Anayasa değşikliği konusunda AKP ile yürütülen müzakereleri MHP adına yürüten MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, teklifte nelerin yer aldığını, parti olarak hangi maddelere itiraz ederek paketten çıkardıklarını anlattı. AKP'nin teklifinde, cumhurbaşkanının yetkileri arasında, istediği konuda doğrudan doğruya halk oylamasına başvurmanın olduğunu söyleyen Parsak, "Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği bir kanun Meclis’te yeniden kabul edildi. AK Parti o durumda Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasına başvurabilmesini öngörüyordu. 'Böyle bir şey olmaz, o zaman Meclis’in ne görevi olacak?' dedik" ifadesini kullandı.
Parsak'ın açıklamalarına göre, MHP'nin tekliften çıkardığı maddeler arasında Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması da var. Parsak, "Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir, fıkrası ile 'Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz' fıkrasının kaldırılmasını önerdi. Bunlara da itiraz ettik" dedi.
Parsak, Anayasa değişikliği paketinde net bir yanıtı bulunamayan cumhurbaşkanının genel başkanlık konusuna ilişkin olarak, "Emredici düzenleme konulmadı. Cumhurbaşkanı adayı 'Ben partimin de genel başkanı olacağım' diye vaatte bulunacak, millet de takdir ederse seçecek" diye konuştu.
Habertürk gazetesinden Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (15 Aralık 2016) MHP'li Parsak'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Peki, sizin önünüze ilk ne gelmişti? Neyi ekleyip çıkardınız?
İlk öneride Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki ikibaşlılığın kaldırılması öneriliyordu ama bunun karşılığında Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu sadece vatana ihanetle sınırlandırılıyordu ve bu da Meclis’in 4’te 3’ünün oyuna bağlanıyordu. Biz buna karşılık, “Bu kadar yetkiye rağmen sorumluluğunu sembolik düzeyde tutamazsınız” dedik. Bizim önerimiz üzerine bu bölüm değiştirildi. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet suçunda değil, herhangi bir suç işlediğinde Yüce Divan’da yargılanabilecek. Ayrıca 4’te 3 oranı da değiştirildi, 3’te 2’de mutabakata varıldı.
3’te 2 de çok yüksek bir oran değil mi? Milletvekili sayısı 600’e çıkacak. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle parlamento seçimleri aynı anda yapılacağına göre, Meclis’te Cumhurbaşkanı’nın partisinden yaklaşık 300 milletvekili olacaktır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı’nın yargılanabilmesi için kendi partisinden 100 milletvekilinin onayı gerekiyor...
Bize bu teklif geldiğinde “4’te 3 çok fazla, nihayetinde 5’te 3 olmalı” dedik. Ama siyasette bir idealler var, bir de imkânlar var. Sürece müdahil olmasaydık, yapılacak muhtemel bir seçimde HDP’nin barajın altında kalması durumunda, AK Parti 330’u aşsaydı, hiçbir etkimiz olmayacaktı. Hem sorumsuzluğunun hem de 4’te 3 oranının kalıcı hale gelmesi ihtimali varken, 4’te 3’ten 3’te 2’ye düşürmek çok kayda değer bir neticedir.
Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a sevki dışında içinize sinmeyen hangi maddeler vardı?
Cumhurbaşkanı’nın cezai sorumluluğunun olması dışında en önemli mesele, Cumhurbaşkanı’na kararname çıkarma yetkisi verilmesi. Şu anki sistemde Bakanlar Kurulu kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarabiliyor. Bu, yürütmenin daha etkin çalışabilmesi için gerekli. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun yetkilerini Cumhurbaşkanı’nda topladığınızda, devletin işleyişini sekteye uğratmamak için bir kararname yetkisine ihtiyaç olduğu ortada. Ama bize gelen metinde “Cumhurbaşkanı genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilir” yazıyordu. Ucu çok açık, çok sınırsız bir başlangıç yapıyordu. Bunun değişmesini istedik. Yeni hali şöyle oldu: “Cumhurbaşkanı, sadece yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilir. Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen veya kanunda açıkça düzenlenmiş konularda kararname çıkaramaz. Kişi hak ve hürriyetleriyle siyasi hak ve hürriyetler, kararnameyle düzenlenemez. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle kanunlar arasında çelişki doğarsa, kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” Kısacası, Cumhurbaşkanı’nın kararname yetkisini sınırladık ve çerçevesini belirledik.
Ya Cumhurbaşkanı’nın OHAL sırasında çıkaracağı kararnameler?
15 Temmuz’dan sonra kurulan mini Anayasa paketinde, CHP’nin getirdiği çok güzel bir teklif vardı. “OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar yayınlandıkları gün yürürlüğe girer ve Meclis’e sunulur. Meclis’e sunulduğu andan itibaren 30 gün içinde kabul edilmezse kendiliğinden yürürlükten kalkar” diyordu. Bunu biz kabul etmiştik ama AK Parti kabul etmemişti. Cumhurbaşkanlığı sistemini düzenlerken “Gelin, bunu bu pakete koyalım” dedik. Yeni düzenlemede OHAL, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi 30 gün içinde TBMM tarafından onaylanmazsa kendiliğinden yürürlükten kalkacak. Ayrıca bütün bunlara rağmen bir hukuksuzluk olursa diye Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine Anayasa Mahkemesi’nin denetim yolunu açtık. “MHP bu süreçte ne katkı yaptı?” sorusuna verilebilecek önemli cevaplardan biri budur. MHP olarak, sistemin nüvesine ilişkin yetki ve sorumlulukları olabildiğince hakkaniyetli hale getirdik. Bu kapsamda en önemli yetki olan kararname yetkisinin hukuka uygun hale gelmesini sağladık.
