Mehmet Yılmaz ikna etti ve 'Pazar, cumartesi, sinema eklerini sen yaparsın' dediler. Meseleyi çok da yüceltmenin anlamı yok, işsiz olduğum zamandı, kötü de para vermediler. 'Tamam' dedim ve çalışmaya başladık. İki üç ay sonra da gazete çıktı, ilk sayısında da Radikal İki vardı.
- Radikal İki’yi siz mi kurguladınız?
Evet ama haksızlık etmeyeyim kimseye, Radikal İki biraz da kendi kendini kurguladı. Biz Radikal İki’yi ve Radikal Cumartesi’yi çok parlak insanlarla yaptık. O zaman Güldal Kızıldemir, Sevin Okyay ve ben bir şekilde kapandık, devamında Asu Maro ve Nilgün Toptaş katıldı, bir sene sonra da yanımıza yakın zamanda şutlananlardan editör Nazan Özcan geldi. Biz önce, biraz hafif ve dergi ebadında olsun diye başladık, bakalım tepki ne olacak, nasıl insanlar bizi okuyacak dedik.
- Radikal İki’yi nasıl insanlar okudu?
Birdenbire okurlardan kimi öneriler ve yazılar gelmeye başladı. Biz bir şeyi belli etmeye çalıştık: Burası siyasi kaygılardan bağımsız bir platform olmaya çalışacak. Magazinimiz de, müziğimiz de vardı ama biz esas olarak Radikal İki’nin ana çatısı, Radikal’e uygun bir biçimde, günlük rutinde yeterince yer bulamayan yazılarla bir fikir gazetesine dönüşebilir mi diyorduk. İki-üç tanesi dışında bu fikir gazetesinin yazarları sürekli değişmeli dedik. Bu değişim de okurla etkileşim halinde oldu.
Bütün başarımız da şuydu: Zaman zaman kullanmak zorunda kalsak da o kıyıcı erkek dilini genel olarak kullanmadık. 1996’lar gibi bir dönemde elimizden geldiğince PKK’ya terörist dememeye vs. çalıştık. Öyle bir hava yarattık ki, “Dünyada bütün gazetecilerin temel mottosu olan, ırkçılık, cinsiyetçilik içermeyen bir dil kullanırsan Radikal İki’de senin de yerin var, gönder yazını” dedik. Ama çok komik telifler veriyorduk, son dönemde bile öyleydi.
- Ne kadar veriyordunuz?
100-150 lira gibi rakamlar veriliyordu.
- Bahsettiğiniz “kıyıcı erkek dilini” hangi zamanlarda kullanmak zorunda kaldınız?
İlk başlarda, kendimizi tam sağlama almadan. Ama çok uzun süremedi bu. İlk dönemlerde, özellikle Susurluk’ta çok güzeldi Radikal. Gazetecilik yapıyorduk. İnsanlar elimine edilmemişti. Ama oto sansür deniliyor ya, ben bunu zamanla fena halde hissettim.
- Hangi konular “tehlikeli”ydi?
Ermeniler ve Kürtler konusu bizi gerçekten çok zorladı. Bunu yaparken zaman zaman onaylamadığımız yazıları da bastık ve onların kullandığı dile karışamadık. “Vatan millet sakarya”, “Alnının çatından vurursun” gibi bakışlardan söz ediyorum. Ama bir şekilde bir denge kurmaya çalıştım.
- Yazılar sizin eleğinizden geçerken neden “vatan millet sakarya” diyen bir yazıyı yayımladınız?
Çünkü benim tepemde yayın yönetmeni var, onun tepesinde icra kurulu var, onun tepesinde de patron var.
- Yazı istekleri buralardan mı geliyordu?
Bir şeyin gelmesi gerekmiyor, öyle bir hava yaratılmıştı zaten. O bahsedilen oto sansür var Türkiye’de.
- Siz kimleri, nasıl sansürlüyordunuz?
Mesela PKK’ya “gerilla” denince, öyle demesek diyordum. “Ya şunu çıkarsak bir şey olmaz”, “Şu cümleyi şöyle kullansak” deyip bir sürü yazarımızı, akademisyen ya da siyasetçiyi ikna etmişimdir. Kötülük yapmamak için isimlerini vermeyeceğim. Ben de yaptığım için bu kadar rahat konuşuyorum. Şunu da övünerek söylüyorum: Ben en az yapandım ve en azından utanmayı bildim yaparken. Sonra bunu savunmadım. Hikâye burada çıkıyor.
- Çözüm sürecindeyken gerilla denilmesi yine sorun oluyor muydu?
Ondan sonra her şeyi yaptık canım. Ama neler çekiyorsun o vakte kadar.
- Oto sansüre giden yol holding gazetelerinde inşa ediliyor?
Bir iki sözlü uyarı oldu yayın yönetmenlerinden, “Sen dengeyi bilirsin, arka arkaya şu adamı koyma çok fazla artık, açılmaya başladı” diye. Bu yazar bir Kürt, bir Ermeni, bir komünist olabilir, fark etmez. Böyle kaygılar oldu. Ama hiç “Şu tür bir yazıyı asla yayınlamayacaksın” denmedi. Ama çok basit bir örnek olsun, siyasi de değil; Arçelik’i eleştiren bir okurun yazısını basmıştık ve kıyamet koptu. Ertesi hafta hemen oranın yetkilisinden bir yazı geldi ve onu basmak zorunda kaldık. Bu örnekler Radikal'in kuruluşundan itibaren yaşananlardan. Benim hep kullandığım çok klişe ama doğru bir şey var: Bir ülkenin medyası, o ülkenin siyasal ve toplumsal kurumlarından çok farklı olamıyorlar. Gazeteciler muhalif olur diyorlar ama bu Kemalistler iktidardayken AKP’yle, AKP iktidardayken CHP’yle taraf olmak demek değil. Gazeteci muhaliftir çünkü ilk görevi iktidar odaklarını kamu adına denetlemektir. İsterse iktidarda komünist partisi olsun.
Kural şudur: Resmi kurumlar sana bir şey söylüyorsa bunun peşinen doğru olmadığını kabul et ve üstüne gidip kendin doğrulatmaya çalış. Ama şimdi gazeteler resmi kurumların basın bülteni gibi. Biz Radikal İki’de bundan uzak durmaya çalıştık. Güç odaklarına karşı sesi olmayanları savunmaya, onlara ses vermeye ve kişisel ideolojimiz olsa bile bunu becerebildiğimiz kadar mesleğe yansıtmamaya çalıştık. Aksi halde örneğin Osman Can Radikal İki yazarları arasında olmazdı zaten.
- Sol görüşe yakın bir kitleyi hedefleyen Radikal’in İki ekine İslamcı analizler ne kadar girebildi?
Bizim sürekli yazarlarımız vardı, Yıldırım Türker, Ahmet İnsel ve Karin Karakaşlı gibi. Bu isimlerin yazdığı her şeyi aşağı yukarı genellikle paylaştık ama bunun dışında gazete herkese açıktı. Ermeni yazarımız da oldu, Kürt yazarımız da oldu.
- İslamcı yazarların yazıları da çıktı mı? Örneğin Ali Bulaç yazdı mı İki’ye?
Hayır, ama ilahiyat fakültesinden kimi hocalar bize yazdılar. Dinle ilgili hiçbir derdimiz olmadı bizim. Gazetemde şeriat bile savunulabilirdi, bu kadar basit. Nasıl ki birileri komünizmi savunabiliyorsa. Çünkü bunlar bir fikir meselesi. Bizim yaptığımız bunları dengelemek, farklı farklı sesleri ve durumları yansıtmaktı. Taraf’ın örneğin yazarlarının yarısı bizden geçti, şimdi Star’da, Yeni Şafak’ta yazanlar var. Yıldıray Oğur, Melih Altıok ve Markar Esayan’ın, hepsinin yazıları kullanıldı. Reddettiğimiz oldu tabii ama bunlar ağırlıklı olarak iftira gibi çok hamasi şeylerdi veya ırkçılık, savaş kışkırtıcılığı ve cinsiyetçilik yapılan yazılardı. Radikal İki’de cinsiyetçilik, savaş, ırkçılık yasaktı, gerisi serbest.
