Reyhanlı saldırılarından devletin haberdar olduğunu gösteren belgeleri sızdırdığı iddiasıyla yargılanan er Utku Kalı’nın davasında mahkeme Kalı'nın beraatine ve tutuklu kaldığı süre içın tazminat isteminde bulunabileceğine karar verdi.
Reyhanlı katliamından önce devlete istihbarat ulaştığını gösteren belgeleri sızdırmakla suçlanan Utku Kalı’nın davasının son duruşması bugün Amasya Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Sputnik'te yer alan habere göre, Utku Kalı'nın avukatlarından Selin Yılmaz savunmasında şunları söyledi:
“Müvekkil sanık tutuklamaya sevk edildiğinde savcılık soruşturma dosyasında sadece şu 3 delil ile bulunmaktadır; 1- A5 boyutunda boş beyaz kağıt, 2- 22.05.2013 tarihli nöbet listesi (müvekkil sanığın nöbetçi çavuş olarak askerlerin nöbet saatlerini ayarladığı dosya kapsamında sabittir) Savcılık kararı olmaksızın gözaltına alınan Kazım Zeycan’ın dolap aramasında da 21.05.2013 tarihli nöbet listesi bulunmuş olup, aramayı yapan askeri görevli tarafından ‘imzasız, herhangi bir gizlilik ibaresi yok’ denilerek doğal olarak delil sayılmamıştır. Dolayısıyla Kazım Zeycan için tutuklama sebebi sayılmayan nöbet çizelgesi, müvekkil sanık bakımından tutuklama sebebi sayılmıştır. 3- 21.05.2013 tarih ve 21:21 saatli istihbarat belgesi (diğer santral görevlisinin görev saatinde gelen istihbarat evrağı)”
Yılmaz, “Müvekkil sanığın görev saatleri dava dosyası kapsamında sabittir. Müvekkil 08:00-20:00 saatleri arasında görev yapmaktadır. Çöp kutusunda bulunan belgenin saati ise 21:21’dir. Yani Kazım Zeycan’ın görev saatinde gelmiştir. Müvekkil ile herhangi bir alakası yoktur. Dolayısıyla Kazım Zeycan için görev saatinde olmasına rağmen tutuklama sebebi sayılmayan çöpte bulunan belge, müvekkil sanık bakımından tutuklama sebebi sayılmıştır” dedi.
Avukat Ceren Kalı ise “Gerek Hüseyin Çelik gerekse Sadullah Ergin’in, 24.05.2013 tarihindeki açıklamaları Anayasa m.38/4 ile anayasal güvence altına alınan masumiyet karinesi ilkesini açıkça ihlali anlamına gelmektedir. Anayasa’ya göre suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamayacaktır. Ancak müvekkil sanık gerek adli makamlar gerek toplum önünde 'suçlu' olarak gösterilerek hedef haline getirilmiştir” ifadelerini kullandı.
Kalı şöyle devam etti:
"Gözaltına alınma saati iddia ettiğimiz ve müvekkil sanığın askerlik görevini yaptığı karakolun komutanı tanık Engin Arpa’nın ifadesinde kabul ettiği üzere 22 Mayıs 2013 günü 21:00-22:00 dolaylarıdır. 23.05.2013 tarihli 'Gözaltı Kararı'nda ise gözaltı süresi 23.05.2013 06:00’dan 24.05.2013 06:00’ya kadar şeklinde belirtilmektedir. Yani müvekkil yaklaşık 9 saat boyunca hukuka aykırı olarak gözaltında tutulmuştur. Bu süre boyunca işkence ve kötü muamele ile suçu üstlenme ve kabule zorlanmıştır.
Kalı, dava dosyası kapsamında telefon delilinin hukuka aykırı olarak elde edildiğini söyledi:
Delil olma vasfını tamamen kaybetmiştir. Hüküm kurarken göz önünde bulundurulamaz. Dava dosyası kapsamında tanıkların sanık Utku Kalı’nın SEMAC isimli cihazın kullanımına ilişkin eğitim aldığı yönünde çelişkili ifadeler bulunmakla birlikte, eğitim aldığını gösterir herhangi bir belge bulunmamaktadır.
Tanık Karakol Komutanı Engin Arpa, “Bana dediler ki şu mu yapar şu mu yapar? Ben de dedim şu yapmaz, şu yapar. Çünkü…” şeklindeki ithama yönelik açık beyanı ile bilgi ve görgüsüne dayanmayan ‘tahmini’ ve itham edici olduğunu açıkça kendisinin de ikrar ettiği ifadeleri ile sanık Utku Kalı’nın işbu dava dosyasında sanık sandalyesinde oturmasının esas nedenlerinden birisidir.
