'Roboski 500. gününde; aileler barışa inanmıyor'

'Roboski 500. gününde; aileler barışa inanmıyor'

Mahmut Hamsici

BBCTürkçe

 

Şırnak ve çevre yörelerde adet gereği haftada bir gün mezarlar ziyaret ediliyor, yaşamını yitirenler rahmetle anılıyor.

Bu durum Uludere ilçesine bağlı Ortasu, Kürtçe ismiyle Roboski ve Gülyazı köyleri için de geçerli.

Ama buradaki aileler için haftalık her ziyaret, okunan duaların ardından yine mezarlıkta düzenlenen bir eylemle sonlanıyor.

Eylem, ‘28 Aralık 2011’de Türk ordusuna bağlı savaş uçakları tarafından düzenlenen ve 34 kişinin ölümüne neden olan bombardımanın sorumlularının belirlenerek cezalandırılması’ için.

Ben de bir ziyaret-eylem gününde köydeyim.

Mezarlık ziyareti öncesi evlerde ailelerle bir araya geliyoruz.

TV’lerdeki barış süreci haberlerine karşın köyün evlerinde olayın yaşandığı günkü kadar büyük bir öfke ve üzüntü var.

Aileler Şantiye Mahallesi adlı mevkideki bu evlerini 1990’ların ortalarında gelip inşa etmişler.

Çok güzel olduğunu söyledikleri köylerinin 1994’te boşaltıldığını, aylar boyunca önce harabe bir binada sonra çadırlarda yaşadıklarını, hayvanlarının mayınlarla telef olduğunu söylüyorlar.

Kendilerine gösterilen şimdiki yere yerleştikten sonra da birçok baskıya maruz kaldıklarını, 2006’da bütün bir köy olarak Kuzey Irak’a geçmek üzere topluca yola çıktıklarını ama göçlerinin askerler tarafından engellendiğini belirtiyorlar.

Ama onları hiçbir şey 28 Aralık 2011’de yaşanan olay kadar yaralamamış.

Üstüne basa basa, bu bölgede koruculuğu saymazsak kaçakçılık dışında hiçbir geçim kapısı olmadığını, bunun yıllardır yapıldığını, tüm resmi makamların bunu bildiğini, geçiş yollarının da askerler tarafından gözlendiğini vurguluyor aileler.

Ölenlerin hepsinin ayrı ayrı, çarpıcı hikâyeleri var.

Selam Encü’nün annesi Semire Encü, “Oğlum okuyordu. Sınavları vardı, okula gitmek için yol parası lazımdı. Bunu çıkarmak için hayatında ilk kez bu işe gitti” diye anlatıyor oğlunun hikâyesini gözleri dolarak.

Kadriye Encü olayda ölen 1990 doğumlu oğlu Hamza Encü’nün Tunceli’de askerde çekilmiş fotoğrafını gösterip, “12,13 kişilik aileye tek başında bakıyordu. Olay olduğunda askerden geleli iki ay olmuştu” diyor.

Oğlu Hüseyin Encü’yü kaybeden Fatma Encü’yse, “10 gün sonra askere gidecekti. Askerlik masraflarını çıkarmak için o gün gitti” diye ekliyor.

Evdeki kadınlar, öldüğünde 18 yaşında olan yeğenleri Şerafettin Encü’nünse kaybettiği annesinin mezarını yaptırmak için sefere gittiğini söylüyorlar.

Odada bulunan, isminin yazılmasında hiçbir sakınca görmediğini de belirten Hamza’nın bir amcaoğlu, kendisinin hâlâ kaçakçılık yaptığını; şeker, çay, sigara ve mazot getirdiklerini; bunun aslında bir sınır ticareti olduğunu yapılanın planlı bir saldırı olduğunu söylüyor.

 

‘Erdoğan’ın barışına inanmıyorum’

 

Aileler birkaç konuya özellikle vurgu yapıyorlar.

Birincisi, peşinde koştuklarının asla tazminat olmadığını, kendilerine verilen tazminatı da almadıklarını, tek isteklerinin olayın aydınlatılmasını olduğunun altını çiziyorlar.

İkincisi, TBMM bünyesinden çıkan raporla ilgili hayal kırıklığına uğradıklarını ama uzun yıllar bile sürse olayın aydınlatılması için mücadele edeceklerini söylüyorlar.

Ve hepsinin vurgu yaptığı başka bir şey daha bu olayın aydınlatılmadan Türkiye’de gerçek bir barış sürecinin yaşandığına inanmayacakları yönünde.

Kürtçe “Erdoğan’ın barışına inanmıyorum” diyor Kadriye Encü.

