T24 - Eski futbolcu, hakem şimdilerin futbol yorumcusu Erman Toroğlu sürekli gündemde kalmasını, "Rakibim seks kanalları, tabii ki muzur şeyler konuşacağım" diyerek açıkladı.
Vatan gazetesi yazarı Ayşe Aydın'ın "Rakibim seks kanalları, tabii ki muzur şeyler konuşacağım" başlığıyla yayımlalan (15 Ağustos 2010) yazısı şöyle:
Rakibim seks kanalları, tabii ki muzur şeyler konuşacağım
Futbolun efsane yorumcusu Erman Toroğlu, Digitürk’teki görevine son verilmesinden tam yedi ay sonra, bugün ekranlara geri dönüyor.
Hem de kendisi kadar aykırı bir ismi, Ahmet Çakar’ı da koluna takarak...
Fırsat bu fırsat, Erman Hoca’yı Bodrum’daki evinde yakalıyorum. “Hadi” diyor, “Bir şey içelim. Ramazan’a giriyoruz. Bir ay içmem, ben.” “Uyar” diyorum. “Bugün benim doğum günüm!” Viskilerimizi doldurup, keyifli bir sohbete başlıyoruz. Hoca, her zamanki gibi açıyor ağzını, yumuyor gözünü... Bakın bu sefer, onun sivri dilinden kimler nasibini alıyor.
* Sizin üniversite mezunu olduğunuz pek bilinmiyor? Biraz eğitiminizden bahseder misiniz?
Dört beş sene önce iyi bir gazeteci arkadaş dedi ki “Erman Hocam, hayırlı olsun. Millet Meclisi’nden karar çıkmış, Futbol Federasyonu Başkanı lise mezunu olabiliyormuş. Herhalde senin için çıkarttılar bu kararı...” Güldüm geçtim. Beni ilkokul mezunu sananlar bile vardır ama çok iyi bir öğrenciydim. Ankara Atatürk Lisesi çok zor bir lisedir, ben fen bölümünü bitirdim. Doktor olmak istiyordum ama tıbbı bir puanla kaçırdım. Siyasal’a yazıldım sarmadı, hukuka yazıldım sarmadı. Sonra Gazi Üniversitesi İktisat’ı bitirdim.
* Aileniz?
Eşimle evliğimiz sürüyor ama ayrıyız. İki oğlum var. Birisi Milano’da Endüstriyel Tasarım yüksek lisansı yapıyor, öbürü New Hampshire’de Uluslararası İlişkiler yüksek lisansı yapıyor. Babalarının parası var, 60 yaşına kadar okuyacaklar herhalde.
* Futbol ne zaman başladı?
Futbol mahallede başladı. İlk lisansım 16 yaşındayken Gençlerbirliği genç takımından çıktı. Sonra Güneşspor’da gol kralı oldum. 19 yaşındayken de 100 bin TL karşılığında Ankaragücü’ne transfer oldum. O zaman çok iyi para yani, odaya koysan sayamazsın.
* İnsan futbolcuyken niye hakem olur?
Sene 1972, Yer İnönü Stadı, Fenerbahçe Ankaragücü maçı... Hakem Oğuz Sarvan’ın babası. 1-0 galiptik. Fenerbahçeli Yılmaz Şen, o zaman çok iyi bir futbolcu, röveşatayla çok güzel bir gol attı. Sonra dedi ki: “Bunu hepinizin karısına, kızına geçirdim, o... çocukları.” Hakeme dedim ki “Bunu atacak mısın?” “Sus, seni atarım” dedi. Beş dakika sonra Yılmaz’la kapıştık. Yılmaz ayağımı kırmaya kalktı, beceremedi tekmeliğimi kırdı. Hakem Yılmaz’ı attı. Sonra diğer Fenerbahçeli futbolcular hakemin yanına geldi, “Hoca, bu Erman’ı da atmazsan, sen bu maçı bitiremezsin” dediler. Yerde tedavi olurken duyuyorum, hepsini. Beni de attı. Biz maçı 3-2 yendik. Ama oyunun sonunda 8 kişi kalmıştık. O gün hakem olmaya karar verdim.
* Futbola adalet getirmek için...