Diğer bir kısım tanıklar ise sanık ile aynı yerde askerlik yapan kişiler olmakla birlikte kendilerinin de sanık Utku Kalı’nın suçu işlediğine ilişkin bilgi ve görgüye dayalı tanıklıkları bulunmamaktadır. Bu kişiler, sanık Utku Kalı’nın ‘iPhone 4S’ marka cep telefonu kullandığı dışında esasen bir anlatımda da bulunmamışlardır.Diğer bir kısım tanıklar olay günü çevre karakollarda görev yapıp, bilgi ve görgüleri sanık Utku Kalı’nın kendilerinden belgelerin alınıp alınmadığından ibaret olup, davaya konu olay ile hiç bir ilgisi bulunmamaktadır.”
“Davaya konu edilen belgelerin gizli bir niteliği bulunmadığı gibi devletin güvenliği ve siyasal yararlarına ilişkin belgelerden de değildir” diyen Kalı, savunmayı şöyle sürdürdü:
Nitekim Jandarma Genel Komutanlığı adına İçişleri Bakanı Muammer Güler’in TBMM’de verilen soru önergesi cevabında da belirttiği üzere ‘bilgilerin çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler olduğu, belgelerde belirtilen hususların kriminal bir anlamı olmayıp önleyici emniyet tedbirleri açısından dikkate alınabilinecek, doğruluğu teyit edilmemiş istihbari bilgiler’ niteliğindeki belgelerdir.
Daha önce dava dosyasına da sunmuş olduğumuz 25.10.2013 tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan ‘Jandarmadan El Kaide Uyarısı’, ‘Rakka’da 10 Bombalı araç hazırlandı’ başlıklı ve Tolga Şardan imzalı özel haber yayınlanmıştır. Haberin içeriğinde edinilen bu bilginin ‘gizli’ bir yazıyla İçişleri Bakanlığı’na gönderildiği de belirtilmiştir.
Daha pek çok örneği bulunabilecek bu haber dava dosyamızda sızdırıldığı iddia edilen belgelerle benzer içerik barındırmaları yönünden önem arz etmektedir. Zira söz konusu haber için herhangi bir soruşturma açılmaması, yargılama yapılmamış olması halkın haber alma özgürlüğünün bir sonucudur. Aynı içerik ve konuya ilişkin bu ve benzeri haberlere konu edilen belgelerin gizli içerikte olmadığını, devletin güvenliği ve siyasal yararları ile alakalı olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Aksi yorum hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil edecektir."
Avukat Erdem Türem de “Ülkemizde ‘devlet sırrı’ ifadesi pek çok yasal mevzuatta ifade edilmiş olmakla birlikte halen ‘Devlet Sırrı Kanunu’ yasalaşmamıştır. Dünyada pek çok ülkenin, devlet sırrı kanunu bulunmaktadır. Bunların bir kısmında nelerin devlet sırrı sayılmayacağı hususlarına da değinilmiştir. Devlet sırrı olarak tespit edilemeyecek bilgilere ilişkin yapılan düzenlemelerin hemen hepsinde, insan hakkı ihlalleri, hukuka aykırı uygulamalar, hükümetin yetersiz ve hatalı politikaları, hükümet ile bazı kişi, kurum ve kuruluşların mahcubiyetine ve itibar kaybına neden olacak bilgilerin sır olarak korunamayacağı kabul edilmektedir” dedi.
Avukat Özgür Urfa da müvekkilinin askeri emir-komuta zinciri içerisinde santrale gelen belgeleri almak ve işlemlerini yapmak üzere yetkilendirildiğinin altını çizerek şunları söyledi:
"Devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgileri temin etme suçundan bahsedilemez. Temin etme suçu bakımından sanığın söz konusu bilgileri temin etme konusunda özel bir çabası bulunması gerekmektedir. Ülke tarihinin en büyük katliamının kamu görevlileri tarafından bilindiği ortaya çıkmıştır. Bu belgeleri açıklamanın suç olduğundan bahsedilmez. Hukuk devletinde yurttaşların devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına bulunmaktadır. Kanun koyucu m.278 ile suçu bildirmeyi yurttaşa bir yükümlülük olarak da yüklemektedir.