Ankara Sinema Derneği tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen Gezici Festival, bu yıl seyircisini, usta yönetmen Reha Erdem rehberliğinde, sinema sanatının görkemli geçmişinde bir yolculuğa davet ediyor. 22. Gezici Festival için seçtiği beş filmi 'Sinemanın Altın Çağı' başlığı ile derleyen Erdem, seçtiği filmleri, “zihin açıcı ustalıkları, verecekleri benzersiz hazları, duyuracakları heyecanları hatırlatma arzusuyla oluşmuş bir öneri” şeklinde özetliyor.
Sinemanın seçkin örneklerini Türkiye’nin değişik kentlerindeki sinemaseverlere sunmak ve Türkiye sinemasını dünyaya tanıtmak amacıyla 1995 yılından bu yana düzenlenen Gezici Festival, bu sene 25 Kasım - 7 Aralık tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak.
Gezici Festival, 22. yılında da izleyicisinin merakla beklediği sürprizlerini sürdürüyor. Önceki yıllarda Zeki Demirkubuz, Tuncel Kurtiz, Barış Bıçakçı, Murathan Mungan gibi usta sanatçıların seçtikleri filmleri sinemaseverlerle buluşturan Gezici Festival, bu yıl da, Reha Erdem’in seçtikleriyle sinemaseverlerin karşısına çıkacak.
Erdem’in 1940, 50 ve 60’lı yıllardan yaptığı seçkisinde, geçmişten günümüze ayna tutan beş klasik yer alıyor: Tehlikeli Fısıltı (Children's Hour; yönetmen William Wyler, 1961), Sessizlik (The Silence; yönetmen Ingmar Bergman, 1963), Ox-Bow Olayı (The Ox-Bow-Incident; yönetmen William Wellman, 1943), Yankesici (Pickpocket; yönetmen Robert Bresson, 1959), Stromboli (yönetmen Roberto Rosselini, 1950).
"Sinemanın altın çağı, yenilenmenin tek umudu"
Erdem’in seçkisi, sinemanın geçmişini tanımak ve tadına varmak için yapılan bir çağrı aynı zamanda. “Sinema sanatının çok muhteşem bir geçmişi var. Sinemanın geçmişini tanımadan, o geçmişin tadına varmadan, bugünkü filmleri değerlendirmenin imkanı yok” diyen Erdem, “Sinemanın Altın Çağı” başlığı altındaki seçkisini anlatırken “Eski” ile “Klasik” kavramları arasındaki büyük farka vurgu yapıyor. Gezici Festival izleyicisi için seçtiği filmler aracılığı ile klasik filmlerin aslında eskimediğini, bize yeni ufuklar açmaya devam ettiğini hatırlatan Erdem, şunları söylüyor:
“Ta 20. yüzyıl başlarında yapılmış bir Mondrian tablosuna “eski” diyememe nedenimiz hâlâ bütün yenilikçiliğiyle karşımızda duruyor olması, ya da bir Platonov romanına “eski roman” diyemememiz şu anki edebiyatta bile rastlanmayacak tazelikte ufuklar açması değil mi? Peki filmlere neden çok kolay ‘eski film’ diyebiliyoruz. Sinemayı sadece gündelik hayatın gerçekçi-sosyolojik yansıması olarak piyasaya sürülmüş, son kullanım tarihli ürün-filmlerden ibaret sandığımızdan, bu geçmişi yok sayıyoruz. Bir Chaplin filminin, bir Hawks, bir Naruse, bir Keaton, bir Mankiewicz, bir Sirk, bir Von Stroheim, bir Ray, bir Browning… filminin zihin açıcı ustalıklarını, verecekleri benzersiz hazları, duyuracakları heyecanları hatırlatma arzusuyla oluşmuş bir öneri bu seçki. Sinemanın altın çağı, sinemada yenilenmenin tek umudu!”
Reha Erdem’in 'asla eskimeyen' beş seçkisi; onlarca yıl önce çekilmiş olmalarına rağmen, konuları, işlenişleri, hissettirip, düşündürdükleri ile bugünün izleyicisi için neden birer klasik olduklarını açıklıyor.
İlk film, Türkçe’ye 'Tehlikeli Fısıltı' ismiyle çevrilmiş 1961 yapımı Children’s Hour. Filmde, toplumsal baskılar, sosyal linç gibi kavramlar irdeleniyor. Audrey Hepburn ve Shirly MacLaine’in başrollerini paylaştığı film, aynı zamanda queer sinemanın ilk örneklerinden sayılıyor. Filmde, çok iyi arkadaş olan Karen ile Martha, varlıklı ailelerin çocuklarının gittiği okulda yöneticilik yapmaktadır. Bir süre sonra iki kadın arasında lezbiyen ilişki olduğuna dair dedikodular yayılır. Öğrencilerin velileri büyük tepki gösterirken, olay mahkemeye kadar gider. Film, toplum baskısının, bireyler üzerindeki ölüme kadar gidebilecek acımasız etkisine vurgu yapıyor.
