Berna Şahin
Doğup büyüdüğü ülke İşgal altındaydı. Her gün kadınlara çocuklara tecavüz ediliyor, binlerce insan cezaevlerinde ve sokaklarda katlediliyordu. Dünya basını ise yaşanılan bu vahşete gözlerini kapamıştı. ABD Başkanı George W. Bush’a ayakkabılarını fırlatarak Irak işgalini dünya gündemine taşıyan Irak’lı gazeteci Muntazar El Zeydi’i ilk defa Türkiye’ye geldi. Gelir gelmez ise ilk ziyaret ettiği yer AKP iktidarına karşı isyanın sembolü haline gelen gezi parkı oldu ve "Gezi parkına gazeteci olarak değil protestocu olarak gelmek isterdim" ifadelerini kullandı.
43 numaralı ayakkabılarınızı Amerika’nın 43. başkanı Bush’a neden fırlattınız?
Irak Amerika tarafından işgal edilince ve bölgedeki yönetimler tarafından da destek bulunca topraklarımız kan gölüne döndü. Irak mezhepçiliğin içine düştü. Şii, Sünni, Arap her gün yüzlerce insan işkence görüyor ve öldürülüyordu. İşte bu işgalle büyük orta doğu projesi ortaya çıktı. Erdoğan’ın dediği gibi ben bir basın mensubu olarak bu olanları yazmalıydım. Ancak yerelde sesimiz duyulmuyordu. Dünya basını yaşanılan zulmü görmüyordu. Çünkü basını da ellerine almışlardı. Kimseye soru soramıyorduk. Bush dünya basınına ‘’Irak halkı bizi güllerle karşıladı’’ diyordu. Tüm dünyayı bu yalanlarına inandırmışlardı. Gerçeği ise şuydu halklar işgali asla istemiyordu. Bende kendi kendime dedim ki bunların yalanını mutlaka ortaya çıkartmalıyım. Öyle bir şey yapacağım ki bütün dünyaya bu mesaj ulaşsın.
Irak halkları size destek verdi mi?
Sünni, Şii, Hıristiyan, Türkmen, Arap herkes destek verdi. Tüm bölgelerde çok büyük mitingler yapıldı. Halk zulmün ne kadar büyük olduğunu gördü. Yönetime yakın olan din adamları olumsuz bir şeyler söyledi ama kesinlikle halk beni sahiplendi. Amerika taraftarı insanlar bile bu olaydan sonra doksan derece döndüler.
Bush bu tepki karşısında rahat davranmaya çalışmış ve ‘’sadece ayakkabı numarasını söyleyebilirim’’ demişti. Siz daha sonra neler yaşadınız, başınıza neler geldi?
Sistemli bir işkenceye tabii tutuldum. Sadece itiraf almak için değil öldürmek için işkence yaptılar. Burnumu kırdılar, dişlerim kırıldı, ayağım kırıldı. Elektrikli işkenceye tabii tutuldum. Hala sırtımdan tedavi görüyorum. Acımasız bir işkence oldu. 3 ay boyunca tek kişilik hücrede kaldım. Kimse beni görmüyordu bende kimseyi görmüyordum. 6 ayda da hapishanede kaldım.
Barış getiriyoruz diye işgal ettikleri ülkenize barış geldi mi?
Barış geldi. Amerikan malı barış. Milyondan fazla insanımız öldü yüz binlerce tutuklu var. İşkence görenler var. Tecavüzleri, katliamları ve hapishanelerdeki ölen insanlarımızı asla unutmayacağız. Diktatörlükten kurtarmak için geliyoruz dediler… Toplu imha silahlarından kurtarmak için geliyoruz dediler ve bize sadece ölüm getirdiler. Şu bir gerçektir o an Bush’un yalan söylediğini herkes biliyordu ancak korkudan seslerini yükseltemiyorlardı.
Sizce bir ülkeyi silahla mı? İşgal etmek daha tehlikelidir parayla mı?