Aynen. Üç dört maçta bir atılırdım. Büyüklerde oynayan futbolcular, bizi tekmeyle, tokatla, küfürle döverlerdi. Onların öyle bir hakkı vardı, bizim yoktu. Zaten hakemlik dönemimde üç büyük takım beni hiç İstanbul’da istemedi.
* Yani yorumculuğunuzdan çok önce istenmeyen adam ilan edilmiştiniz.
Tabii. 5 sene boyunca, Galatasaray-Fenebahçe-Beşiktaş’ın kendi aralarındaki maçlara ya üç defa, ya dört defa çıktım. Ama deplasman maçlarına beşer, altışar defa. Bu bir tesadüf mü? Nasıl bir adalet, nasıl bir düzen? Düzen şu: Deplasmanda dirayetli hakem, içeride kebap hakem! Versin lehimize götürelim işi. Yıllardır büyükler bunu yaptı, hâlâ da yapmak istiyorlar. Bana da tahammülsüzlüklerinin nedeni bu.
Benim için “180 derece değişsin” demişler “Ancak 360 derece değişirim” dedim
* Programda futbol haricinde çok konuşuyorsunuz, diye de eleştiriliyordunuz.
Stadyumda toplumun her kesiminde insan varsa, ben de futbol programında her şeyi konuşurum arkadaş. Hayattan hikâyeler anlatmaktan keyif alıyorum. Ben hamilelikten bahsettim, bir programda. Şansal “Onu da mı biliyorsun?” dedi.
E biliyorum tabii. Bizim hanım yedi düşük yaptı. Hatta egzajere ettiydim, “Ben koydum, karı düşürdü, ben koydum karı düşürdü...” diye, ama hayatın gerçeği... Bak sana bir şey diyeyim mi, köyde benim programımı seyreden adam, karısının ne zaman hamile kalacağını bilmez. Jinekolog anlatsa dinlemez, dinlese de anlamaz. Ama ben televizyonda karısının yumurtladığı gün derecesinin 0.50 arttığını söylersem, önce dereceyi takar, sonra o işi yapar.
* Yeni programın formatında da o zaman bu tür sohbetler var?
Ben de format olmaz ki... Formatsız bir adamım. Allah ne verdiyse artık.Programa çıkmadan önce hazırlanır mısınız?
Tabii dersime çalışırım, araştırırım. Hata yapmama şansın yok, ama hatayı az yapacaksın. Bilerek konuşacaksın.
* Ahmet Çakar’ın da, sizin de üslubunuz çok sert. Kavga çıkar mı?
Herkesin bir stili var. Bu bir takım oyunu. Ben Ahmet’i çok severim, ama anlaşamadığımız birçok konu vardır. Hıncal’la da anlaşamayız ama “Kale Arkası” yaptık kaç sene. Şansal’la da çok tartışırdık. Tartışma olmazsa, programın tadı olmaz.
* Ama Şansal Büyüka dengede tutardı programı.
O yönetici aynı zamanda. Dikkat etmek durumundaydı. Ben tek başıma, ipi pillah, sivri külah bir adamım. Digitürk TV Genel Müdürü ben ayrılırken bir laf etmiş: “Erman Toroğlu 180 derece değişirse, çalışırız” demiş. “Hay hay onun için 360 derece değişirim” dedim. İmkan var mı böyle bir şeye... İnsanlar evliliklerinde karşısındakini değiştiremiyor. O zaman gitsin Erman, gelsin Mehmet!
Ezilen herkes bizi seyreder
* Peki nasıl bir program olacak?
Vallahi ben de bilmiyorum. Göreceğiz civciv mi çıkacak, kuş mu çıkacak.
* İlk kez görüntüsüz yorum yapacaksınız.
O nasıl olacak? Rahmetli Hasan Doğan’la çok konuşurduk. Bir malı satacaksan tezgaha çıkaracaksın, saklamayacaksın. Şu anda görüntü saklanıyor. TRT ve kabloluda Digitürk gösterecek. Maçlar cuma, cumartesi, pazar, pazartesi oynanacak. Diğer kanallar eğer görüntü kullanmak isterse, Salı akşamı 23.00’ü bekleyecek. Böyle bir olay var mı? Kimse bakmaz. Maraton’dayken de bunu söylüyordum. Her kanal yayınlansın, herkes tartışsın, iş köpürtülsün. İş köpürdükçe kıymetlenir, para kazanır. Burada rekabet kurulu ne yapacak onu da bilmiyorum. Çünkü haber amaçlı 3 dakika görüntü vermeleri gerek. Artık resimle filan pozisyonları konuşacağız. Zaten bizim izleyicimiz, hangi pozisyondan bahsettiğimizi anlar, maçı seyretmiş olur.
