"Refüje yaslanmış uyuyan çocuk, fotoğrafına uzaktan bakıp ağlasak yararı olur mu?"

"Refüje yaslanmış uyuyan çocuk, fotoğrafına uzaktan bakıp ağlasak yararı olur mu?"

Hürriyet yazarı Kanat Atkaya, Suriyeli çocuğun yolun ortasında refuje yaslanıp uyumasıyla ilgili olarak "Gün ağarırken trafik lambasının yamacına, refüje yaslanmış uyuyan çocuk... Ne demeliyiz sana? Şöyle mi seslenmeliyiz: 'Hepinizi kurtaramıyoruz ablacığım, kusura bakma, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz... Fotoğrafına uzaktan bakıp ağlasak yararı olur mu?'" diye yazdı.

Kanat Atkaya'nın Hürriyet gazetesinin bugünkü (3 Kasım 2016) nüshasında yayımlanan 'Refüje yaslanıp uyuyan kız çocuğu' başlıklı yazısı şöyle:

"HER sabah Topkapı'ya dönerken kavşakta Suriyeli çocukları görüyorum. Bugün ise yol kenarında uyuyan bu küçük çocuk şoke etti beni..."

Aynı zamanda çocuk hekimi olan hassas bir vatandaş, refüje yaslanmış uyuyan kız çocuğunun fotoğrafını bu notla paylaştı sosyal medya hesabında.

Ve “Yürekleri dağlayan fotoğraf...” diye haberleştirildi.

Suriyeli çocukların yaşadıkları problemleri görünür kılacağı için hem hassas vatandaşımıza hem de haberleştiren gazetelere teşekkür borçluyuz ama...

Ama bu “Şok şok şok” tavrını anlamak zor...

Sokakta yaşayan, uyuyan, dayak yiyen, ağlayan, çalıştırılan, dilendirilen, suça zorlanan, alınan ve hatta satılan çocuklar olduğunu bilmeyen, duymayan kalmış olabilir mi?

Türkiye’ye gelen 3 milyondan fazla Suriyelinin yarısından fazlasını çocuklar oluşturuyor.

Ailesi nispeten varlıklı olanlar şanslı elbette.

Kamplarda aileleriyle birlikte yaşayanlar da güvende, eğitim alıyor, sağlık hizmetlerinden, sosyal etkinliklerden faydalanabiliyor...

Hem devlet hem de farklı sivil toplum örgütleri çaba gösteriyor çocuklar için ama yetişilemiyor belli ki...

2015 Kasım ayı itibariyle 750 bin civarında okul çağındaki Suriyeli çocuktan 450 binine eğitim verilemediğini ortaya koyuyordu raporlar.

İyi niyetle yapılan bütün çalışmalara rağmen çoğunun eğitim imkânı yok işte...

Bu çocuklardan sahipsiz olanların, yakınlarını kaybetmiş olanların, kaçırılmış olanların, sokağa, çetelerin eline düşmüş olanların başlarına neler geldiğini, gelebildiğini de yazıyor raporlar.

Satılıyorlar.

Bedenleri satılıyor, organları satılıyor.

Fuhuşa zorlanıyorlar, cinsel istismara uğruyorlar...

Köle gibi çalıştırıyorlar tekstil atölyelerinde, biz de alıp giyiyoruz o ürünleri!

Evlendiriliyorlar koca koca heriflerle para karşılığında.

Bir terlik-bir tişörtle, kar yağarken dilendiriliyorlar.

Sürekli şiddet görüyorlar, İzmir’de bir çarşıda yere çalınabiliyor çelimsiz bedenleri.

Hırsızlığa, arsızlığa zorlanıyorlar; uğursuzluğa karşı korumasız yaşıyorlar.

Çaba gösterilmediğini söylemek insafsızlık, haksızlık olur.

Ama erişip kurtarılanların yerine iki katını sokağa süren aşağılık, çocuk sömürüsünden beslenen çark hızlanarak dönüyor savaşlar sayesinde...

Gün ağarırken trafik lambasının yamacına, refüje yaslanmış uyuyan çocuk...

Ne demeliyiz sana?

Şöyle mi seslenmeliyiz:

“Hepinizi kurtaramıyoruz ablacığım, kusura bakma, ne yapacağımızı bilmiyoruz.

Ne yapacağımızı bilmiyoruz...

Fotoğrafına uzaktan bakıp ağlasak yararı olur mu?”