- Ermeniler konusunda bugünün Ermenileri mi yoksa 1915 mi tedirginlik yaratıyordu?
Bu eşikleri kolay kolay ayırt edemiyorsun ama mesela biz uzunca bir süre “Ermeni tehciri” dedik, “Ermenilere yapılan” dedik, “olaylar” dedik, sonlara doğru artık “soykırım”ı kullanmaya başladık çünkü herkes kullanıyordu. Siyasi ortamda birtakım kazanımlar olduğunda bu medyaya yansıyor. Medya burada öncülük yapamıyor. Yapmaması da gerekir zaten çünkü medya var olanı yansıtmakla yükümlüdür. Bir iki parlak adamın kanaat önderliği yapabilir ama kanaat önderi deyince bizdekiler aklına gelmesin. Bizdekilerin yüzde ellisi, bunlar dinci ya da laik olabilirler, sahibinin sesi gibi konuşuyor.
- Türkiye’nin Kürtler ve Ermeniler gibi tabu konulardan LGBTİ’lere dair yayınlara çevreden tepki geldi mi?
Sağdan soldan geldi tabii ama onlar başka. LGBTİ konusunda hiçbir yayın yönetmeninden bir söz ya da “yukarıdan istemiyorlar” lafı gelmedi. Ama Kürtler konusunda sayısı çok olmamakla beraber geldi.
- Sözlerinizi “Türkiye LGBTİ konusuna Kürtlerden daha açık” yorumuyla okumak ne kadar doğru olur?
Daha açık değil maalesef ama “LGBTİ daha az tehlikeli” diyelim. Biz felsefi ve ideolojik olarak her zaman gey ve lezbiyen bireylerin yanında durduk, şimdi onlar işi büyüttü ve LGBTİQ oldular. Biz insanlar kendilerini nasıl adlandırıyorlarsa, onu öyle kabul ettik. Adam “Ben şeriatçıyım” derse, o, onun meselesidir. Benim tek kaygım olur, gazetemi kapattırmamak.
- İsmet Berkan dönemindeki 10 sene sizin gözünüzde nasıl geçti?
İsmet Berkanlı 10 senede var olma savaşı verdi Radikal gazetesi.
- Ekonomik kriz nedeniyle mi?
Her türlü; okunabilirlik, biraz daha fazla satmaya çalışmak… Zarar ediyorsa bir yer, iki şey yapar patron. “Gazete kâğıdını kıs” der, kısarsın, sonra da “Şimdi 18 sayfa gazete, niye 50 kişi çalıştırıyorsun hadi adam at” der. İsmet insanları hep tutmaya çalıştı.
- İsmet Berkan’ın 2001 krizinden 2002’de çıkıldığını söylemesine rağmen bu 10 yılda tirajın yaklaşık 110 binden 27 bine düşüşünü siz nasıl açıklıyorsunuz? Sizce yanlış nerede yapıldı?
Yanlış yapılan şu, gazetenin duruşu sallanmaya başladı.
- Hangi noktalarda?
İktidarların yasak saydığı konularda korkak davranmak konusunda.
- 2002-2007 arası AKP’nin yasaklardan ziyade demokrasi ve AB’ye daha yakın olduğu yıllar değil miydi?
Ondan sonra yavaş yavaş arttı. Türkiye’de ne oluyorsa bizim gazetede görüyordun, Türkiye açıldıkça sen de rahatlıyorsun, gazeten de. Kapandıkça da kapanıyorsun. Marifet sıkışma başladıktan sonra iş yapmak. Bizim gazetede Akif Beki’nin ne işi vardı? Veya Hasan Celal Güzel’in?
- Berkan’ın aktarımına göre, Beki’nin Radikal’deki varlığının sebebi İslami kesimden yazar eksiği olması ve arkadaşlık.
