Rıdvan Dilmen, kendisine “şam şeytanı” dediği için 20 yıl önce Bülent Ersoy’a bira şişesi fırlattığını anlattı: “Bana ‘şeytan mısın, şam şeytanı mısın nesin, susar mısın?’ dedi. Önümde duran şarap bardakları, bira şişeleri ne varsa sahneye fırlattım.” “Bana Şeytan Demeyin” ya da “Gol Olur” adını vereceği bir kitap yazmaya başlayan Rıdvan Dilmen, bu kitapta futbol kariyerini, ilginç ve komik anılarını anlatıyor. Ünlü futbolcu, kitapta yer alacak olan hikayelerin bir bölümünü Kelebek’le paylaştı. Dilmen, 1989 yılında kendisine ‘Şam şeytanı’ dediği için Bülent Ersoy’a bira şişesi fırlattığını da ilk kez Kelebek'te yayımlanan röportajında anlattı. Maç sırasında yaptığınız tam isabetli yorumlarınızdan dolayı adınız “medyum”a çıktı... Birkaç dakika öncesinden ne olacağını çok iyi tahmin edebiliyorsunuz. Bunun sebebi nedir? - Altıncı hissim gerçekten çok kuvvetlidir. Ben oyuncuyken de böyle konuşur, “Biz bu maçı, şu kadar skorla alırız” derdim ve alırdık da. Yayınlarda üç-dört kez, “Bu atak gol olur” dedim, hepsi de gol oldu. O zaman şöyle yaptım, hemen frene bastım. Riskli iştir çünkü bu. Ama baktım ki benden sonra yorum yapanlar her hücumda, “Şimdi gol olur” diyorlar. Peki kitap yazdığınızı duydum, doğru mu? - Yazmaya başladım, evet. İsmin ne olacak? - İki isimden birini tercih edeceğim. Ya, “Bana Şeytan Demeyin” ya da “Gol Olur...” Size şeytan denilmesini sevmiyorsunuz, biliyorum... - Belki bu ismi oyun zekası açısından değerlendirip koydular ama sonuçta şeytan... Ayrıca Rıdvan, cennet kapısındaki meleğin ismi. Yani şeytanla hiç alakası yok. Sizin 20 yıl önce “şeytan” esprisi yüzünden Bülent Ersoy’la bir kavganız var, değil mi? - Evet... (Gülüyor) Anlatır mısınız, neden kavga etmiştiniz? - 1988-89 yılında şampiyon olduk. Takım olarak Hıdivr Kasrı’na yemeğe gittik. O yemeğe İbrahim Tatlıses de geldi. Bir ara İbrahim Bey yanıma geldi ve “Kaptan, gel yarın Maksim’i kapatalım, eğlenelim” dedi. Ben de “tamam” dedim. Hemen arkadaşlarla bir organizasyon yaptık ve Maksim’i kapattık. Fenerbahçe camiasıyla birlikte oturuyoruz. Bülent Hanım sahne aldı. Yanımda da Zeynep Değirmencioğlu oturuyor. Dönüp ona, “Abla, ben Bülent Ersoy’a nasıl hastayım anlatamam. Sesine çok hayranım” dedim. Bülent Hanım onu dinlemediğimi zannedip çok rahatsız olmuş. Sahnede bana dönüp, “Şeytan mısın, Şam şeytanı mısın nesin, susar mısın?” dedi. Ben bir kötü oldum. Kendi kendime kurdum, kurdum. Bu arada kendisi kostüm değiştirmek için ara verdi, tekrar sahneye çıktı. “Biz Ayrılamayız” şarkısını söylemeye başlayınca ben önümde duran şarap bardakları, bira şişeleri ne varsa sahneye fırlattım. Tabii kendisi hemen sahneden indi, ben de çekip gittim. Sonra daha ilginç bir şey oldu. Bu olaydan kısa bir süre sonra ben İsviçre’ye ameliyata gittim. Kendisi yine Fenerbahçe’nin bir gecesinde sahneye çıkmış ve benim ameliyat olduğumu duyunca, “Allah’ın tokatı yok işte” demiş. Öyle dediği anda, bütün camia masaları, sandalyeleri sahneye fırlatmış. Yani onunla aramızda böyle tatsızlıklar oldu. Sonra benim Köyceğiz’de Haydar Ağabey diye bir ağabeyim vardır. Hayatımdaki en iyi dostlarımdan biridir kendisi. Bülent Hanım, bir ara Haydar Ağabey ile ticari ortak olmuştu. O vesileyle barıştık. Sonra da unuttuk gitti zaten. Aramızda hiçbir sorun yok. Severek dinlerim kendisini. Bu hikayeyi de kitabımda anlatıyorum. Peki... Ne zaman çıkacak kitap piyasaya? - Yazın. Bu kitapta çocukluğumdan itibaren yaptığım hatalar da, güzellikler de yer alacak. Bu kitaptan genç sporcular, çok şey çıkartabilir. Neler yanlış yapmışım, antremanlardan kaytarmam, antrenörümün yaptığı kötülükler, her şeyi anlattım... Kitabın gelirini de bir kuruma bağışlayacağım. Antrenörlerin yaptığı kötülükler... - Örnek vereyim; bir milli maç bitti. Çok da iyi oynamıştık. O gece Metin Tekin’le bir bara gittik. Meğer orası gay barmış. Sabah saat 4 olmuş. Biri çıkıp, “İşte milli takımımızın starları Rıdvan’la Metin geldi” diye bizi anons etti. Mecburen sahneye çıktık. Ben sahnede elim cebimde duruyorum. Soru soracaklar, biz de cevap vereceğiz zannettim. Bizi anons eden adam çıktı, “Önce şu elini cebinden çıkar” dedi. Acayip sinirlendim. Sahneden indik ve kulüpten çıktık. Neyse sabah 6.30’da eve gittik. O gün de sabah 10.00’da takımla Bursa’ya, kampa gideceğiz. Metin’e saati 10.00’a kurmasını söyledim. Saati kurdu. Neyse, saat bir çaldı, öğlen 2 olmuş... Meğer ayarı bozukmuş. Antrenörü aradım, durumu anlattım. O da, “Tamam gelmeyin siz” dedi. Tabii çok sevindik. Ama ne kadar hata yapmışız. O hoca da hata yapmış. Biz orada, o kampta olmalıydık. Bu gitmemeler, kaytarmalar bir futbolcudan çok şey alıp götürüyor. Ben antrenörlük yaptığımda asla buna izin vermiyorum. Yeniden antrenörlük yapacak mısınız? Türkiye’de öyle bir antrenör kıyımı var ki. Ancak 4-5 yıllık projeler olursa, o zaman çalışırım. Ama şu an televizyonda olmaktan mutluyum. NTV Spor ekibiyle çok güzel işler yapıyoruz. Daha seyirciye çok sürprizlerimiz var. Bu arada neden sakal bıraktınız? - 20 gün Köyceğiz’e tatile gittiğimde bıraktım sakalı. Sonra çevremdeki arkadaşlarım, “Çok yakıştı, kesme” dedi. Kesmedim, kesmeyi de düşünmüyorum.