'Reza Zarrab'ın 4 bakana rüşvet verdiğini duyunca şaşırmadım'

'Reza Zarrab'ın 4 bakana rüşvet verdiğini duyunca şaşırmadım'

Zaman gazetesi yazarı  Doğan Ertuğrul, İran Ticaret, Sanayi ve Petrol Odası Başkanı Hamid Hüseyni ile görüşürek, Hüseyni’nin “Reza Zarrab’ın Türkiye’de bakanlara rüşvet verdiğini duyunca hiç şaşırmadım. Reza Zarrab’ın devlet katında korunduğunu ve Halkbank’ın bu bağlantıları sayesinde sadece onunla çalıştığını biliyorduk” dediğini aktardı. Hamid Hüseyni, İran’ın aracılarla petrol satışına mecbur kaldığında “Ambargolardan sonra İran, ‘Ben şu ülkeye petrol satabilirim’ diyen aracılara petrol satmaya başladı. Çünkü buna mecburdu. Paranın transferinde de Zencani ve Zarrab gibi isimler kullanıldı” şeklinde konuştu.

Doğan Ertuğrul’un Zaman gazetesinde yer alan “Reza Zerrab’ın 4 bakana rüşvet vermesi İran’ı hiç şaşırtmadı’ (25.07.2014) başlıklı yazısı şöyle:

İran Ticaret Sanayi ve Petrol Odası Başkanı Hüseyni: Reza Zarrab’ın Türkiye’de bakanlara rüşvet verdiğini duyunca hiç şaşırmadım. Zarrab’ın devlet katında korunduğunu ve Halkbank’ın bu bağlantıları sayesinde sadece onunla çalıştığını biliyorduk.

İran kamuoyu ve medyasının aksine siyasiler, Babek Zencani’nin Türkiye ile Reza Zarrab’ın ise İran’la ilişkileri konusunda fazlasıyla ihtiyatlı. Bunun öncelikli sebebi iyi ilişkiler içinde oldukları Türk makamlarını rahatsız etmemek. O kadar ki Zencani dosyasını İran’ın yakın dönemine dair bir temizlik ve arınma fırsatı gibi gören bazı çevrelerde bile Zarrab konusunda derin ve manidar bir sessizlik var. Neyse ki iş dünyasının tutumu siyasilerden farklı… Ambargo dönemi petrol ticaretini ve para transferlerini bir zorunluluk olarak gören çevreler bile Zencani ve Zarrab’ın yasa dışı işlem ve kazançlarının yargıya taşınması gerektiği görüşünde. Bu isimlerden en önemlisi İran Ticaret Sanayi ve Petrol Odası Başkanı Hamid Hüseyni. Tahran’ın en zengin ve modern bölgesi Arjantin’e yakın ofisinde görüştüğümüz Hüseyni, İran-Türkiye arasındaki petrol ve doğalgaz ticaretinin -bildiği kadarıyla- resmi düzeyde kaldığını söyleyerek başlıyor konuşmasına. Ardından İran’ın aracılarla petrol satışına mecbur kalmasından duyduğu rahatsızlığı “Ambargolardan sonra İran, ‘Ben şu ülkeye petrol satabilirim’ diyen aracılara petrol satmaya başladı. Çünkü buna mecburdu. Paranın transferinde de Zencani ve Zarrab gibi isimler kullanıldı.” sözleriyle dile getiriyor.

Hatırlayalım, İran’ın ambargoları aşmak için kullanmak zorunda kaldığı bu aracıların görevi kâğıt üzerinde ya da gerçekten aldıkları petrolü satmak ve parasını bir şekilde, altın ya da döviz olarak, bankalar üzerinden ya da TIR’lar hatta uçaklarla İran’a transfer etmekti.

Kendisi de bir sarraf olan Hüseyni, öncelikle iki ülke arasındaki altın ihracatının çoğunun ticaret değil para transferi olduğunu söylüyor. Böylece son yıllarda birkaç katına çıkan altın ihracatına hem de uçaklarda yakalanan külçe altınlarla ilgili Türkiye’de iktidar çevrelerinin dile getirdiği ‘ticari faaliyet’ iddialarını net ifadelerle yalanlıyor: “İran petrol sattığı ülkelerden parayı altın olarak ödemelerini istedi. Ancak birçok ülke altın ihracatı yapamıyordu. Türkiye’nin önünde ise engel yoktu. Bu nedenle İran, Türkiye’den alacaklarını altın olarak istedi.

Hüseyni’nin bu operasyonda Reza Zarrab gibi aracıların rolü ile ilgili ifadeleri soruşturmanın seyrini değiştirecek nitelikte. Hüseyni, “Zarrab gibi birçok sarraf İran makamlarına ‘Biz altın ticareti yapmak istiyoruz’ dedi ve gerekli belgelerle parayı İran’a transfer etti. Ancak bu işlemlerin çoğu kâğıt üzerindeydi. Altınların bir kısmı İran’a gitti ama bir kısmı da Dubai’ye aktarıldı. İran, bu kanallara ihtiyaç duydu.” diyor.