Böyle bir şey olabilir mi Allah’ını seversen! Bunlar hep dengeler. Arkadaşımıza köşe yazısı mı yazdırıyoruz, Akif Beki bildiğimiz Başbakan’ın basın danışmanı. Hikâye bu, gazeteciler bir şekilde genel eğilime uygun birtakım manevralar yapmaya başladılar. Türkiye garip bir ülke, kutuplaşmaları seviyor, eğer sağlam durmuyorsan ara tonlarda gidip gelmek pirim yapmıyor. Biz ara noktalarda kalmaya çalıştık ama o duruşumuzu da tam tutamadık, sallandı. Sağcı bir sürü yazar geldi. Namık Kemal Zeybek gibi, iyi kötü demeyeceğim ama bunlar köşe yazarı, gazeteci falan değil. O zaman bana ne kardeşim!
- Radikal’in kurucusu Mehmet Yılmaz’a göre gazete Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında savruldu. İsmet Berkan’ın katılmadığı bu fikre siz ne dersiniz?
Şimdilerde daha net ortaya çıkan iki şeyi biz birbirinden galiba ayıramadık. Darbe tehlikesi olduğunu kabullenirken insanların da haksızlığa uğradığını gösteremedik. Bu nüansı korumak lazımdı ve Türkiye nüanslar ülkesi değildi.
- Radikal sizce hangi tarafa kaydı bu soruşturmalarda?
Radikal daha çok Balyoz ve Ergenekon sanıklarına karşı tavır aldı. Hak ihlallerini daha çok arka plana attı. Haber nedir biliyor musun, birileri bir şeyin yayımlanmamasını istiyorsa işte o haberdir. Bu da benim cümlem değil, Anglosaksonlardan çaldım. Gazeteci de bunu yapmıyorsa gazeteci filan değildir.
- Siz Radikal İki’yi yönetirken Radikal “yayımlanmasın” denilen haberleri, belgeleri yayımlayabiliyor muydu?
Ana gazete ile ilgili çok açık konuşamayacağım. Çünkü onun toplantılarına katılmıyordum. Ama şutlanmış bir adam olarak açık söyleyeyim, bugün Aydın Doğan’ın sahip olduğu medya göreceli olarak en özgürü kaldı. Bir de Radikal’de küçük gazete olmanın avantajını da kullandık. Bana bunu Hürriyet’te yaptırmazlardı. Şu akıllıca bir hamleydi, senin bir sürü gazeten varsa bir tanesi de sola açık olsun. Sonuçta demokrasinin bir tarafı da onlar, kesemezsin.
- İsmet Berkan, Radikal’in de hitap ettiği sol kesimdeki maskelenen milliyetçiliğin 2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle ortaya çıktığını söyledi. Bu dönüşüm Radikal İki’ye nasıl yansıdı?
Allah günah yazmasın doğru mu, yalan mı bilmiyorum ama hiçbir ulusalcı milletvekilinin yazısını yayınladığımızı hatırlamıyorum. Fakat CHP’den Rıza Türmen, Sezgin Tanrıkulu veya cezaevinden gelen bütün Kürt milletvekillerinin çığlıklarını yayınladık. Ama son iki yılda durum farklılaştı biraz.
- Neden?
Ne zaman ki cemaat-AKP kavgası koptu, bu sefer Radikal’in tavrı değişti. Haksızlık etmek istemiyorum meslektaşlarıma ama sen bir işin yayın müdürüsün, hamama giren terler. Gazetenin habere gitme ve haber toplamasındaki gerçek bozulma Eyüp Can’la başladı.
- Eyüp Can’ın gelişiyle neler değişti?
Dört sene önce bize “sokak yazarları olacak”, “çoğalacağız” gibi büyük büyük laflar edilirken bak kapandık. Önce gazete küçüldü, sayfalar azaltıldı, birtakım yeni köşe yazarları geldi. Akif Beki örneğin çıkmazdı Eyüp Can’ın odasından.
- AKP- cemaat kavgasıyla birlikte ne oldu Radikal İki’de?
Müdahale daha çok olmaya başladı.
- Hangi maddeler eklendi müdahale alanlarına? Hangi tarafın lehine olan müdahaleler yapıldı sizce?
