Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi İlhan Taşcı, orman yangınlarına ilişkin televizyon yayınların cezalandırılmasından önce üst kurul toplantısından çıkarılmasına ilişkin kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açtı. Kararın, "konu, şekil, yetki ve amaç yönünden hukuka aykırı ve sakat" olduğunu belirten Taşcı, dilekçesinde; "Hukuka aykırılığa bir kere geçit verildiğinde; RTÜK'te çoğunluk tahakkümü kurulabilecek ve anayasal bir kurum olan RTÜK, ifade ve basın özgürlüğü alanındaki hukuksuzlukların merkezi haline dönebilecektir" değerlendirmesini yaptı.
RTÜK'ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı; üst kurulun, orman yangınlarına ilişkin yayınlar nedeniyle televizyon kanallarına cezaların kesildiği toplantısına katılmasının engellendiği kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali için, bu sabah Ankara 3. İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
TIKLAYIN | RTÜK Üyesi İlhan Taşçı, üst kurul toplantısına alınmadı
RTÜK üyesi Taşcı'nın dava dilekçesinde; orman yangınlarına ilişkin yayınlarla ilgili RTÜK Başkanlığı imzasıyla, televizyon kanallarının üst düzey yöneticilerine, 3 Ağustos 2021 tarihinde gönderilen yazıyı anımsattı. Dilekçede, yazı için, şu değerlendirme yapıldı:
"RTÜK Başkanlığı’ndan gönderilen yazı içeriği, yayıncı kuruluşlara, söndürülen yerler yerine yanan yerleri göstermeleri halinde haklarında rapor düzenleneceği örtülü bir cezai yaptırım tehdidi ve de 6112 sayılı kanun ve Anayasa’ya aykırı şekilde yayın öncesi denetim talebi yolunu göstermekte yani bir başka ve açık ifadeyle 'sansür' kurumu devreye sokulmaktadır."
Dilekçede, Taşcı'nın; üst kurul toplantısından çıkarılmasına gerekçe olarak gösterilen ve orman yangınlarına ilişkin yayınların üst kurulun gündemine geleceğine ilişkin sosyal medya paylaşımlarına da yer verildi. Dilekçede, daha sonra; sosyal medya paylaşımı ile ihsas-ı reyde bulunduğu belirtilerek Taşcı'nın, TV kanallarına verilecek cezalara ilişkin görüşmelerden çıkarılmasına ilişkin kararın alındığı aktarıldı.
Dilekçede, daha sonra şu gerekçeler sıralandı:
Taşcı’nın ifade ettiği hiçbir husus ihsas-ı rey olarak değerlendirilemez ve kabul edilemez. Kanunda, üst kurul üyeleri için getirilen tek kısıtlama, müzakerelerin gizliliği ve karar alınmadıkça müzakerelerin açıklanamayacağı yasağıdır. Taşcı da zaten fiili olarak müzakere dışı bırakılmıştır. Taşcı'nın ifadeleri, dikkatle tetkik edildiğinde görüleceği üzere; konunun üst kurul gündemine taşındığı ve Kurulun konuya yaklaşımının nasıl olacağı belirtilmiş¸ olup, Kurulda ne şekilde oy kullanacağına dair tek bir ifade yer almamaktadır. Bu sebeple; ihsas-ı rey sebebine dayalı işlem tesis edilmesi açıkça hukuka aykırıdır ve işlemi sebep yönünden sakatlamaktadır.
Tesis edilen idari işlem yetki yönünden de hukuki dayanaktan yoksundur. Şöyle ki; 6112 sayılı Kanun’un 40. Maddesinin (3) fıkrası uyarınca, 'Toplantı gündemi Başkan, yokluğunda Başkan Vekili tarafından hazırlanarak, toplantıdan en az bir gün önce Üst Kurul üyelerine bildirilir. Gündeme yeni madde eklenebilmesi için toplantıda bir üyenin öneride bulunması ve önerilen maddenin Üst Kurulca kabul edilmesi gerekir.' Oysa; anılan uyuşmazlık konusu kararda gündeme yeni madde eklenmesi tartışması usule uygun olarak yapılmamış ve yine Üst Kurulca usule uygun bir değerlendirme ve kabul kararı alınmaksızın işlem tesis edilmiştir.
