CHP kontenjanından seçilen RTÜK üyesi Okan Konuralp, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) aldığı kararların büyük bir kısmının AKP--MHP ittifakının ortaya çıkardığı politik iklimin bir tezahürü olduğunu söyledi. Konuralp sözlerine, "RTÜK’ten, kendisini muhalefette gören kişi ve kurumların bir hakkaniyet beklemesi yersiz" diye devam etti.
Kimseden tarafsız olmasının beklenemeyeceğini ancak adil olmasının beklenmesi gerektiğini ifade eden Konuralp, "Neyin tarafı olunursa olunsun yeter ki adil olunsun, hakkaniyetli olunsun" dedi. Konuralp sözlerinin devamında ise, "Siyasi iradenin işine geldiğini düşündüğü yayıncılık faaliyetleri ise özel olarak kollanıyor ve/ veya siyasi iradeye yakın pozisyon almış yayın kuruluşlarının gerçekleştirdiği somut ihlaller görmezlikten geliniyor ya da geçiştiriliyor" sözlerini kaydetti.
Öte yandan Konuralp iktidar kanadının kendi içinde, "18 yıllık iktidarlarımızın sonunda özellikle medya konusunda geldiğimiz nokta kocaman bir sıfır" değerlendirmesinde bulunduğuna dikkati çekerek, "Siyasi iktidar tarafından düzenli bir şekilde sağlanan desteğe rağmen, büyük beceriksizlik" dedi. Konuralp bu doğrultuda iktidar kanadında "Kamuoyu oluşturmayı başaramıyoruz, öyleyse karşıtlarımızın da oluşturmasını engelleyelim" görüşünün hakim oluğunu belirtti.
Okan Konuralp'in Oda TV yazarı Nurzen Amuren'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Tele 1 ve Halk TV’nin yayınlarının durdurulmasıyla ilgili yapılan değerlendirmelerin eksik bir yanının olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, bugün Türkiye AK Parti - MHP birlikteliğinin oluşturduğu bir iktidar bloğunca yönetiliyor. Haliyle yargı, eğitim, dış politika, sağlık gibi Türkiye’nin temel sorun alanlarıyla ilgili kararlar hangi amaçla ve nasıl alınıyorsa, RTÜK’ün aldığı kararlar da bu süreçten bağımsız değil. RTÜK’te alınan kararların çok büyük bir kısmı AK Parti - MHP birlikteliğinin ortaya çıkarttığı politik iklimin tezahürü. Yani, Sayın Babacan’ın açıklamasına atfen, siyasi iktidar bloğunun eğilimi ne yöndeyse hâlihazırda bu bloğun RTÜK’te oluşturduğu çoğunluk da bu doğrultuda bir yaklaşım belirliyor. Haliyle çıkan kararlar da bu çerçevede oluyor.
Dolayısıyla RTÜK’ten, kendisini muhalefette gören kişi ve kurumların bir hakkaniyet beklemesi yersiz… Aksine bu gerçeği kabul ederek bir yol ve yöntem belirlemek lazım.
“Tarafsızlık” meselesi de yanlış tartışılıyor, bence. Herkesin bir dünya görüşü, dünyayı, ülkesini, çevresini algılama ve tanımlama biçimi vardır. Örneğin bizler, siyasi partilere tanınmış kontenjanlardan seçilmiş üyeler olarak tarafsız olabilir miyiz? Olamayız; herkes taraftır, mesele adil olup olunmadığıdır.
Yani kimseden tarafsız olmasını bekleyemeyiz ama adil olmasını beklemek hakkımızdır. Neyin tarafı olunursa olunsun yeter ki adil olunsun, hakkaniyetli olunsun. RTÜK özelinde süren tartışmaları da bu çerçevede değerlendiriyorum. Adil olmanın, hakkaniyetli olmanın kriterlerinden biri de yasal içtihatlara uygunluktur.
Siyasi iradeyi rahatsız eden yayınlar; siyasi iradenin ortaya çıkmasından hoşnut olmadığı içerikteki yayınlar ile siyasi iradeyi rahatsız eden yorumların pek çoğu bir yaptırımın gerekçesi kılınıyor. Siyasi iradenin işine geldiğini düşündüğü yayıncılık faaliyetleri ise özel olarak kollanıyor ve/ veya siyasi iradeye yakın pozisyon almış yayın kuruluşlarının gerçekleştirdiği somut ihlaller görmezlikten geliniyor ya da geçiştiriliyor.