Cemaat tarafına tabii. Gazetecilerde şöyle bir kötülük var, tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânı diye anlatmıyoruz. Benim geçmişim belli, Dev-Genç’ten buralara geldim, zigzaglar çizdim ama her zaman solda yer aldım. Fakat şeyler cemaatçi ve Müslüman gazeteciler ve yazarlar enteresan. Bir yandan bize gazetecilik dersi veriyorlar, bir yandan hayatlarında bir cemaat yokmuş gibi davranıyorlar. Ama ben örnek vereyim sana, Fethullah Gülen’in Pennsylvania’da kurban kestirirken fotoğrafını koyduk onu bile mesele yaptılar.
- Sorun neydi?
Nerden bileyim? İyi-kötüyü geç, gazetecilik refleksi zayıf insanlar bunlar. Mesela beni çağırsalar Hürriyet’in veya Sabah’ın “Başına gel” deseler gitmem. O benim başa çıkacağım bir şey değil. Ama Türkiye’de herkes her şeyi yapacağını düşünüyor.
- 2009’da Doğan Grubu, İsmet Berkan’ın anlattığına göre, Radikal’e yatırım yapma kararı aldığında…
Biz bunları hiç bilmeyiz mesela.
- “Kutu dışında düşünecek biri”nin daha iyi olacağı düşüncesiyle Berkan ayrılmış ve yerine Eyüp Can gelmiş. Sizce yatırım başka biri tarafından değerlendirilseydi Radikal bugün kapanmayabilir miydi?
Kapanmayabilirdi. Ayrıca ben İsmet Berkan’ın doğruyu tam söylediğini düşünmüyorum. Çünkü İsmet Berkan da gazetenin boyutu gibi çok şeyle uğraştı. Ama ben eminim ki o yatırım Eyüp Can’a verilmeseydi ve İsmet Berkan’la devam etseydi çok değil ama daha başarılı olurdu. Bu benim görüşüm, çünkü İsmet Berkan daha bir gazeteci. Bu da benim kriterim.
- Sizce Aydın Doğan Eyüp Can’ı neden seçti?
Hiç bilemeyeceğim ama bunun dedikodusu şudur: “Bir tane de böyle bir adamımız olsun.” Ama bunu ispatlayamazsın. Belki düzgün ve akıllı bir çocuktur. Bunu biz bilemeyiz. Patronlarla onlar konuşuyorlar. Ben hayatımda Aydın Doğan’ı bir kere gördüm, onda da bizi Hasan Cemal tanıştırdı. Ama Hanzade Doğan öyle değil. Gençliğinden ve aldığı eğitimin rahatlığıyla Hanzade Doğan kendine iyi bir ekip kurabilseydi parlak bir patron olabilirdi diye düşünüyorum.
- Parlak bir patron olmadı mı sizce?
Olmadı bir şekilde. Tuhaf olacak ama bana aylık 600 milyon lira verseler bile bir yere gitmeyeceğim için konuşabilirim. Patronların icra kurulunu, işin başına koyacakları isimleri daha dikkatli seçmeleri gerekiyor. Çünkü oradan çok kaybedildi.
- Ama Hürriyet değil, Radikal kapanıyor?
Çünkü Hürriyet satıyor, insanlar reklam veriyor, para kazanıyor.
- Yayın yönetmenini değiştirme ve Eyüp Can kararı Radikal çalışanlarına nasıl tebliğ edildi?
Toplantı yapılıyor, söyleniyor, sonra da internetten e-mailler gönderiliyor, o sizle bir toplantı yapıyor, sonra ikinci adamlarını seçiyor. Radikal’deki Radikalcileri temizleme işlemi baya bir sürdü. Radikal’in içinde biz de kendi içimizde kavga ediyorduk. Böyle bir tuhaf durumlar vardı.
- Nasıl durumlar?