Kanunda toplantı usulünde ihsas-ı rey hali olsa dahi ne şekilde toplantı yapılacağına dair bir usul hükmü bulunmazken, yürüttüğü kamu görevi ile ilgili bilgilendirme yapan müvekkilin tweetinin gerekçe gösterilerek, toplantı dışı tutulması Türk Ceza Kanunu, madde 113 uyarınca, aynı zamanda suç teşkil eden kamu hizmetinin-görevinin engellemesi sonucunu doğurmakta olup, idare hukuku yönünden yetki sakatlığına sebebiyet vermektedir. Özetle; Kurul Başkanın veya karara katılan diğer üyelerin gündem veya gündem dışı şekilde ihsas-ı rey gerekçesine dayalı olarak Kurul üyesini toplantı dışı bırakma şeklinde işlem tesis edebilme yetkisi bulunmamaktadır. İdarenin kanuniliği anayasal ilkesi uyarınca yetkinin kanundan doğması gerektiği açık olup, anılan karar yok hükmündedir.
RTÜK, son dönemde bağımsız idari otorite olarak asli görevi olan radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenip denetlenmesi konusundan çıkıp, siyasi iktidarın beğenmediği türden yayıncılık yapan kuruluşlar açısından ifade ve basın özgürlüğünün sınırlanması için türlü sebepler arayan, siyasi iktidarı destekleyen veya iktidar tarafından 'makbul' görülen kuruluşlar açısından ise koruyucu-kollayıcı bir kurum vasfına dönüşmüş-dönüştürülmüştür.
Kurulun söz konusu anti-demokratik çalışma yapısı ve baskıcı kararları kamuoyunca da sıklıkla dile getirilmekte ve eleştirilmektedir. Müvekkil de uzun yıllar yaptığı gazetecilik mesleğinden aldığı deneyimle medyadaki özgürlük yapısının korunması, ifade ve basın özgürlüğündeki fikir çeşitliliğinin evrensel değerler ve hukuk çerçevesi içerisinde korunması ve işlemesi yönünde kamu görevini ifa etmektedir. Bu itibarla; sıklıkla Kurul kararlarının anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamalarına karşı çıkmakta, bu uygulamaları kamuoyu ile paylaşmakta, gerektiğinde Kurul kararlarına karşı oylarını şerh düşerek, sürecin hukuki takipçisi olmaktadır. Bu durum ise; müvekkil açısından, Kurul sayısal çoğunluğunu sağlayan diğer üyelerle ve özellikle Kurul Başkanı ile karşı karşıya kalma sonucunu doğurmaktadır. Fikirlerin karşı karşıya gelmesi demokrasinin olağan sonucu olmakla birlikte, iktidarı elinde bulunduran tarafından karşıt fikirlerin engellenmesi ve baskı altına alınmaya çabalanması otokrasinin yansımasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yasalara aykırı, sansür ve tehdit içeren, yayıncılara yangın konusunda nasıl yayın yapılması gerektiğini dikte eden ve yapılmadığında hangi yaptırımların uygulanacağı konusunda 'reyini' belli eden Kurul Başkanının; yetkili hiç kimseye sormadan aldığı kararı eleştirmek hiç şüphe yok ki müvekkilin üstlendiği kamu görevinin gereği ve sorumluluğu olup, attığı tweet içeriği ihsas-ı rey değil ifade özgürlüğünün ayrılmaz parçası olan eleştiri hakkının kullanımıdır. Müvekkilin bulunduğu konum nedeniyle kamu yararı doğrultusunda halkı doğru bilgilendirme sorumluluğu bulunmaktadır.
Müvekkilin toplantı dışı bırakılması önerisini getiren kurul başkanının, bugüne kadar birçok kez ihsas-ı rey olarak değerlendirilecek sosyal medya paylaşımı mevcutken; bilgilendirme ve fikri takip içeren bir tweetten ihsas-ı rey çıkarması, Kurul içi sağladığı sayısal çoğunluktan güç devşirme ve müvekkilin korunması yönünde yoğun çaba sarf ettiği ifade ve basın özgürlüğü mücadelesinde 'dikensiz bir gül bahçesi' istemesinden ileri gelmektedir. Bu itibarla; işlemin kamu yararı amacı ile değil, siyasi amaçlarla ve kişisel olarak alındığı açık olup, işlem amaç yönünden de sakattır.