* Ratingte iddialı mısınız?
İş başladığı zaman belli olur o. Göreceğiz. Ama üç kanalın arasında döner iş. Artık Digitürk’ü mü, TRT’yi mi, Kanaltürk’ü mü seyredeceklerine halk karar verecek. Şu bir gerçek ki mağdurlar bizi seyreder.
* Yani ezilen Anadolu takımları mı?
Ezilen herkes. TRT siyasi bir kanal. Milletvekili, bakan telefon açtığı zaman TRT bazı yayınları durdurabilir. Digitürk’ün durumu belli, yayıncı kuruluş. Futbol federasyonuyla birlikte çalışıyor. Onları kollamak zorunda...
* İyi de, siz Digitürk’te gayet rahat konuşuyordunuz.
Rahattım. Bana hiçbir gün “Şunu söyleme, böyle konuşma” demediler. Ama yayıncı kuruluş olduğumuz için ben bile belli yerlerde kendimi tutuyordum. Ancak benim bir yapım var, bir de şirketin yapısı var. Orada uyum sağlayamadık.
* Nasıl bir uyumsuzluk oldu?
İlk defa söylüyorum bunu. Diyeceğim çok önemli... Ben hiçbir yerden kavga ederek ayrılmadım. Ertan Özerdem ile de viskilerimizi içtik öyle vedalaştık. Bana o gün dedi ki, çok enteresandır: “Bizim kablomuzu kesenlerle, biz Maraton programında konuşarak hesaplaşmak istemiyoruz. Biz, bizim kablomuzu kesenlerle evlerinde sohbet ederek anlaşmak istiyoruz.” İşte Digitürk’ün politikası bu. Senin kablonu yukarıdan aşağı kesecekler, sen de bunu kabul edeceksin, evine gidip sohbet edeceksin. Bu sistem bana ters. Bu sistemin içinde bulunmak istemem. Kablomuzu kesenleri programda üç dört defa konuştum. “Hocam, çok konuştun” dediler. O zaman uyandım. Ama konuşmazsam çatlardım.
Sağdıkları ineğin sütünü kesiyorlar
* Program hakkında biraz daha detay verir misiniz?
Telefon bağlantıları olacak. Telefonla bağlananlar dertlerini anlatacak. Şimdi ben şöyle esprili, muzur bir cevap veremeyecek miyim, arayana... Vereceğim tabii... Zaten lig maçları, seks kanallarıyla aynı anda yayına giriyor. 10.30’a maç kondu, düşün. Gece yarısı birde maç bittiği için, programlar o saatlerde başlayacak. Artık kaçta biterse... Tamam yayıncı kuruluş para kazanacak da, futbol federasyonu da yayıncı kuruluşun tokatçısı olmayacak.
* Bu lafı daha önce de söylemiştiniz. Biraz daha açar mısınız?
Bir defa çocuklara futbolu sevdirmek zorundalar. Gece onda çocuk maç seyreder mi? Çocuklara maç seyrettirmiyorsanız, sağdınız ineğin sütünü kesersiniz. Bu kadar basit. Sıcak filan hikâye... Yayıncı kuruluş para kazanacak diye, salı gününe maç konulur mu Allah aşkına! 2-3 dakika görüntü vermekten korkuyorlar. Niye? “Rakip televizyonlar iyi program yaparsa, biz yanarız” mantığıyla... O iki üç dakikayı vermeyeceksin, sonra “Program yapıyorum, ratingim iyi” diyeceksin. “Hadi canım” derler, adama...
* Çok da para verdiler ama...