Yani daha muhafazakâr davranmak isteyenler ve daha sol, radikal davranmak isteyenler vardı. Ben ikinci tarafta oldum her zaman. Üç tane önemli isim, Eyüp Can Sağlık, kişisel olarak çok sevdiğim haber koordinatörü Muhittin Danış ve istihbaratın başında Ömer Erbil hep sağ gelenekten geliyor ve Radikal gazetesi çıkarılmaya çalışılıyor. Bu bir gerginlikti ve keşke kavga edilseydi de patlasaydı. Böylece insanlar daha dürüst ve açık olurdu ve belki bunlar başımıza gelmeyebilirdi.
- Eyüp Can döneminde Yıldırım Türker neden ayrıldı?
Onun dayanacak hali kalmamıştı. O bizlerden daha hassastır.
- Ne oluyordu dayanılması gereken?
“Onu yazma”, “bunu çıkar”, “bunu koy”, “şunu atıversen ne olur” gibi şeyler. Ama bunun kavgası çok ciddi verilmeyince gün geliyor tek kelimeyi, mesela “salak deme de, ahmak de” cümlesini değiştir diyor ve kıyamet kopuyor. Bu hikâyeler de böyle. Kan uyuşmuyor, dil uyuşmuyor.
- Bu uyarıları Eyüp Can Sağlık mı yapıyordu yoksa başka yollarla mı iletiliyordu?
Onlar sayfa editörlerine söyleniyor, sen de onunla kavga ediyorsun. Biz o yüzden Radikal İki’ye sığındık. Gazetede ben iyice aklımı kaçırırdım. Çok temel bir şey, Radikal’e sade suya tirit manşetler, sayfalar getirdi. Bu tarafsızlık adına yapıldı ama gazete kişiliksizleştirildi. Eyüp Can manşetleri nasıl yumuşatacağım diye artık bayılmak üzereydi.
- Mesela?
Hiç hatırlamıyorum. Ama mesela Arap Devrimi sırasında bile sorun yaşadık biz onunla nasıl sunulacak bu Arap Baharı diye. Galiba Radikal şey yapmıştı Cezayir mi Tunus mu ‘süpürge devrimi’ gibi filan diye, millet yollarını temizliyormuş ya, yani onlar liberal olmayı magazinleştirmek zannediyorlar haberleri. Böyle bir dertleri var yani. Güvenini kaybetti gazete bu savrulmalar yüzünden. Tabii Radikal’in başına Emin Çölaşan’ı getirsen de aynı şeyi söyleyecektim, yanlış anlama. Şehir gazetesini şehirliler çıkarır.
- Cumhuriyet’e işten çıktıktan sonra verdiğiniz röportajda da “Sözün özü taşra şehri yendi, bütün karanlığıyla çöktü üzerimize. Yaratıcılıktan yetenekten uzak insanlar geldi gazetelerin başına” dediniz. “Taşra şehri yendi” ne demek?
Şehirli aydınların ağırlıklı olduğu bir gazeteydi Radikal, o gitti. Taşra derken kasabalılıktan bahsetmiyorum. Sosyolojik olarak kullanıyorum taşrayı.
- Açıklar mısınız?
Yani ikincil, dünyaya daha kapalı.
- Taşralı diyerek dünyaya kapalı olduğunu söylediğiniz Eyüp Can Harvard mezunu değil mi?
Bu yüzden rahat rahat kullanıyorum. İstediğiniz kadar Harvard bitirin, ne olacak? Benim de Cambridge sertifikam var, ne yapacağız şimdi? Mesele hayata ne kadar geniş baktığınla ilgili. Gazeteci kozmopolittir, şehrin en renkli, en karmaşık şeylerine girer. Kasabanın darlığıyla olmaz bu işler. Bunun da Harvard’da, London School of Economics’te okumakla hiç ilgisi yok. Yoksa böyle bir şey denir mi? “Bunlar da çok köylü” gibi bir şeyi ben niye diyeyim? Köylü olmak başka bir şeydir, sen ben gibi insandır, it gibi çalışır, sütünü sağar, buğdayını eker eğer hala kaldıysa bir yeri. Ama köylülük bir kabustur, her şey yasaktır, günahtır, kızlarına miras vermezler. Bu anlamda kullanıyorum yani. Özetle, gazete Radikal adı altında muhafazakârlaştı.