Olayda üç amcaoğlunu kaybeden Faruk Encü, babasını da yılar önce bir mayın patlaması sonucu kaybetmiş. Olaydan sonra kaymakamla bir tartışmasının üzerine üç ay da hapis yatmış. Encü, “Olay aydınlatılıncaya kadar barış olmaz” diyor.

Mezarlık ziyareti vakti yaklaştıkça köylüler yüzlerce metre ilerideki mezarlığa doğru yola koyuluyor.

İlk önce çocuklar toplanıyor. Birçoğu öğrenci, derslerine girmemişler. Sonra ellerinde yakınlarının resimleri, büyükler geliyor.

Hemen önümüzdeki tepeler üzerinde bir Skorsky helikopter beliriyor. Faruk Encü, “Biz ne zaman burada toplansak bu helikopterler havalanıyor” diyor.

Dualar okunuyor, ağıtlar yakılıyor, şekerler dağıtılıyor, yeni fidanlar dikiliyor.

Mehmet Ali Tosun’un mezarının yanında sohbet ettiğimiz Zeki Tosun mezarlıktaki kalabalığı göstererek: “Buradakilerin hepsi yakınlarını kaybeden ailelerdir. Kaybı olmayanlar gelmiyor çünkü korucular üzerinden onları gelmemeleri için tehdit ediyorlar” diyor.

Baba Tosun AKP hükümetine tepkili: “Nasıl ki bir Akil Adamlar Komisyonu kuruldu, bu sorunun araştırılması için de bağımsız bir komisyon kurulsun ama içinde AKP’liler olmasın. AKP bu katliamın sorumlusudur. Eğer samimi bir şekilde Kürt sorununu çözecekse neden bu bölgede koruculuğu artırıyor, neden yeni karakollar inşa ediyor?”

Basın açıklaması vakti geliyor. Basın yok ama açıklama ve fotoğraflar gençler tarafından basına gönderilecek.

Açıklama sırasında sağanak yağmur çıkıyor ama tek kişi yerinden kımıldamıyor.

 

‘Gözle görülür’ kaçakçılık

 

Açıklamanın bitmesiyle güneşin açması ve Roboski’nin üzerinde muhteşem bir gökkuşağının belirmesi bir oluyor.

Dönüş yolumuzun üzerinde, gökkuşağının bir ayağına doğru yaklaşırken beni bir sürpriz bekliyor.

Görüyorum ki dağlardan bir grup katırlarıyla iniyor.

Gündüz gözüyle, askeri kulelerin gözü önünde…

Faruk Encü, “Gördüğün gibi herkes her şeyi biliyor, hiçbir şey gizli değil” diyor.

Katır sırtındakilerin yüzlerinden ‘kazasız belasız’ bir seferi daha atlatmanın nispeten rahatlığı okunuyor.

Ailelerse 500. gün yürüyüşünde tekrar bir araya gelmek üzere evlerine çekiliyor. Barış sürecinin önemli yer tutacağı akşam haberlerini her akşam olduğu gibi buruklukla takip etmek üzere…

 

PKK’nın esir aldığı eski asker ‘Roboski’de

 

Aileler adına basın açıklamasını uzun saçlı, sakallı, şivesiz bir Türkçe’yle konuşan bir isim, İbrahim Yaylalı okuyor.

Yaylalı ailelerle aynı mahallede yaşıyor ama aslen Samsun, Bafralı.

Onu buralara askerlik döneminde yaşadıkları ‘sürüklemiş’.

1990’ların ilk yarısındaki askerliğini bölgede yaptığını ve köy yakmaların da içerisinde olduğu çeşitli olaylarda asker olarak yer aldığını, o dönem bunların doğru olduğunu düşündüğünü söylüyor Yaylalı.

Bir çatışmada yaralanıp, saklandığı mağarada PKK’lılar tarafından ele geçirilip esir alınması hayatında bir dönüm noktası oluyor.

PKK'nın elinde kaldığı 2 yıl 3 aylık süre zarfında gözlemlerinin onu çeşitli sorgulamalar yapmaya ittiğini, Kürt sorununa ve çatışmalara yönelik algısının tamamen değiştiğini belirtiyor.

Serbest bırakıldıktan sonra bir süre hapis yatan, daha sonra da yeniden 15 aylık askerlik yapan Yaylalı, terhis olmasından bugüne barış için çalışmalara katkı verdiğini aktarıyor.

Kendisi gibi barış aktivisti olan Meral Gelyani’yle bölgede yaşayan Yaylalı, “Peki neden özellikle bu bölge” sorusunaysa şu yanıtı veriyor: “Bir, barış mücadelesini savaş bölgesi dışında veremezsin. İkincisiyse, zamanında bu bölgede yaptıklarımdan dolayı kendimi buraya vicdanen sorumlu hissediyorum!”

 

BBCTürkçe