Kesinlikle parayla. Eğer o ülke kapitalistler tarafından işgal edildiyse bu silahlı bir işgalden daha tehlikelidir. Çünkü insanlar bunu çok geç fark eder. Sinsice, sessiz sessiz büyüyen görülmeyen bir tehlikedir. Geniş kitlelere yayılırlar. Kapitalizm silahtan daha tehlikeli bir işgal yöntemidir.
Gezi parkı olaylarının nasıl yorumluyorsunuz?
Irak’ta, Mısır’da, Suriye’de ve Türkiye’de nerede olursa olsun miting düzenlemek insani haktır. Protestonun kutsal bir insan hakkı olduğuna inanıyorum. Gezi olaylarını ve haksızlığa karşı yapılan tüm protestoları destekliyorum.
Gezi parkı olaylarının yaşandığı dönemlerde İstanbul’da olmak ve bir gazeteci olarak haberi izlemek ister miydiniz?
Ben o dönemde gazeteci olarak değil, eylemlere katılan bir protestocu olmak isterdim.
Türkiye’de onlarca gazeteci tutuklu bulunuyor. Gazetecilerin cezaevlerinde olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Gazeteci arkadaşlarımın basın mensuplarının yanındayım. Türkiye Cumhuriyeti hükümetine de onlara insanı bakışla bakmasını bir an önce serbest bırakmasını istiyorum. Benim kişisel talebim şudur; tutuklu gazetecileri lütfen bıraksın. Tutuklu gazetecilerin bırakılması için ortam olursa bu talebimi ulaştırmak için kendisini ziyaret etmeye de giderim. İmkân olursa hapishanedeki gazetecileri ziyaret etmek istiyorum. Bölgede bu kadar önemli konumda olan bir ülkede tutuklu gazetecilerin bulunması hiç demokratik değildir. Ayıptır.
Türkiye ve dünyadaki basına yönelik baskıları ve yandaş basını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazeteci insan üzerine odaklanmalı Başbakanlık basın merkezine değil. Bir insan ölünce ‘bu ölen kime ait’ dememeli. Güvenlik güçlerine ‘bu insan neden öldü’ diye sormalı. Basın ahlak ilkesi birçok basın ve medya satın alındı. Basının bir daha kendini gözden geçirmesi gereklidir. Medya ile politikacılara bağlı dükkânların birbirinden ayrılması lazım. Baskıya karşı direnmelidirler. Siyasilerle çıkar işbirliği yapan yazı işleri müdürünün direktiflerine uyan ve bu çerçevede haber yapan basın mensupları gazeteci değildir onlar borazandır. Basınla hükümetin birleşmesi doğanın kanununa ters uyumsuz bir evliliktir.
Bir gazetecinin edindiği bilgiyi saklaması ve işine yarayacağı zaman ortaya çıkartması basın etiği ile ne kadar uyuşuyor?
Gazetecilerin elde ettiği bilgiler gazeteciye ait değildir. Yani şâhısa ait değildir. Bunlar kamuya ait bilgilerdir ve halkındır. Siz bir siyasiyle ilgili ya da herhangi bir konuyla ilgili bir belgeye ulaşırsanız ve bu belge o an sermayenin çıkarına ters düşüyor diye saklarsanız, daha sonra işinize yarayacağı bir zamanda kullanırsanız işte o zaman o bozuk siyasetçiden daha bozuksunuz demektir.
Şu an neler yapıyorsunuz?
Amerikan işgalinden mağdur olan yetim ve dullara yardım sunan bir kuruluşum var. Tüm bu süreçlerde çalıştığım kanal hep yanımda olmuştu. Ancak bu kurumu açınca ‘’Sen sürekli Amerika’ya saldırıyorsun. Senin yüzünden mal varlığımıza el koyacaklar’’ diyerek benden uzaklaştılar. Ayrıca Irak İşgalini konu alan ve hatıralarımdan oluşan Arapça ve Çin’ce kitap yazdım. Türkçe’de yayınlanması gündemde. Kitabımın ismi Başkan Bush’a son veda.
Not: Bu röportaj’a tercüme desteği veren meslektaşım Cevat Gök’e teşekkür ediyorum.