RSF: TV'lerin yüzde 53'ü, gazetelerin yüzde 57'si, haber portallarının yüzde 44'ü hükümetin kontrolünde

RSF: TV'lerin yüzde 53'ü, gazetelerin yüzde 57'si, haber portallarının yüzde 44'ü hükümetin kontrolünde

Evrensel yazarı Ceren Sözeri, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün (RSF) Medya Sahipliği İzleme Raporu'nu paylaştı. Raporda "Televizyon kanallarının yüzde 53’ü, gazetelerin yüzde 57’si, radyoların yüzde 39’u ve haber portallarının yüzde 44’ü hükümetin kontrolünde. Daha çarpıcı olanı en çok okunan 10 gazetenin ve en çok izlenen 10 televizyon kanalının 7’si, ki bunların içinde Doğan Grubuna ait Hürriyet, CNN Türk yok, hükümetin kontrolünde" ifadesi yer alıyor.

Ceren Sözeri'nin "Sırlarla örtülemeyen gerçek: Medya devletin kontrolünde" başlığıyla yayımlanan (30 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Çalışma alanım itibariyle yakın bir zamana kadar “Türkiye’de büyük medya gruplarının pazar payı ne?”, “Hükümet kontrolündeki medyanın payı ne kadar ve etkisi ne kadar geniş?”, “En çok hangi gazete okunuyor, hangi televizyon seyrediliyor?” gibi sorularla çok sık muhatap oluyordum. Hepsine tek bir cevap veriyordum: “Bilmiyorum”. Bir akademisyen olarak verebileceğim tek cevap bu, çünkü elimizde artık hiçbir veri yok. Devletimiz sağ olsun veri sıkıntımıza çare olmadı ama bütün muhalif kanalları susturarak en azından soruların önünü kesti. Kalanların nasıl kontrol edildiğini de Redhack’in yayınladığı mailler sayesinde öğrendik. Fakat üç gazeteci bu işin peşini bırakmadılar: Dilay Yalçın, Elif İnce ve Burcu Karakaş. İşten atılmalarından önce ana akım medyada hak haberciliği konusunda örnek gösterdiğimiz isimlerdendiler, işsiz kalınca da rahat durmadılar hem gazeteciliğe devam edip hem de Türkiye’de medyanın içler acısı halini ortaya döktüler. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve BİANET bünyesinde hazırladıkları Medya Sahipliği Raporu’nun verileri geçtiğimiz hafta açıklandı.

Raporun yazımına ayırdıkları zamanın büyük bölümünü herkese açık olması gereken verileri elde etmek için harcadıklarına tanığım. Yıllar önce Türkiye’de medya ekonomisi çalışmaya karar verdiğimde yine bir delilikti ama ortam bu kadar korkunç değildi. 2011-2013 arası Türkiye’de medyanın işleyişi hakkında biraz olsun veri toplamış medyada var olmanın ekonomik olarak ne kadar irrasyonel bir durum olduğunu gösterebilmiştik. Koca koca gazeteler her gün milyonlarca lira zarar ettikleri halde yayımlanmaya devam ediyorlardı. Bugün durum daha feci, güvenilirliklerini iyice yitirdiklerinden satışlar yerlerde sürünüyor ama siz görmüyorsunuz. Bir takım medya sitelerinde açıklanan rakamların üçte biri satış rakamlarına ancak ulaşabilen gazeteler var. Sır değil hükümete yakın troll hesaplardan da ifşa edildi zaten. Aynı satış rakamları yıllardır en fazla 2-3 bin değişiklikler gösteriyor. Dağıtımcı iki şirket var, biri YAYSAT Doğan Grubuna ait diğeri, Turkuvaz Sabah-ATV Grubuna ait. Basılmayan ve dolayısıyla dağıtmadıkları rakamları açıklıyorlar, komisyonu alan da veren de razı, denetleyen yok nasıl olsa. Ama bu sayede bir takım gazeteler o rakamlara dayanarak resmi ilandan ciddi miktarda pay kapıyor, hükümete göbekten bağlı Basın İlan Kurumu keyfi olarak ilan cezası kestiği için ilanların kime aktığını tahmin etmek zor değil. Ama yine de resmi bir kurum ya, siz başvurup o ilanların kime aktığını öğrenme hakkınızı kullanmak istiyorsunuz. Ben uzun zaman bilgi edinme hakkı kapsamında bu bilgilere ulaşabildim. Bu yıl RSF ekibi başvurduğunda “ticari sır” olduğu gerekçesiyle verilmemiş. Dağıtılan ilanlar kamu kurumlarının ilanları, Basın İlan Kurumu bir kamu kurumu, peki bu neyin ticari sırrı? Ya devlet ya BİK ticari şirkete dönüştü de bizim haberimiz mi yok?