Kendi iç tartışmalarını yakından takip eden biri olarak söylüyorum, “18 yıllık iktidarlarımızın sonunda özellikle medya konusunda geldiğimiz nokta kocaman bir sıfır” diyorlar. Siyasi iktidar tarafından düzenli bir şekilde sağlanan desteğe rağmen, büyük beceriksizlik.
Bence gelinen nokta, “Merkez medyayı dahi kontrolümüz altına almamız, özellikle sosyal medyanın baskılanmasına yönelik birtakım adımlar atmamız, troll orduları dahi kurmamıza rağmen kamuoyu oluşturmayı başaramıyoruz. Öyleyse karşıtlarımızın da oluşturmasını engelleyelim” düzeyinde ortaya çıkan bir yaklaşım. Karşısında gördüğünü itibarsızlaştırmaya çalışan, korkutmaya çalışan, gerçekleri yazmayan, gerçekleri yazanı da susturmaya çalışan... Ancak bunun da başarıya ulaşması mümkün değil.
Daha sakin, yaşadığımız çıplak gerçekliği ortaya koyan bir yayıncılık yapmak yerine, örneğin kendi sosyal medya takipçilerinin alkışına oynayan bir gazeteci tipi ortaya çıktı. “Bağıran çağıran, hakaret eden” bunu da “Cesaret, teslim olmamak” gibi sıfatlarla nitelendiren, neredeyse kendisi dışında hiç kimsenin muhalefetini beğenmeyen bir gazeteci tipi. Topluma sürekli umutsuzluk aşılayan bir gazeteci tipi. Oysa otoriter yönetimlerin istediği tam da budur. Kendisine muhalif olanların ümitlerini yitirmesini, kendilerini çaresiz hissetmesini ve nihayetinde pes etmelerini ister. Bir de karşıtlarından, kendi tabanını konsolide etmesini sağlayacak çıkışlar ister. Birilerinin bilerek veya bilmeyerek yaptığı şey budur; toplumu ümitsizliğe sevk etmek.
En nihayetinde yeniden ele alınması gereken bir RTÜK mevzuatı var. RTÜK, denetleyenden ziyade düzenleyen bir kuruma dönüşmeli. RTÜK’ün, basın özgürlüğünün, fikir ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri de kaldırmayı amaç edinmiş, şeffaflığı hedefleyen yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Siyasi iktidarın istek ve arzularına ya da kurul içindeki anlık dengelerin sonuçlarına bağlı olarak, cezalandıran veya kollayan bir halden kurtulması lazım. Üye yapısı da bu doğrultuda yeniden ele alınmalı. Elbette siyasi partilerin temsilcileri olur. Ancak meslek örgütlerinin de doğrudan ve birden fazla isimle temsil edildiği bir kurul olmalı. Bu başarıldığında, sorumluluk alanı içine giren yayın kuruluşlarına yol göstericilik yapması, kuruluşların kendilerini de memnun eder.
o programda söylenenler, iktidarın hoşuna gitmeyebilir, o programda söylenenler kimilerince milli güvenliği tehdit edici bir unsur olarak değerlendirilebilir ama ne söylenebilir olursa olsun, orada dile getirilen ifadeler, fikir ve ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün güvencesi altındadır. Bu nedenle Halk TV’ye verilen cezayı doğru bulmuyorum. Ki belirttiğim gibi biz Halk TV ile birlikte TELE 1’e verilen ceza nedeniyle de mahkemeye başvurduk.
“Henüz sonuçlanmamış Sayıştay raporlarını kullanarak, devlet kurumlarını yıpratmaya yönelik habercilik anlayışından vazgeçilmelidir. Yanlışta ısrar edilmesi durumunda bunun hukuki sonuçlarının olacağını hatırlatıyoruz.” Kabul edilebilir bir açıklama değil. İfadedeki anlatım hatalarına hiç girmiyorum bile. Ama şunu söylemeliyim TBMM adına denetim yapan Sayıştay’ın raporları, yayınlandığı an itibariyle haberdir. Aksi düşünülemez bunun.