Kimler ilgilendi bu yeni sektör ya da kazanç kapısı ile? Hüseyni’yi dinleyelim:

“Birçok dellal bu ticarete dahil olabilmek istedi ama çoğu başaramadı. Ama Reza Zarrab özeldi. Çünkü çok iyi ilişkileri vardı ve bunu çok iyi kullanıyordu. Zarrab kafasını kullandı. Zencani ile ilişki kurarak çok kazançlı başka bir alana, para transferi işine girdi. Petrol ihracatından önce asıl işi komisyon karşılığı para transferi olan Zencani, bu yolla çok büyük paralar kazanmıştı. İran, yaptığı düzenlemelerle aracıların işini kolaylaştırdı.

 

‘Zarrab, sandığınızdan daha önemli’

 

Altın ihracatı yaparak Türkiye’nin cari açığını kapattığını öne süren Zarrab’ın komisyon karşılığı altın transferine nasıl girdiğine dair ayrıntılar da veriyor Hüseyni: “Zarrab kapasitesi yüksek bir sarraf olduğu için ihraç edeceği altını önce kendi parasıyla satın aldı. Bu alımı İran Merkez Bankası’na deklare etti. Bazen de tanıdıkları ve ilişkide olduğu isimler aracılığıyla gerçekten böyle bir alım yapmadan sadece -sahte- evrak düzenleyerek alım yapmış gibi gösterdi ve para transfer etti. Zarrab, Türkiye’den direkt ya da Dubai üzerinden yaptığı altın ya da para transferinden komisyonlar aldı, büyük paralar kazandı. İkisi de çok kurnaz davrandı çünkü iki ülkeyi de iyi tanıyorlardı. İran iş çevrelerini yakından tanıyan Hüseyni, Zarrab’ın “Zencani benim patronum” açıklamasını hedef saptırma olarak değerlendiriyor: “Aralarında işbirlikleri var ama bence kesinlikle Zarrab onun çalışanı değil. Hatta Zencani birçok yerde Zarrab’ın bağlantılarını kullanmış olabilir. Zarrab sandığınızdan çok daha önemli biri. Tanınmış bir sarraf ailesinden geliyor. Türkiye’de çok fazla yetkili ile yakın ilişki kurdu. Bence ortak özellikleri, çok iyi bir oyuncu gibi nerede ne yapmaları gerektiğini bilmeleri.”

Hüseyni, Zencani ve Zarrab’ı ön plana çıkaran şeyin İran’dan çok Türkiye bağlantıları olduğunu öne sürüyor. Ona göre, İran makamları ve birçok özel banka Zencani ve Zarrab gibi para transferi yapabilecek birilerini bulunca ilişkilerini dikkate bile almadı. Çünkü onlar için önemli olan para transferiydi. İran, Halkbank üzerinden günde ortalama 30-40 milyon dolarlık ithalat yaptı. Türkiye de altınını sattığı ve kârını aldığı için sesini çıkarmadı. İran ambargolar sebebiyle bir şeylere göz yummak zorunda kaldı.

Peki bu işlemlerin İran bankacılık ve hukuk sisteminde karşılığı ne? Zarrab’ın da Zencani gibi yargılanması gerekiyor mu? Bu soruya imalı bir karşılık veriyor Hüseyni: “Zarrab Türk makamlarına verdiği gibi İran makamlarına da rüşvet verseydi burada da yargılanırdı. Bildiğimiz kadarıyla böyle bir şey yok. Zaten İran’ın ambargo nedeniyle kullanılamayan paralarını transfer ederse bu yardım bile sayılır. Zencani ve Zarrab olmasa bile başkaları bunu yapacak. Mesela Hindistan’da 10 milyar dolar paramız var. Oradan 10 milyar dolarlık ne alabiliriz. Çin’de de 30 milyar dolar var. O paralar nasıl gelecek? Yüzde 5-yüzde 9 komisyonla Zencani gibi adamlar bu parayı getiriyor. İran onlara minnettar… Bu Türkiye kanunlarına göre suç olabilir, o zaman Türk makamları onu yargılasın.” İran Ticaret Sanayi ve Petrol Odası Başkanı Hüseyni, ‘Türk makamları yargılasın’ dediği Zarrab’la ilgili suçlamalar hakkında “Sizin için sürpriz oldu mu?”  sorusuna ise tereddüt etmeden şu cevabı veriyor: “Reza Zarrab’ın Türk bakanlara rüşvet verdiğini duyunca hiç şaşırmadım. Çünkü öyle olduğu belliydi. Birçok aracı Halkbank’la işbirliği yapmak istedi ancak banka kabul etmedi. Halkbank sadece Zarrab’la iş yaptı. Son 1 yıldır herkes Zarrab’ın Türkiye’de çok iyi bağlantıları olduğunu ve korunduğunu biliyordu. Bu ilişkileri nedeniyle bir şeyler yapabildiği belliydi. O nedenle hiç şaşırmadım. İran makamları da Zarrab’ı bu nedenle tercih etti.”

