Gülsen Solaker
Rusya’nın Ukrayna işgalinin başlamasının ardından iki taraf arasındaki müzakerelerin yeni adresi İstanbul olurken, dış politika gözlemcilerine göre görüşmelerin Belarus’tan İstanbul’a kaydırılması Rusya’nın sahada beklediğini bulamadığının ve “onurlu bir çıkış” aradığının göstergesi olabilir.
Ukrayna’ya yönelik saldırıların 24 Şubat’ta başlamasının ardından iki taraf arasındaki müzakerelerin ilk birkaç turu Rusya’ya desteği ile bilinen Belarus'ta yüz yüze yapılmış, ardından görüşmelerin video konferans yöntemiyle devam etmesi kararı alınmıştı.
O sırada Türkiye de savaşın başından beri izlediği ve bazı uzmanlarca “aktif tarafsızlık” olarak nitelendirilen, "kolaylaştırıcı” rol kapsamında iki ülke yetkililerini bir araya getirmeyi teklif etmiş, Antalya Diplomasi Forumu'nda da Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarını buluşturmuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen hafta NATO zirvesi dönüşü uçakta yaptığı açıklamada, Ukrayna ve Rusya liderleri ile görüşeceğini belirterek, "Putin'e barış için atılacak adımın mimarı sen olmalısın, onurlu bir çıkış yap diyeceğim" demişti.
Dolmabahçe Sarayı’nda 29-30 Mart’ta iki gün sürmesi planlanan görüşmelerin adresinin değişmesinin anlamı, tarafların müzakere edeceği başlıklar, Ukrayna’nın talep ettiği garantörlük meselesi gibi konuları dış politika uzmanları değerlendirdi.
İki ülke arasındaki görüşmeler savaşın beşinci gününde Rusya’nın ısrarıyla yakın olduğu Belarus’ta başlamıştı.
Türk-Alman Üniversitesi'nden Doç. Dr. Enes Bayraklı, Rusya’nın müzakereler için ilk başta Belarus'ta ısrar etmesinin amacının Ukrayna'ya şartlarını dikte ettirecek bir güce sahip olduğunu göstermek istemesi olduğunu belirterek, Ankara’nın görüşmelere ev sahipliği yapmayı aslında savaşın başından beri önerdiğini ancak Putin’in bunda çok istekli olmadığını belirtiyor.
“Çünkü savaşın başındaki resim çok daha farklıydı ve Putin’in istediği hızlı bir çözüme ulaşarak, isteklerini dikte ettirmekti” diyen Bayraklı, geçen bir ay içinde ise Putin için “evdeki hesabın çarşıya uymadığını” ifade ediyor. Bayraklı, bir ayın sonunda Rusya’nın Ukrayna'nın doğusuna odaklanmasının hedef küçültme anlamına geldiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ukrayna’da uzun bir savaş belki yine sürdürülebilir ama bunun getireceği yıkım çok daha büyük olacak. Bu nedenle Rusya’nın Ukrayna’dan bir çıkış aradığını düşünüyorum.”
Ancak gerek Ukrayna gerekse ABD’li bazı yetkililerin uluslararası basına son demeçleri Rusya’nın taviz vereceğini düşünmek için erken olduğu yönünde.
Emekli Tümgeneral Ali Er de Rusların hem taktik hem de lojistik açılardan şu anda “tam bir açmazın” içinde olduğu ve adresin değişmesinde bunun çok etken olduğu görüşünde. Rusya’nın bir ayın ardından sadece ayrılıkçı bölgelerde göreceli bir başarı elde ettiğini ve Ukrayna’nın artık karşı taarruza geçtiğini söyleyen Er, şuna dikkat çekiyor:
"Askeri literatürde karşı taarruz denildiği zaman taarruz edenlerin başarısı silinmiş anlamına gelir. Rusya’nın askeri anlamdaki başarısızlığının en büyük göstergesi budur.”
Rusya’nın Ukrayna'da daha çok tahribat yapmak için elinde imkan bulunmasına rağmen bedelinin daha ağır olacağı hesabı yaptığı öngörüsünde bulunan Er, şöyle konuşuyor:
“İstanbul’daki görüşmelerin taraflara daha eşit koşullarda müzakere fırsatı vereceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu Ukrayna için bir başarıdır. Rusya’nın İstanbul’da görüşmelere ikna olması bir yerde Türkiye’nin de başarısıdır.”
Emekli Büyükelçi Mithat Rende de görüşmelerin İstanbul’a alınmasını “tünelin ucunda ışık olabileceğinin” bir işareti olarak yorumlamak istediğini aktarıyor.
Bu konuda bir sonuca varabilmek için heyet oluşumlarına bakmak gerektiğini söyleyen deneyimli diplomat, bu tür müzakerelerde heyet üyeleri ne kadar üst düzeyde olursa ilerleme sağlanmasının o kadar mümkün olacağını belirtiyor.
Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov dün yaptığı açıklamada, “Müzakerelerde yetersiz ilerlemeye rağmen görüşmelerin yüz yüze yapılması önemli. Yüz yüze gerçekleştirilen görüşmeler, daha verimli oluyor” demişti.
Rende, İstanbul’da iki günlük görüşmelerin bir "sürece” evrilmesinin de mümkün olabileceğini ifade ediyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ise Putin’in zihnini okumanın güçlüğüne değinerek, görüşmelerin sonucuna dair şu beklentisini paylaşıyor:
"Bir bakmışsınız bu görüşmelerde ele avuca gelir bir şey de çıkabilir, tam bir barış anlaşması olmasa bile kalıcı bir ateşkes çıkabilir. Bence iki taraf ve Batı da bunu ister. Çünkü savaşın uzaması herkesin devzavantajına.”
Tarafların bugüne kadar sürdürdükleri görüşmeler Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın verdiği bilgiye göre altı konu başlığında toplanıyor.
Bu konu başlıkları; Birincisi Ukrayna’nın tarafsızlığı yani NATO üyeliğinden vazgeçilmesi. İkincisi, Avusturya modeli bağlamında silahsızlanma ve karşılıklı güvenlik güvenceleri verilmesi. Üçüncüsü, Rus tarafının ‘Nazilikten arındırılma’ diye ifade ettiği süreç. Dördüncüsü, Rusçanın Ukrayna’da yaygın kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması.
Türk tarafına göre bu ilk dört maddede ilerleme kaydedilmiş durumda. Ancak Kalın “Tam mutabakat olduğunu veya bir anlaşmanın imzalanmak üzere olduğunu söylemek için erken” uyarısını da yapıyor.
Görüşmelerin kritik bölümünü beşinci ve altıncı maddeler oluşturuyor. Bunlar da yine Kalın’a göre Donbas ve Kırım’ın statüsü meselesi. Rus tarafının Kırım’ın ilhakının ve Donbas’taki iki sözde cumhuriyetin tanınması talepleri Ukrayna ve uluslararası topluluk açısından kabul edilebilir bulunmuyor.
Türkiye’nin beklentisi görüşmeler sürecinde ilk dört maddede bir noktaya gelinmesi ve anlaşma çıkması durumunda, Kırım ve ayrılıkçı bölgeler ile alakalı siyasi kararları vermek üzere iki liderin bir araya gelmesi. Ancak bunun için iki günlük sürenin yetmeyebileceği ve görüşmelerin başka turlarda devam edebileceği belirtiliyor.
Bu arada Ukrayna eskiden talep ettiği NATO üyeliği gibi bazı konularda geri adım atarken, güvenliğin kalıcı olması için de "bazı garantiler” talep ediyor.
Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy son yaptığı bir açıklamada, Türkiye'deki görüşmelerde egemenlik ve toprak bütünlüğü konusunda ısrarcı olmaya devam edeceklerini söyleyerek, etkin garantilerin sağlanmasının bir zorunluluk olduğunu kaydetmişti. Garantörlük için adı geçen ülkeler arasında Türkiye de zaman zaman telaffuz ediliyor.
Dış politika uzmanlarına göre Ukrayna’nın talep ettiği garantörlüğün nasıl olacağı henüz tam belli değil ancak görüşmelerin İstanbul’a taşınması bu ihtimal için zemin oluşturabilir.
Bayraklı, Türkiye’nin tek başına garantörlük işine gireceğini sanmadığını söyleyerek, başka Batılı müttefiklerle birlikte yapılacak bir garantörlüğün Türkiye’ye ciddi bir etkinlik kazandırabileceğini belirtiyor. Bayraklı, bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda Rusya’nın hem Karabağ hem de Ukrayna’da Türkiye’nin müdahilliğini kabul etmek zorunda kalmış olacağını söylüyor.
Oğuzlu da Türkiye için tek başına bir garantörlüğün kesinlikle söz konusu olmaması gerektiğini ifade ederek, herkesten önce asıl garantörün Rusya olması gerektiğini ancak Moskova’nın 1994’te verdiği garantiye bile uymadığını hatırlatıyor.
1994'te imzalanan Budapeşte Memorandumu ile Ukrayna elindeki nükleer silahlardan vazgeçmeyi kabul etmiş, bunun karşılığında Rusya, İngiltere ve Amerika garantör olmuştu.
Financial Times’ın son haberine göre Ukrayna tarafı NATO’nun 5. maddesine benzer bir şekilde Rusya, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, Çin, İtalya, Polonya, İsrail ve Türkiye gibi ülkelerden ortak güvenlik garantisi istiyor.