- “Tuğrul Eryılmaz’ın yaptığı kibir, şehirli aydınların yaptığını söylediği tirajı düşmüş gazetenin satışını arttırmak için gelenler, gazeteye geleneksel olanı da katmaya çalışıyor” diyen birine ne yanıt verirseniz?
İnsanlar sonuca bakıyor. Gazete kapandı mı? Kapandı. Çünkü o gazetede olmaz. Radikal, Taraf’ın altına çoktan düşmüştü de Birgün’den bile az satan bir gazete haline getirmeyi becerdiler. Bu neden oldu?
Ayrıca her şey ideolojik de değil, sen adamlarını nasıl motive edersin? Yayın müdürü olarak çıkar ortalıkta gezer, insanlara bulaşır, bir şey sorar, bir tepki gösterir, bir övgü yaparsın… Ama Radikal’de müthiş bir kopukluk vardı. Herkes kendi ahbaplarıyla takılıyordu. Gazete bir türlü bütün haline gelemedi. Onlar ve biz diye bir şey oldu.
- Bu kopukluk İsmet Berkan’ın döneminde var mıydı yoksa Eyüp Can’la beraber mi başladı?
Eyüp Can’la hızlandı ama İsmet de bunun sinyallerini verdi. Birisi açsın baksın künyelere, Mehmet Yılmaz döneminde kimler var, İsmet Berkan’da kimler var, Eyüp Can’da kimler var.
- Ne demek bu?
İşleri kimler yürüttüğünü göreceksin. Hangi sınıftan, şimdiye kadar ne yapmışlar, cinsiyetleri ne… Sonlara doğru erkekler korosu halindeydi Radikal. Bakıyorsun işlerden kimler atılıyor, kalanların neredeyse hepsi erkek. Ama beni en çok sinirlendiren Radikal’in kapanmasına yol açan adamı Radikal dijitalin başına koymaları. Türkiye’de çok korkunç bir şey var, hep alt kademeler gidiyor Türkiye’de gümbürtüye. Yayın yönetmenleri kalıyor. Türkiye’de zaten modadır, her haziran ayında adam atılır. Hele güvencesi olmayan insanlar var, aşağı kademeler, genç muhabirler…
- Son dönemde Radikal’in mutfağında kaç kişi çalışıyordu?
Çok azalmıştık. İstihbaratta çocuklar vardı, kültür sanatta vardı… 25-30 bile değildi. Ayrıca Ankara bürosunun tamamını işten attılar.
- Sizinki dâhil ayrılma süreçlerinde hoyrat mı davranıldı?
Hoyrat, çok hoyrat davranıyorlar. Ben Eyüp Can’ın odasına girdiğimde sekiz kişi atılıyordu. “Beni rahat rahat çıkarabilirsiniz” dedim.
- İnsanlara işten kovuldukları nasıl söylendi?
Mail atılıyor ve süründürüyorlar insanları. Bazı insanlar gidip kendileri soruyorlar “Beni atacağınızı duydum doğru mu” diye. Onlar da “Size iş arıyoruz, bulursak…” diyorlar. Sanki gazetenin yayın müdürü değil, iş ve işçi bulma kurumu. O zaman işimi tutmamı sağlasaydın.
- Sizce neler olsaydı Radikal kâğıda veda etmezdi?
Keşke Mehmet Yılmaz Radikal’de kalıp Milliyet’e gitmeseydi. İsmet Berkan muhabirler arasında dolaşıp daha fazla motivasyon sağlayabilseydi Radikal hala olurdu. Biraz daha iyi gazetecilik yapabilseydik Radikal yine dururdu. Üzerimizdeki ideolojik gölgeler daha az olsaydı gazete yine olurdu. Ama bunların hiçbiri olmadı. Şimdi bakıyorum, Radikal’den dijital Radikal’e kalanlar hep Hürriyet’ten, Finansal Forum’dan gelenler. Yani bir iki arkadaşım dışında Radikal bitti aslında. Radikal artık eski Radikal değil.
Yarın: Eyüp Can Radikal'in dijitale geçişini anlatıyor