 

'Babek Zencani: Devrim Muhafızları’nın maaşlı çalışanıyım'

 

2013’te Aseman dergisi yazarı Rıza Zandi’ye verdiği mülakatta eşine az rastlanır bir senaryo performansı çizen Zencani’nın hayatı ve ilişkileri tam bir muamma. Söylediklerinin hangisinin ne kadar doğru olduğu İran kamuoyu için bile net değil. Ancak her ifadesiyle bir yerlere ve birilerine mesaj vermek istediği konusunda herkes hemfikir. Kısaca özetlersek; Zencani’nin Türkiye ile ilişkileri de İzmirli bir şirkete deri sattığı bu dönemde başladı. Ancak bir süre sonra işleri bozuldu ve Zencani borçlarını ödeyemediği için hapse girdi. Çıktıktan sonra alacaklarını tahsil etmek için Türkiye’ye geldi. Hatta kimliğini açıklamadığı bir bankacının yardımı ile -Kim acaba bu meçhul banka yöneticisi- Türkiye’den ilk kredisini aldı ve bazı şirketlere ortak oldu.

İran’a döndükten sonra askere giden Zencani, Devrim Muhafızları’nın ilgisini çekti. Dönemin Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin yaptığı bir ziyarette yıldızı parlayan Zencani, askerlik süresini tamamlamak üzere İran Merkez Bankası (MB) Başkanı Nurbahş’ın yanında şoför olarak işe başladı. Bu dönem özellikle önemli, çünkü Zencani ilk kez devlet için operasyonla görevlendirildi ve MB Başkanı’nın himayesinde piyasaya dolar satmaya başladı.  Bu sırada Zencani, Devrim Muhafızları’na yakın Hatem-ül Enbiya şirketi adına Türkiye’den çok büyük miktarlarda inşaat malzemesi ve iş makinesi aldı. Bu malların bedeli de -çok uzun süre yardımcılığını yapan bir isme göre- Halk Bankası’na yattı. Ama Zencani asıl ününü ve servetini İran Petrol Bakanlığı’nın 2011’de ambargoları kırmak için özel şirketlerin petrol satışına izin vermesinden sonra kazandı. Zencani’nin de aralarında olduğu seçilmiş bazı işadamları, milyarlarca dolar değerinde petrol aldı ve ambargoyu delerek satmaya başladı.  Yasa dışı para transferi yaptığı için ABD tarafından kara listeye alındı. Ama bu bile hızını kesmedi. Dondurulan mal varlıklarının verdiği garanti ile yeni krediler aldı, yatırımlar yaptı. Ancak İran ile ABD arasında nükleer müzakereler başlayınca Zencani için deniz bitti. Zencani, petrol bakanlığına ödemesi gereken ve 2,8 milyar doları bulan borcunu ödemediği için tutuklandı.

 

Özel şirketlerin yaptığı aracılık işinde sorun olur

 

İktisadi Fesad Komisyonu Başkanı Yusufyan’dan sonra bizi kabul eden ünlü 90. Komisyon (Hukuk) Başkanı Muhammed Ali Purmuhtar’a göre, bu davada iddialarla eldeki belgeler arasında uçurumlar var. Komisyon başkanı olarak Zencani’yi birkaç kez sorgulayan Purmuhtar’a “Türkiye ile İran arasındaki petrol ve doğalgaz ticareti ile para transferine kara para bulaştı mı?” diye soruyoruz. Önce iki ülke arasındaki enerji ticaretinde gri alanlar olmadığını çünkü iki devlet arasında resmen yürüyen bir alışveriş olduğunu söylüyor. Ardından ise özel kişiler üzerinden yapılan ticaretle ilgili kara para ve yolsuzluk için açık kapı bırakıyor: “Özel şirketlerin aracılığı ambargolar sonrasında ortaya çıkan bir durum. Bu alanda her zaman bazı sorunlar olur.”

Yusufyan gibi Purmuhtar da Zarrab dosyasının içeriğini pek bilmediğini söylüyor. Bu ilgisizlik kesinlikle manidar. İlgi duymadığı dosyanın içeriğinin Türkiye’de bakanların Zarrab’dan rüşvet aldığı için istifa etmesi olduğunu hatırlattığımızda ise Purmuhtar “Bu yönde iddialar var, biliyorum.” diyor, tebessüm ederek. Ardından “Ancak bildiğim kadarıyla Erdoğan bunları yalanladı.” demekle yetiniyor. Bakanlara rüşvetin dayanağını soran Komisyon Başkanı’na, kısaca ayakkabı kutuları, telefon ve kamera kayıtları bulunduğunu aktarıyoruz. “Bunlar Türk makamları ve yargısının meselesi. İran’ı ilgilendiren bir şey yok. Çünkü Zarrab’ın İran devletine borcu yok.” demekle yetiniyor.  Zarrab’ın iktidar çevrelerinin desteğiyle Türkiye’de kendisini kahraman ilan ettiğini aktardığımız Purmuhtar’ın “Siz de yakında Zencani’yi kahraman ilan edecek misiniz?” sorusuna cevabı kahkahalar eşliğinde “Burası İran ne olacağı belli olmaz.” oluyor. İran meclisinde Zencani dosyasını en iyi bilen 3 önemli isim de “Zarrab dosyasını gönderin, gereğini yapalım” çağrısı yapıyor.