KCK soruşturması kapsamında 2011 yılında tutuklanan ve Nisan 2012'de tahliye edilen gazeteci, insan hakları aktivisti ve yayımcı Ragıp Zarakolu, 2006 yılından beri Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi olmakla yargılanan ve hakkında ağırlaştırılmış müebbet istenen, Eski Özgür Radyo Yayın Koordinatörü ve gazeteci Füsun Erdoğan’a mektup yazarak,"7 yıldır muhalif bir radyocu olarak hapiste tutulmanı sağlayan TMK, yine oportünistçe devreye sokularak suistimal edildi ve gösteri yapma, protesto etme ve direnme hakkını kullananlar “terörist” ilan edildi" dedi.
Ragıp Zarakolu'nun gazeteci Füsun Erdoğan'a yazdığı mektup şöyle:
Ragıp ZARAKOLU
Gebze Kapalı Kadın Hapishanesi/Kocaeli Sevgili Füsun Erdoğan... Umarım açık mektup yazmamı hoş görürsün. Posta ile ulaşacağının garantisi yok. Bir de bu yolla sansürden önce okumuş olma şansın var, bunu gazete okurları ile paylaşsan da, bence sansürcülerden önce okuyabilmen daha iyi.
Bu arada Rosa Luxemburg’a ilişkin kitabını, istediğin gibi, onun Haziran ayındaki doğum gününde yayınlayamadığımız için özür dilerim.
Türkiye’de alternatif radyoculuğun öncülerinden birisin. Bu, fazlası ile ağır bir bedel ödemene neden oldu. Avrupa’da rahat bir hayat yaşayabilir, özel hobilerinle kendini mutlu edebilirdin küçük bir dünyada. Ülkede yaşayan birçok insanın hayal ettiği olanaklar elinde idi.
Ama sen ülkene dönüp, daha güzel bir dünya mümkün dedin, bunun için çalışmaya başladın.
Ülkede toplumsal muhalefetin sesi ne zaman biraz yükselse, muhalif basın hemen bir hedef olur. Kurucularından olduğun Özgür Radyo da, Taksim Direnişi’ni canlı bir biçimde aktarınca hemen boy hedefi oldu geçen haftalarda, muhalif birçok yayın organı gibi.
Kafası, kolu kırılan, gözü çıkan gazeteci, öğrenci ve akademisyenleri vb... saymıyorum bile.
7 yıldır muhalif bir radyocu olarak hapiste tutulmanı sağlayan TMK, yine oportünistçe devreye sokularak suistimal edildi ve gösteri yapma, protesto etme ve direnme hakkını kullananlar “terörist” ilan edildi.
12 Eylül darbesini yapan 3 general yargılanıyor ama kurdukları “güvenlik devleti” sistemi aynen devam ediyor. Sadece hiyerarşide askerler geri plana giderken, “sivil” güvenlikçiler, yanlarına yargılayıcıları da alarak yükseldiler.
Sistemi kullandıklarını sananlar, aslında sistem tarafından nasıl kullanıldıklarını, nasıl sözde “biat eden” sistemin, onlara her istdiğini yaptırdığını görmüyorlar bile. Sadece, “artık sıra bizde” diyorlar. Önemli olan meğer sadece direksiyonun başına kurulmakmış.
Tam 7 yıldır, bir muhalif radyocunun hapiste tutulması tek kelime ile bir skandal. Şimdi ağlaşan büyük medyanın kulakları hala bu duruma sağır...
Ülkeye dönüş yaptığın 1989 yılından beri gazetecilik yapıyorsun. Kirli savaşın hala devam ettiği 1995 yılında Özgür Radyo’yu kurdun ve ondan sonra boy hedefi oldun. AKP Hükümeti 2004 yılında, AB ile balayı sırasında TMK’da bazı iyileştirmeler yaptı ve 6. Madde’yi yürürlükten kaldırdı.
Ancak 2006 yılında “askerler bastırıyor” bahanesi ile, TMK’yı 1990’lardan da beter bir hale soktu. Bu düzenlemelerin, basın ve düşünce özgürlüğünü tehdit altına sokacağı doğrultusunda biz yazar, yayıncı ve basın kuruluşlarının yaptığı uyarılara Hükümet ve Parlamento’nun kulakları sağırdı.
Ve muhalif basın üstünde “terör” estiren kanunun ilk provası sizler üstünde yapıldı. 8 Eylül 2006’da İzmir’de sokak ortasında adeta kaçırılarak gözaltına alındın. Gözlerin bağlanarak ön ve arka koltuklar arasına sıkıştırıldın. 2 yıl sorgusuz sualsiz tutsak kaldın.
Hakkında ağırlaştırılmış müebbet isteyen iddianamede, hakkınla ilgili hiçbir maddi kanıt yok.
Artık birçok davada tanık olduğumuz, üretilmiş, düzmece şeyler...
2006 yılında sizin üstünüzde bir deneme yapıldı. O zaman kamuoyu duyarlılık gösterse idi, daha sonra çok farklı muhalif çevrelerin başına benzer şeyler gelmezdi.
Sizin başınıza gelenler hakkında yüksek sesle konuşsaydık, salt emniyet ve yargının “kanaatleri” nedeniyle sayısız insan haksız yere mahpus tutulmayacaktı.
Ve herkesin sırası gelmeyecekti; herkes, “tutuklandılar, demek ki bir şeyler var ki...” deyip, bu haksız duruma gözlerini kapatmasaydı.
Sizlere karşı yürütülen sanki bir çeşit “güvenlikçilerin” kan davası.
Çünkü haksızlıklar karşısında susmadınız; yasadışı dinleme ve tutuklamaların, işkence ve baskıların üstüne üstüne gittiniz. Birçok keresinde ilk kez işkencecileri kamuoyunda ifşa ettiniz.
Onlar Hükümet tarafından taltif edilirken, sizlere karşı acımasız bir çeşit “intikamcılık” sürdürüldü. Bu tavra adalet mekanizmasının gözlerini kapaması çok acı. Tam bir haklarını bilen ve savunan bir yurttaş bilinci ile. Belki bunda Hollanda’da büyümüş bir emekçi çocuğu olmanızın da etkisi vardı.
Sevgili Füsun, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, “Hakimlerin varolduğu” Strasburg kentinde tam 3 kez, evet tam 3 kez mahkum etirdiniz.
“İşkence ve kötü muameleden” bir kez...
Özgür Radyo’yu kapatmaktan bir kez...
Ve “haksız nedenle uzun süre zindanda tutmaktan” dolayı da 3 kez.
Ve utanmadan, “dostane çözüm” pazarlığı yapıyorlar; senin derhal serbest kalmanı sağlamak yerine.
Bu nasıl bir kafa: “Bedelini öderim, istediğim haksızlığı yapar, temel hak ve özgürlükleri çiğnerim; bana biat etmeyeni terörist ilan ederim!”
Ciddi sağlık sorunları ile uğraştığını biliyorum. Sana yapılan resmen, sözde “yargılı” bir infaz.
Ve bunun baş nedeni ise sisteme biat etmeyen özgür ruhunuz. Mahkemelerde, haklılığına inanan gür bir sesle konuşmanız. Ezikler toplumunun formatlarına uymamanız.
Burada “Artık Yeter!” diye sesleniyorum, “Êdî Bes e!”
“Füsun Erdoğan’a ve diğer özgür basın tutsaklarına Hürriyet!” diyorum.