Ruşen Çakır: Kurtulmuş’un kuracağı yeni parti tutar mı?

Ruşen Çakır: Kurtulmuş’un kuracağı yeni parti tutar mı?

T24 - Numan Kurtulmuş önce Genel İdare Kurulu’nun, ardından il başkanları ve belediye başkanlarının büyük çoğunluğunun desteğini aldı ve galiba kendisini Saadet Partisi’nden ayrılıp yeni bir parti kurmanın eşiğinde buldu. Dün bir grup muhafazakâr gazeteci ve aydınla görüşen Kurtulmuş, bugün-yarın kamuoyunun karşısına çıkıp yeni partiye start verdiklerini açıklayabilir.

Kurtulmuş liderliğindeki yeni bir partinin şansını tartışmadan önce zamanlamayı ele alalım: Anlaşıldığı kadarıyla Kurtulmuş, kayyum eliyle düzenlenecek olan SP kongresine katılmayacak ve ondan önce yeni parti için kolları sıvayacak. Bu haliyle kongreyi kazanma ihtimali çok ama çok düşük olduğu için böyle yapması isabetli olur. Aksi takdirde “kongreyi kazanamayınca çekip gitti” denir ki daha baştan Kurtulmuş ve yeni partisinin imajı ciddi bir şekilde zedelenmiş olur. Kongre demişken, eğer bazı SP’liler, Necmettin Erbakan faktörünü öne çıkarıp yapılmış olan kongrenin iptalini istediğinde Kurtulmuş bizzat olağanüstü kongreye gitmeye yanaşmış olsaydı, durum bugünkünden hayli farklı olabilirdi. Neyse, zamanı geriye sarmak mümkün olmadığı için ileriye bakmaya devam edelim..

Hem solcu, hem İslamcı

Artık “yeni parti kurar mı?”dan çok “Kurtulmuş’un kuracağı yeni parti tutar mı?” sorusu öne çıkıyor. 25 yıldır Milli Görüş hareketini dışardan izleyen birisi olarak bu soruyu şöyle cevaplayabilirim: Teorik olarak bakıldığında tutabilirdi, ama şu ana kadarki pratiğe baktıktan sonra, Kurtulmuş’un kuracağı yeni bir partinin az şansı olabileceğini düşünüyorum.

Önce işin “teori” kısmını ele alacak olursak, AKP’nin özel olarak muhafazakâr kesimde, genel olarak tüm Türkiye’de dolduramadığı, belki de doldurmak istemediği çok sayıda boşluk var. Bu boşlukların büyük çoğunluğu, AKP’nin çok fazla önemsemediği veya birtakım dinsel-popülist argümanlarla yatıştırdığını sandığı, sınıf kökenli sorunlardan (işsizlik, gelir adaletsizliği, çalışanların hakları vs.) kaynaklanıyor.

Kısacası iktidar partisinin adının başında yer alan “adalet” kavramının, hele önüne bir “sosyal” sıfatı eklediğimizde Türkiye’nin dertlerini anlamanın anahtarı olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu, CHP lideri olduktan sonra “sosyal adalet” söylemine sahip çıkmaya başladıysa da varolan devasa boşluğu tam olarak doldurabileceği şüpheli gözüküyor. Bu ülke yoksul ve yoksunlarının ezici bir çoğunluğunun kültürel açıdan muhafazakâr oldukları da bilindiğinde, İslami hareketten gelmekle birlikte “solcu” söylemlere de samimi bir şekilde sahip çıkacak bir partiye Türkiye’de ihtiyaç olduğu söylenebilir.

Duruş yetmez

Fakat pratiğe baktığımda Kurtulmuş’un SP içinde başlattığı harekette bu boyut fazla öne çıkmıyor. Daha doğrusu, kısa süreli SP Genel Başkanlığı döneminde “21. yüzyılın gerektirdiği bir İslami siyasi hareket” geliştirmeye aday olduğunu düşündüğüm Kurtulmuş’un kongre sonrası patlak veren krizde son derece tutuk olmasının; “Erbakanseverler tarafından hakkı gasp edilmiş bir lider” imajının ötesine geçecek adımlar atmamasının beni hayli şaşırttığını itiraf etmekliyim.

Şöyle ki, kongre ardından Kurtulmuş’a karşı kazan kaldıranların tek ama tek tezi “Erbakan Hoca’ya itaat”tı; bunun dışında, birtakım komplo imaları dışında hiç ama hiçbir şey söylemediler, söylemeleri de mümkün değildi.

İşte bu aşamada, tam da medya ve kamuoyunun dikkatleri normalin üzerinde kendilerine odaklanmışken Kurtulmuş ve kurmayları, Erbakan yanlılarından, ama daha önemlisi iktidar partisiyle TBMM’de temsil edilen partilerden siyasi açıdan farklarını anlatabilirler ve buradan hareketle yeni bir parti kurmalarını kolaylıkla meşrulaştırabilirlerdi.Belki bundan sonra böyle bir yola gideceklerdir, fakat şu ana kadar “öz”den çok “biçim”, daha doğrusu “usül” öne çıkıyor ve Kurtulmuş ile ekibi kayıtsız şartsız Erbakan bağlılarının çıkışlarına karşı sergiledikleri “duruş” ile prestij kazanmayı daha fazla önemsiyorlar. Halbuki SP’de son yaşananlarda Kurtulmuş’un haklı, rakiplerininse haksız olduğu konusunda kamuoyunda zaten bir görüş birliği neredeyse oluşmuş durumda. Hele mahkemenin kayyum olarak dilekçecileri görevlendirmiş olması, yaşanan adaletsizliklerin en son ve en çarpıcı örneği olarak ortada. Ama ya sonra?

Numan Kurtulmuş ve arkadaşları eğer “Erbakan vesayeti olmayan yeni bir SP” kurmanın ötesine geçmek istiyorlarsa, nasıl bir siyasi partiden ziyade nasıl bir Türkiye düşündüklerini etraflıca açıklamak durumundadırlar.(Ruşen Çakır - Vatan - 28 Eylül 2010)