Parlamentoya ilişkin hangi maddelere itiraz ettiniz?
Mevcut Anayasa’nın 89. maddesinde, Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisi düzenleniyor. Cumhurbaşkanı bir yasayı veto ettiğinde, TBMM onu aynen kabul edip tekrar gönderirse, Cumhurbaşkanı onaylamak zorundadır. Buna karşılık AKP yeni sistemde “Cumhurbaşkanı veto ederse, Meclis onu ancak 5’te 3 çoğunlukla geri gönderdiğinde Cumhurbaşkanı yayımlamak durumundadır” diyordu. Bu ağır bir veto yetkisidir, kabul edilebilir değildi. Şu anki sistemde 184 milletvekiliyle kanun çıkarmak mümkün. Biz mevcut hükmün aynen korunmasını istedik ama idealimizdeki gerçek olmadı. Salt çoğunlukta anlaştık. 5’te 3 ile salt çoğunluk arasında çok kayda değer bir fark var. Bu adımımız, TBMM’nin gücünün korunması bakımından çok önemlidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın yetkileri arasında, istediği konuda doğrudan doğruya halk oylamasına başvurmak vardı. Diyelim, Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği bir kanun Meclis’te yeniden kabul edildi. AK Parti o durumda Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasına başvurabilmesini öngörüyordu. “Böyle bir şey olmaz, o zaman Meclis’in ne görevi olacak?” dedik.
Peki, bakanlar suç işlerse Yüce Divan’a nasıl sevk edilecekler?
Cumhurbaşkanlığı’nda olduğu gibi 1/2’nin vereceği önerge ile 5’te 3’ün soruşturma açılması kararı üzerine, 3’te 2’nin kararıyla Yüce Divan’a gönderilebilecek.
Peki Cumhurbaşkanı’na Meclis’i feshetme yetkisi verilmesi?
Şu anki sistemde olmayan bir yetkiyi Cumhurbaşkanı’na tanıyor değiliz. Anayasa’mızın mevcut 116. maddesi, Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetkiyi veriyor zaten. Şimdi giyotin sistemi öngörüyoruz. Eğer Cumhurbaşkanı bir kriz öngörerek parlamentonun görev süresini sonlandırmak isterse, kendisi de seçime gidecek. Aynı şekilde, Meclis de Cumhurbaşkanı’nı feshederse kendisi de seçime gidecek.
Ama Meclis’in 5’te 3 çoğunluk gibi bir kritere ihtiyacı var, oysa Cumhurbaşkanı’nın yok. Hakkaniyetsizlik değil mi?
Dediğim gibi, mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi zaten var. Buna karşı parlamentoya da böyle bir yetki kazandırmış oluyoruz. Biz hakkaniyet gereği salt çoğunluk olması gerektiğini ileri sürdük ama 5’te 3 olarak neticelendi.
Başka nelere itiraz ettiniz?
Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması teklif edildi, “Muhafazasında fayda vardır” dedik. Ayrıca AKP, “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” fıkrası ile “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” fıkrasının kaldırılmasını önerdi. Bunlara da itiraz ettik.
Cumhurbaşkanı’nın genel başkanlık konusu neden netleştirilemedi?
Emredici düzenleme konulmadı. Cumhurbaşkanı adayı “Ben partimin de genel başkanı olacağım” diye vaatte bulunacak, millet de takdir ederse seçecek.
“Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olursa parlamentodaki milletvekilleri üzerinde etki gücü olur. Yargı üyelerinin de yarısını seçiyor. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı kontrol altına alan bir Cumhurbaşkanı öneriliyor. Bu uzun vadede Türkiye’de otoriter bir yönetime neden olabilir” eleştirisine ne diyorsunuz?
Bu tartışmaların ortaya çıkmasının sebebi fiili durum değil mi? Şu anki fiili durum itibarıyla Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Başbakan ve parti genel başkanı gibi hareket ediyor. Biz bu fiili duruma sınırlama getirmek istiyoruz. AK Parti’nin teklifini aldık. Şekillendirebildiğimiz, etki edebildiğimiz yere kadar etkiledik. CHP diyor ki: “Efendim, buna siz neden meşruiyet kazandırıyorsunuz?” Biz de seyirci kalabilirdik. Bu uygulamalar söz konusuyken, sorun yokmuş gibi davranabilir, kafamızı kuma gömebilirdik. Ama uygulama gitgide zeminini sağlamlaştırıyor. Zaman geçtikçe hiç etki edemeyeceğimiz bir süreçle karşılaşabilirdik. O zaman belki Anayasa’nın ilk 4 maddesi de tartışmaya açılırdı. Bu süreç aylarca tartışılacak. Milletimiz CHP’nin dediği gibi düşünüyor ve değerlendiriyorsa zaten o durumda referandumda “Hayır” diyecektir.