Kurul halinde çalışan ve kolektif işlem tesis eden bir idari yapıda; usule aykırı şekilde bir kurul üyesinin sistemden koparılması, alınan idari işlemi şekil yönünden de sakatlamaktadır. Kurul içerisinde; çok sesliliğin ve fikirliliğin sekteye uğratılması, korunan temel amacı (ifade ve basın özgürlüğü) da ihlal anlamı taşımakta, Kurulun oluşum amacı boşa çıkarak demokratik yapı ve meşruiyet zemini bozulmakta, kaybolmaktadır. Kolektif irade ile çalışan bir Kurulda, sebepsiz, yetkisiz ve hukuka aykırı yöntemlerle devre dışı bırakılmaya çalışarak baskılanmak istenen müvekkil ve temsil ettiği hak kümesi yok sayılmak istenmektedir. Karşı oy kullanacağı varsayımından bahisle alınan dava konusu kararın hukuki hiçbir karşılığının olmadığı açıktır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken nokta; alınan kararın yürütmesinin durdurulmaması halinde oluşacak olan telafisi güç ve imkânsız zararın ne olduğunun belirlenmesidir. Müvekkilin katılımı sağlanmaksızın görüşülen, yangın haberleri ile ilgili çeşitli yayın kuruluşlarına toplamda 3.000.000 TL’ye varan idari para cezaları uygulanması yönünde karar alınmıştır. Söz konusu idari yaptırımların öncülü olan ve kararların alındığı toplantı müvekkilin katılımı sağlanmadığı için hukuka aykırıdır. Belirli bir sırayla, kolektif ve zincirleme işleyen idari para cezası yaptırımında, işlemlerden birindeki sakatlık, somut olayda toplantı oluşumu, tüm diğer idari işlem ve yaptırımları da sakatlamaktadır. Zira müvekkilin iradesi hukuka aykırı olarak kurul toplantısına yansıtılmamıştır.
Öte yandan; söz konusu hukuka aykırılığa bir kere geçit verildiğinde; Kurulda çoğunluk tahakkümü kurulabilecek ve anayasal bir kurum olan RTÜK, ifade ve basın özgürlüğü alanındaki hukuksuzlukların merkezi haline dönebilecektir.
Medyanın görevi halkı aydınlatmak, RTÜK’ün görevi ise halkın gerçekleri öğrenmesi konusunda etkin bir ifade ve basın özgürlüğü ortamı yaratmaktır. Sansür veya tek elden medya planlaması yapmak ve uymayanları idari yaptırım tehdidi ile 'hizaya getirmek' RTÜK’ün görevi olmayıp, hukukun belirlediği ilkeler çerçevesinde basın özgürlüğünün korunmasını sağlamak müvekkilin yükümlülüğüdür.”
RTÜK, son toplantısında; orman yangınlarına ilişkin yayınları nedeniyle televizyon kanallarına ceza kesmişti. RTÜK'ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı ise üst kurul toplantısından önce yaptığı sosyal medya paylaşımında; yangın yayınlarına yönelik cezanın gündeme geleceğini duyurmuştu. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, üst kurulun son toplantısında; söz konusu paylaşımı ile ihsas-ı reyde bulunduğunu iddia ederek Taşcı'nın müzakerelere katılmamasını önermişti. Taşcı'nın toplantıya katılması Şahin'in önerisi ve oyçokluğu ile önlenmişti.
RTÜK üyesi Taşcı, katılmasının engellendiği toplantının ardından yaptığı açıklamada, "Bugün benimle ilgili alınmış olan karar, hukuken yok hükmündedir. Yok hükmündeki bu kararın ispatı için de en kısa sürede hazırlıklarımı tamamlayarak, yargıya başvuracağımı da duyurmak istiyorum” demişti.