Türkiye’de futbol o parayı etmez. Yöneticiler çıkıp futbolun marka değerinden bahsediyor. Değeri düşüren kendileri... Şu anda İngiltere, İspanya Ligi’ni seyreden bir adam bizim lige dönünce attan inip, eşeğe binmiş gibi oluyor. Çok fark var. Marka değerini görüntü saklayarak, hakem odalarını basarak, antrenör kovarak, kulüpleri borçlandırarak artıramazsınız. Kulüpleri babalarının çiftlikleri gibi borçlandırıyorlar. Niye? Kulübü başkası almasın, başkası başkan olmasın diye... Kaçırıyorlar insanları.
E sistem böyleyken, bunlar bir de televizyonları, futbolu idare etmek istiyorlar. Futbolu futbol federasyonu, televizyonu televizyon kuruluşu idare eder. Yazık gariban genç gazetecilerin üstlerine gidiyorlar, işlerinden ediyorlar. Bilinen şeyler bunlar ama kimse konuşamıyor.
Ben konuşuyorum, aradaki fark o.
Mustafa Denizli benim gibi yorum yapamaz
* Şansal Büyüka “Bir daha Maraton olmayacak” dedi. Ama Maraton Mustafa Denizli ile devam edecek. Ne diyorsunuz?
Maraton’un isim hakkı Şansal’da... Maraton’a benden sonra devam edecekse, bu Şansal’ın sorunu. İnşallah iyi olur, biz de keyifle seyrederiz. Mustafa benim çok yakın dostum. O da yıllardır bu alemin köküne kadar içinde... Ama Mustafa hakeme, teknik direktöre, futbolcuya, federasyona, kulüplere konuşabilir mi? Yorumculuk farklı bir olay. Ben bağımsızım. Kimseden beklentim yok. Sırtımda yumurta küfesi de yok. O zaman... Kararı siz verin.
Şansal uyarınca, RTÜK’ten korkup anlatamadığım fıkra
* “Ben bile kendimi tuttum” dediniz. Nerede tuttunuz Allah aşkına, bir örnek verir misiniz?
Ya komik bir hikâye var öyle. Şansal dedi ki bir gün “Bu Aragones Deniz’i yedek kulübesinde unuttu galiba.” Aragones’e de “dede” diyorlar, biliyorsun. Hemen konuyla ilgili bir fıkra anlatmak istedim. Şansal “Belden aşağıysa anlatma! RTÜK...” dedi. Anlatmadım ben de...
* E bize anlatın o zaman.
Köyün muhtarı 88 yaşında. Bütün karıları ölmüş. Bir sürü çocuğu, torunu var. Fakat bizimkinin gözü çöplükte. Köyden 18 yaşında bir kız bulmuş, babasına da parayı verip almış. Çocuklar diyor ki “Baba ölürsün, 88 yaşındasın.” Yok, adam dinlemiyor. Son gün düğün müğün yapılıyor. Adama da kefeni filan hazırlıyorlar, çünkü ölme şansı fazla... Neyse gerdeğe giriyorlar. Herkes kulak kapıda dinliyor. Üç saat sonra kız çıkıyor, perperişan halde. Diyor ki: “Ya bu bunamış. Yapıyor, yapıyor unutuyor.” RTÜK kapatır mıydı bilmiyorum ama Fener’den tepki muhakkak gelirdi.
* Aman fıkra bu canım.
Eminim Aragones bu fıkraya gülerdi. Ama bizim tahammülümüz yok. Ümit Karan’a bir programda dedim ki “Bugün üç gol attın. Yarın evleniyorsun, kaç gol atacaksın?” Alındı. Ben de “Hoca, ben bu sene gol kralı olacağım, sen merak etme!” gibi esprili bir cevap bekliyorum. Milletin gülmeye ihtiyacı var. Ama mizahtan anlamıyoruz.
Şansal’ın zaten elini ayağını kesmişlerdi
* Çok taze bir gelişme, Şansal Büyüka az önce Lig TV Genel Müdürlüğü’nden istifa etmiş. Ne diyeceksiniz? (Röportajın yapılma tarihi 10 Ağustos)
Öyle mi sizden duyuyorum. Enteresan. Perde arkasını bilmiyorum. Aslına bakarsan beni Maraton’dan uzaklaştırarak Şansal’ın elini ayağını kesmişlerdi. Bana karşı yapılmış bir olay değildi bence. Ne var, ben başka yerde iş bulurdum, buldum da... Ama Maraton Şansal’ın programı, isim hakkı ona ait. Benim gidişim, onu daha çok etkiledi.