Erdem’in seçtiği bir diğer film, 'Sessizlik' (The Silence) ise sinema tarihinde insanlar arası iletişimsizlik üzerine çekilmiş en nitelikli ve değerli filmlerinden biri olarak tanınıyor. Hemen hemen tüm filmlerinde iletişimsizlik ve yalnızlık temalarını irdeleyen, İsveçli dünyaca ünlü yönetmen Ingmar Bergman, bu filminde ise kardeşler arası ilişkiye odaklanıyor. Film, birbirini sevmeyen iki kız kardeşin, eve dönüş yolculuğu gibi kısa bir zaman diliminde, kendi kendilerini sorgulamalarını, son derece kısıtlı bir diyaloğa dayanarak anlatıyor. 1963 yapımı siyah beyaz film Bergman’ın Oda Üçlemesi’nin ikinci ayağı.
1943 yapımı 'Ox-Bow Olayı' (The Ox-Bow Incident), idam cezası, adalet ve vicdan ekseninde dönen konusuyla günümüzün güncel tartışmalarına gönderme yapıyor. Filmde olaylar, Nevada’daki çiftliklerden birinde işlenen cinayetle başlar. Cinayetten sonra maktülün arkadaşları intikam için katilin peşine düşerler ve üç kişiyi yakalayıp, onları hemen öldürmek isterler. Henry Fonda’nın başrolünü oynadığı film, Western tutkunlarının da not alması gereken yapıtlardan biri. 16. Akademi Ödüllerinde, 'En İyi Görüntü' Oskar ödülünü Casablanca’ya kaptırsa da, 1998 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından, ABD Ulusal Film Sicili’nde “Kültürel olarak, tarihsel olarak ya da estetik olarak önemli” olması nedeniyle koruma altına alındı.
Sıradaki film, 'Yankesici' (The Pickpocket), ilhamını Dostoyevski’den alan en başarılı filmler arasında yer alıyor. Robert Bresson imzalı 1959 yapımı filmin ana karakteri Michel, Dostoyevski’nin iki karakterinin, Raskolnikov ve 'Yeraltından Notlar' romanındaki ana karakterin füzyonu gibidir. Michel, Raskolnikov gibi, çalma eyleminin, eğer iyi bir amaç uğruna ise, insanların yararına olduğunu söyler. Bununla birlikte Raskalnikov şiddetli bir ızdırap içerisindeyken, Michel hissizdir. Yankesici, bir suç filmi değil, insanın iç dünyasının işlendiği, yalnızlık duygusu ile birlikte ahlaki sorgulanışın filmidir.
Son film ise, Roberto Rossellini’nin yeni gerçekçi bakış açısı ile savaş sonrası kederi anlatan 'Stromboli’si. Filmde, Litvanyalı savaş mültecisi Karin toplama kampına yerleştirilir. Ümitsizlik içinde buradan kurtulmayı isteyen Karin'in önünde pek fazla seçeneği yoktur. Böylece ıssız Stromboli adasında yaşayan balıkçı Antonio'nun evlenme teklifini kabul eder. Ne var ki, bir süre sonra adadaki hayatın toplama kampından çok da farklı olmadığını görecektir. Adada bir yabancıdır, hem halk hem de doğa ona düşmandır sanki. Karin'in sıkıntısı, adadaki volkanın patlama belirtileri göstermesiyle tam bir dehşete dönüşür. Film, volkan patlaması sonrası Stromboli’nin boşaltılma anını da yansıtmasıyla belgesel niteliği de taşıyor.
Erdem'in ödüllü filmi de Gezici'de
Diğer yandan Gezici Festival, Reha Erdem'in, Venedik Film Festivali'nin Ufuklar bölümünde Jüri Özel Ödülü'nü kazanan Koca Dünya filmini de bu yıl seyirciyle buluşturuyor. Koca Dünya, yetimhanede büyüyen Ali ve Zuhal isimli iki çocuğun sığındıkları ormandaki yaşamına odaklanıyor. Reha Erdem, filmin 8 Eylül’deki gösteriminin ardından İtalyanca yayın yapan Fred Film Radio’ya yaptığı açıklamada, filmdeki karakterlerin bir ormana sığınmasının metafor olup olmadığı sorusuna yanıt verirken, “Metafor çok sevmiyorum. Orman sığınacak bir yerdir ama bugün dünyada saklanabilecek bir orman bile yok. O anlamda metafor değil, gerçek” demişti.
___________________________________________________________
Ayrıntılı bilgi için: