*Prof. Dr. Selva Demiralp/Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yanı başımızda patlak veren bir savaşı ekran karşısında canlı izliyoruz. Savaşın en ağır maliyeti şüphesiz ki kaybolan canlar, sönen ocaklar. Ancak bunun yanında oldukça ağır bir ekonomik maliyet de var. Öyle ki, Rusya'ya karşı sıcak savaştan uzak duran Batılı ülkeler tamamen ekonomik maliyetler üzerinden kurgulanmış yaptırımlarla Rusya'ya geri adım attırmayı hedefliyorlar.
ABD Milli Güvenlik danışmanlarından Daleep Singh'in yaptırımları duyururken sarf ettiği şu sözler dikkate değer:
"Yaptırımların zaman içinde Rusya'da enflasyonu, faizleri artırması, alım gücünü azaltmasını, yatırımları ve üretim kapasitesini düşürmesini, büyümeyi yavaşlatmasını ve yaşam standartlarını düşürmesi beklenir."
Halihazırda yüzde 9 enflasyon yaşan Rusya için enflasyonun yıldırıcı bir tehdit olarak sunulması gerçekten çarpıcı.
Yüzde 50 enflasyon yaşadığımız Türkiye'de ise enflasyonun yıkıcı etkilerine dair bu öngörüleri maalesef yaşayarak teyit ediyoruz. Yüksek enflasyonun yarattığı yüksek faiz, yoksulluk, yatırım iştahındaki bozulma, potansiyel üretim kapasitemizdeki yavaşlama son dönemde ülke gündemimizde sıkça tartıştığımız konular.
Türkiye ekonomisinin yaşadığı bu kırılganlıklar nedeniyle TL Ukrayna savaşı başlayınca en çok değer kaybeden para birimleri arasında yer aldı. Üstelik bu durum kur talebini baskılayan önemli bir enstrüman devrede olmasına rağmen gerçekleşti.
Kur korumalı mevduat (KKM) TL'nin aşırı değer kaybını engelleyen ve döviz talebini tutan bir enstrüman. Barındırdığı risklere ve kurdaki değerlenmenin getireceği maliyetlere daha önceki yazımda değerlendirmiştim.
KKM her ne kadar döviz piyasalarında bir sakinlik yaratsa da, içinde bulunduğumuz dengenin kırılgan ve sürdürülemez olduğunun altını çizmek lazım. Fiyat istikrarı, kurdaki istikrar için ön şart. KKM'nin de fiyat istikrarı konusunda politika yapıcılara zaman kazandırdığı bir gerçek. Ancak bu sürenin sonunda enflasyon raporunda iddia edildiği gibi enflasyon "kendi kendine" düşebilir, fiyat istikrarı sağlanabilir mi?
Enflasyonun sıkı para politikasına ihtiyaç kalmadan "kendi kendine" düşmesi ancak geçici bir arz şoku sonrasında veya resesyon zamanlarında mümkün. O zaman bile eğer beklentiler bozulup merkez bankasına inanç zedelenirse enflasyon kendi kendine düşmüyor.
Batılı ülkeler bu nedenle artan enflasyon tehdidine karşı sıkı para politikasına geçiyorlar. Çünkü enflasyon bir kere yükselmeye başlarsa ekonomide önemli bir tahribat yaratıyor.
İşte bu nedenle, ABD'nin Rusya'da yaşanması beklenen enflasyonu bir savaş yaptırımı gibi yorumluyor olması "böyle bir sonucu istemezdik ama mecbur kaldık" demesi dikkate değer.
Üzerinde oturduğumuz kırılgan zemin nedeni ile dış dünyadan gelen sarsıntılar Türkiye'yi derinden etkiliyor. Savaşa dahil ülkelerden sonra savaştan en çok etkilenen ülkeler arasında Türkiye yer alıyor. Çünkü yüksek bir enflasyon, bunun getirdiği kırılganlık ve belirsizlikler ve ileriye dönük olarak da enflasyonun daha fazla artacağına dair bir endişe var.
Neden? Çünkü bir taraftan "faizlerin yükselmesini beklemeyin" şeklinde geleneksel para politikası araçlarını devre dışı bırakan bir anlayış var. Diğer yandan enflasyon düşmediği sürece KKM devreden çıkar çıkmaz döviz talebinin tekrar canlanması beklentisi var.
İlave olarak, "enflasyonun altında kalan kredi faizi" bilinçli bir politika tercihi olarak üst düzey yetkililerce dile getiriliyor. Bu tercih, ileriye yönelik enflasyonist endişeleri artırıyor. Çünkü piyasa faizleri enflasyon beklentisi ve risk primi ile yükseldikçe reel kredi faizini düşürmenin tek yolu daha fazla enflasyon yaratmaktan geçiyor.
Savaş Türkiye ekonomisini farklı kanallardan etkileme potansiyeline sahip:
1)Dış ticaret: Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna ile ticaretinde (dünyanın geri kalanında olduğu gibi) petrol ve doğal gaz kritik. Buna ilave olarak bu iki ülke dünyanın "tahıl ambarı" görevini de üstlenmiş durumdalar.
Rusya ve Ukrayna'ya en çok taze sebze meyve, motorlu taşıt yedek parça, otomobil, tekstil ve rafine petrol ürünleri satıyoruz. İlk aşamada bu sektörlerin olumsuz etkilenmesi beklenebilir.
Ödeme sistemlerine getirilen yaptırımlar da ticaretimiz üzerinde ek baskı yaratacaktır. Rus bankalarının enerji, gıda ve tıbbi malzeme dışında Dolar, Euro, Yen, ve Sterlin ile işlem yapmalarına yasak getirildi. Hafta sonu gelen güncelleme ile bu ödeme zorlukları bir derece daha artırılarak uluslararası ödemelerde kolaylık sağlayan Swift sisteminden de büyük Rus bankaları çıkarıldı.
Rusya Merkez Bankası'nın 630 milyar USD'lik devasa döviz rezervlerini kullanımına da sınırlama getirileceği duyuruldu. Bu gelişmeler, Rusya ile yaptığımız ticaretin enerji ve gıda dışındaki kalemlerinde zorluk yaratabilir.
Dış ticaretimizde ikincil etkiler ise savaşın getirdiği belirsizlik sonucunda Avrupa bacağında ihraç ürünlerimize olan talebin düşmesi olabilir.
Enerji faturamız artarken ihracat pazarımızın daralması, özellikle de turizm gelirlerinde belirgin bir düşüş durumunda cari açığımızı artıracaktır.
2)Risk algısı: Risk iştahındaki azalış borçlanma maliyetleri ve kur üzerinde olumsuz etki yaratır.
3)Enflasyon: Bir taraftan risk iştahı ve cari açığın tetiklediği kur, diğer taraftan artan enerji ve gıda maliyetleri enflasyonu yukarı iter. Enflasyondaki artış ise kur üzerindeki baskıları artıracak, bu durum KKM'nin sürdürülebilirliği ve maliyetine dair endişeleri artıracaktır.
4)Tedarik zinciri problemleri: Her ne kadar pandemi sonrası dönemde tedarik zincirlerinde çeşitlendirme bilinci oluşuyor olsa da, savaşın uzaması durumunda yeni bir enerji ve çip krizi yaşanması endişesi tüm dünya ile birlikte bizim için de tehdit.
Ekonomimizin savaştan ne kadar olumsuz etkileneceğine dair çok fazla belirsizlik var.
Bu durum savaşın ne kadar uzayacağına, Rusya'nın ne kadar ileri gideceğine, yaptırımların ne kadar artacağına ve Rusya'nın bu durumdan ne kadar olumsuz etkileneceğine bağlı.
Madalyonun diğer tarafında ise bizim halihazırdaki kırılganlıklarımızın bu ilave yüke ne kadar direnç gösterebileceği önemli.