Türkiye, Roj TV'ye izin veren, karikatür krizini iyi idare edemeyen ve Türkiye'nin AB adaylığını istemeyen eski Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasını istemiyordu. Ancak Obama'nın da araya girmesiyle bu sorun 'aşıldı' ve Türkiye onay verdi. Radikal gazetesinin (21 Nisan 2009) yorum sayfalarında Dennis Nottebaum imzasıyla yayımlanan bir yazı da, 'Rasmussen tercihi gereksiz bir hata' başlığını taşıyor. Makale şöyle: Başkanı Barack Obama ' nın Avrupa turu dikkat çekici şekilde pürüzsüz geçti . Birçokları G20 zirvesinin küresel finans sistemine yönelik daha katı düzenlemeler konusunda çatışmayla sona ermesini bekliyordu ama Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ' nin katı tutumuna karşın sonuç uzlaşmacıydı . ABD ve Batı Avrupa hükümetlerinin çoğu yeni NATO Genel Sekreterliğine yönelik ortak bir aday üzerinde anlaşmayı bile başardı . Herkesin morali yüksek görünüyordu , ta ki Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan Anders Fogh Rasmussen ' in adaylığına karşı olduğunu ilan edip partiyi altüst edene kadar - diplomatik bir ' nanikti bu . Türkiye yeni bir özgüven içinde Adaya karşı nihai vetodan ancak Türkiye ' ye geniş olduğu iddia edilen tavizler vererek kaçınılabildi ; en önemli ikisi , Rasmussen ' in yanına bir Türk yardımcı atanması ve PKK yanlısı olduğu öne sürülen Roj TVnin kapatılmasıydı . Meselenin çözülmüş gibi görünmesine karşın , Rasmussen ' in tercih edilmesinin içerdiği sorunlar sürüyor . Söz konusu dalaşma , AB ve NATO için büyük sorunlar teşkil edecek iki gelişmeye işaret : İlki , Erdoğan ' ın tavn Batılı ortaklarına diklenmek konusunda Türkiye ' nin yeni bir özgüven içinde olduğunu gösteriyor ve bunun köklerini Ankara ' nın stratejisindeki yeni bir eğilimde bulmak mümkün . Mesele , merkezi NATO üyelerinin ' İslam dünyasına ' karşı ciddi hassasiyet eksikliğiyle malul olduğunu da ortaya koyuyor . Karikatür krizindeki tavrı ve azınlık hükümetindeyken sırtını ırkçı bir partiye dayamasıyla İslam dünyası ' nda istenmeyen adam haline gelen Rasmussen ' in NATO Genel Sekreterliği ' ne atanması gereksiz bir hata . Türkiye ' nin Batı ' yla işbirliğinin önemiyse her geçen gün daha da artıyor Rasmussen Irak savaşına verdiği hararetli destek ve 2005 ' teki karikatür tartışmasını yanlış idare etmesiyle ' İslam dünyası ' nın büyük bölümünde istenmeyen adam haline geldi . Karikatürlerin Danimarka ' da yayımlanmasının ardından çeşitli Müslüman ülkelerin büyükelçileri , durumun nasıl yatıştırılabileceği konusunda kendisiyle diyalog kurmaya çalıştı . Danimarka lideriyse bu gayretleri kibirli bir tavırla geri çevirdi . Ülkesinde ifade özgürlüğünün sivil özgürlüklerin hayati bileşeni olduğunda ısrar ederken , bu ilkenin anlatılması veya neler olup bittiği konusunda diyalog kurulması ihtiyacını idrak etmeyi başaramadı . Davranışı elçileri afallattı ve ' İslam dünyası ' ndaki imajını yerle bir etti . Dahası , Rasmussen ' in azınlık hükümeti ırkçı , Müslüman karşıtı söylem kullanan sağcı Folkeparti ' nin müsamahasına sırtını dayıyor . Adayın doğuracağı etkilere işaret etmenin , huzursuz edici bir açıklamayla Erdoğan ' a kalması şaşırtıcı . Buna rağmen NATO , Rasmussen ' in kilit bir bölgede ve NATO ' nun ana operasyon alanlarından birindeki kötü şöhretini görmezden gelmeyi yeğledi . Bir NATO genel sekreteri ' Müslüman dünya ' yla iyi geçinebilmeli . Rasmussen ' in atanması Kaide ve Taliban için bulunmaz bir nimet . Balkanlar , Ortadoğu ve Kafkaslarla yakınlığı Türkiye ' yi önde gelen enerji ve nakliye ağlarının kesişim noktasına yerleştiriyor . Suriye , İran ve diğer güney komşularıyla bağları , Ankara ' ya en sorunlu bölgelerden birinde eşsiz bir temas ve nüfuz alanı sağlıyor . Türkiye ' nin konumu bu bölgede nüfuz ve itibar sağlamak söz konusu olduğunda , giderek dışa yönelen AB ve NATO ' ya fayda sağlıyor ; yabana atılmaması gereken bir imkân bu . Erdoğan ' ın Rasmussen ' i desteklemeyi reddetmesi , Türkiye ' nin stratejik yeniden yöneliminin muhtevasının altını çiziyor . Türkiye bölgedeki gücünü ortaya koymak için güneye dönecektir . Gözle görülür şekilde Müslüman yanlısı politikaya dair teminat , ülkenin kilit rolünü açığa vuracak ve ' Müslüman dünya ' nın sözcüsü konumunu güçlendirecektir . Erdoğan ' ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ' le atışması , böyle bir stratejinin ipucunu veriyor . Bu aynı zamanda NATO ' nun tek Müslüman üyesinin ittifak ve AB için kilit bir müttefik olarak önemini vurguluyor . AB için Türkiye ' nin jeopolitik potansiyelini ve Müslüman çoğunluklu nüfusa sahip laik bir demokrasi olarak eşsizliğini idrak etmenin tam zamanı . AB üyesi sıfatına sahip bir Türkiye bölgede paha biçilmez bir varlık olacaktır , zira dürüst arabulucuk rolünü bütün diğer ülkelerden daha iyi oynayabilir . Dahası , Tahranla diplomatik teması sürdüren tek NATO üyesi olarak Ankara yakınlaşma açısından birincil kanal . AB Türkiye ' yi yabancılaştırmaya devam eder ve üyelik sürecini yokuşa sürmek için yeni stratejiler icat ederse Türkleri kaybeder . AB vatandaşlarının büyük bölümü özgürce Türkiye ' ye gidebilirken , Türk halkınrn AB ' ye seyahat ederken niye katı vize sınırlamalarına tabi tutulduğunu izah etmek zorlaşıyor . Ve Avrupa hükümetleri tam üyelik perspektifinin altını oymayı sürdürdükçe Ankara ' daki seçkinler Avrupa doğrultusunda reformları uygulamanın sebebi konusunda tereddüt yaşıyor . Erdoğan hükümetinin ( en azından ilk yıllarında ) açtığı fırsat penceresi kapanıyor . Müstakbel bir Türk hükümeti büyük ihtimalle çok daha az Batı yanlısı olacaktır . Obama önemini anlıyor , ya AB ? Obama ' nın Türkiye ziyareti ve AB ' ye Ankara ' nın üyelik sürecini hızlandırması yönündeki çağrısı , yeni ABD yönetiminin NATO ' nun yegâne Müslüman üyesinin önemini anladığının işareti . Obama ılımlı İslam ' a şık bir selam da çakmış oldu . Avrupa hâlâ Türkiye ' yle işbirliğinin yükselen bir ülkeye müşfik bir armağandan öte olmadığına inanıyor . Jeopolitik bir perspektiften ve ekonomik nedenlerle , güçlü bağlar bir kazankazan durumu yaratır . Obama ' nm ziyareti bunu ortaya koydu : Amerika ' nın Türkiye ' den kazanacakları var . Ve güçlü Amerikan karşıtı hissiyata karşın , Türkler Obama ' nm uzattığı ele olumlu karşılık vermiş görünüyor . Yeni NATO genel sekreteriyle ilgili bütün tartışma , Washington , Londra ve Berlin arasındaki birkaç telefon görüşmesinin çok kutuplu bir dünyayı idare etmek için yeterli olmadığını gösteriyor . Geniş bir konsensüse ve güçlü bir stratejik pozisyona ulaşmak için diğer ülkelerle aktif işbirliği gerekiyor . Türkiye ' yle temas bunun ilk adımı - ve Ankara ' nın nüfuzu göz önüne alındığında akıla bir adım . Obama ' nm NATO ' nun daha esnek , küresel olarak işleyen bir güvenlik gücü doğrultusunda kapsamlı reformdan geçirilmesi çağrısı , ittifak içinde , bilhassa daha büyük Batı Avrupalı ülkeler arasında tartışmalı . Ne var ki NATO ' nun müstakbel misyonu kuşkusuz ki bölgesel kriz alanlannda , özellikle de Ortadoğu ' da daha aktif rol üstlenmeyi gerektirecek . Bu yüzden de bölgedeki imajının önemi ( ki NATO Rasmussen ' in genel sekreterliğiyle buna hâlâ sembolik bir anlam katıyor ) azımsanmamah . Mesele , NATO ' nun Afganistan ve başka yerlerdeki operasyonları açısından muazzam bir ideolojik yük olarak kendisini gösteriyor ; kaçınılması gereken lüzumsuz bir hata bu . Ve Türkiye ' yi kucaklamak için bir neden daha . ( Avrupa merkezli internet sitesi , 19 Nisan 2009 )