Devletin ticari sırları

Bu durum yeni değil, Sabah-ATV Grubu 2007’de Çalık Grubuna 1.1 milyar dolara satıldığında bu meblağı ödeyebilmesi için kendisine Halkbank ve Vakıfbank’tan 375’er milyon dolar kredi tahsis edilmişti. Sonra o kredilerin ödenip ödenmediğini öğrenemedik. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin 2008’de Meclise kredilerin faizi ve geri dönme koşulları ilgili soru önergesi verdi, aynı yanıtı aldı: “Ticari sır”. Nitekim daha sonra bu grubun 2013 yılının sonunda Zirve Holdinge kaça satıldığını da aynı gerekçeyle öğrenemedik, tıpkı TMSF tarafından kamu borcu gerekçesiyle el konulan Digitürk’ün kaça satıldığını öğrenemediğimiz gibi. Radyo ve televizyon yayıncılığı alanında 2011 yılında kanun değişti. Yeni kanun tekelleşmeyi önlemek, çoğulculuğu sağlamak adına sahipliğe koyduğu sınırların yanı sıra radyo ve televizyonların reklam ve sponsorluk gelirlerinin yüzde 30’u geçmemesi gerektiği kuralını koydu. 2015’te, RSF ekibi yakın zamanda hangi medya kuruluşunun ticari geliri ne kadar, sınır aşılıyor mu, nasıl denetleniyor diye sorduk, aldığımız cevabı artık tahmin etmişsinizdir. Güya özerk bir kamu kuruluşu olan RTÜK adeta eski bir Doğubank esnafı gibi “Denetimin garantisi bizzat benim” cevabını verdi. Belli ki medya sektöründe bizim bilmemizin istenmediği şeyler dönüyor, bu derece sırlara gömülmemizin başka bir açıklaması yok. Bir de saklanamayanlar var. RSF’nin araştırmasına göre televizyon kanallarının yüzde 53’ü, gazetelerin yüzde 57’si, radyoların yüzde 39’u ve haber portallarının yüzde 44’ü hükümetin kontrolünde. Daha çarpıcı olanı en çok okunan 10 gazetenin ve en çok izlenen 10 televizyon kanalının 7’si, ki bunların içinde Doğan Grubuna ait Hürriyet, CNN Türk yok, hükümetin kontrolünde. Ülke savaşın içine girdi, bazı illerde hâlâ sokağa çıkma yasakları sürüyor, sivil toplum kuruluşları hak ihlallerini raporlaştırmaya yetişemiyor. Dahası önümüzdeki aylarda yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarının yaşanacağı, ardından referandumun geleceği neredeyse kesinleşti, bazı siyasetçilere göre seçim de uzak değil. Bu ortamda benim sesimi kim duyuracak, farklı görüşler nerede tartışılacak, benim habere, bilgiye ulaşma hakkımı kim koruyacak derseniz kusura bakmayın devlet sadece ticari sırları koruyor. Erdoğan 2015’te devlet anonim şirket gibi yönetilmeli demişti. Anonim şirketlerin dahi uymak zorunda olduğu kurallar, açıklamak zorunda olduğu bilgiler var. Bu sanki başka bir şeye benziyor?