Cumhuriyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, ABD - Rusya gerginliğinde Türkiye'nin durumuna ilişkin olarak, "Ne Trump’ın ciddiyetsiz yaklaşımlarıyla romantik bir ‘rejim değişikliği’ sevdasına kapılmalı, ne de tamamen Rusya kampında yer almalı" dedi. Aydıntaşbaş, "Rusya’ya fazla yakınlaşmak, Türkiye’nin bu kaosta kaybolması anlamına gelir. Ağır bir ekonomik bedel ve sancılı bir kopuş yaşarız Batı’yla. Diğer yandan rejim değişikliğine oynamak ya da Rusya’ya kafa tutmak için de artık çok geç; belli ki ipleri fena kaptırmışız Moskova’ya..." yorumunda bulundu.
Aydıntaşbaş'ın "Üçüncü dünya savaşı çıkar mı?" başlığıyla yayımlanan (12 Nisan 2018) yazısı şöyle:
Suriye’deki kimyasal saldırı iddiasıyla başlayan krizin tırmandığı sıralarda, internet üzerinden ABD’de yayın yapan Amerikan kanallarını turladım. İstisnasız hepsinde birinci, ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik FBI soruşturmasıydı. Uzun uzadıya bu konuşuldu. Daha sonra Facebook CEO’su Mark Zuckerberg’in Senato’da verdiği ifade canlı yayımlandı. Suriye, en iyi ihtimalle üçüncü haberdi. Bunu bir yere not edin. Dün Donald Trump’ın Rusya’yı uyaran ve Suriye’ye füze gönderileceğini söyleyen sabah twi’tiyle Türk Lirası uzun süredir devam eden düşüşünü hızlandırdı. Sosyal medyada “Üçüncü dünya savaşı başlıyor” lafı dolanmaya başladı. Evet, global konjonktürün 1914’e giden sürece çok benzediğini ben de defalarca yazdım. Ancak Suriye’deki son olaya bakarak “savaş başlıyor” demek için henüz çok erken. ‘Normal koşullarda’ Suriye’de topyekûn bir savaş değil, kısıtlı süreli bir askeri restleşme ihtimali var. Neden mi? Ne ABD ne de Rusya sıcak savaş istiyor. Sıcak savaş yerine Suriye üzerinden kısa dönemli bir restleşme daha büyük olasılık gibi gözüküyor şu anda. Diplomasi kulislerinde beklenti, (biraz da içerideki FBI soruşturmasını unutturmak amacıyla) Rusya’ya sert görünmek isteyen ABD Başkanı’nın, geçen yıl olduğu gibi Suriye’de rejime ait askeri hedeflere ‘Tomahawk’ füzeleri yollayarak bir güç gösterisine gideceği yolunda. Ancak ‘normal koşullarda’ diyorum çünkü Donald Trump’ın sağı solu belli olmuyor. Savaş istemese de ergen halleriyle savaşa neden olabilir. ABD lideri açısından ne Suriye, ne de oradaki insani trajedinin bir önemi var. Daha geçen gün Suriye’den çıkmak istediğini belirtmiş, “Alsın Rusya ne yaparsa yapsın” demeye getirmişti. Bugün ise Rusya’yı tehdit ediyor. Trump’ın yapacağı, ABD kamuoyu ve dış dünya için bir hafta sürecek göstermelik bir ‘şov’ olacaktır. Burada bütün mesele, buna Rusya’nın nasıl cevap vereceği. Geçen yıl Suriye’nin kimyasal silah kullandığı iddiası karşısında Pentagon, rejime ait askeri üsleri ve hava sahalarını vurmuş, ancak bunu yapmadan 2 saat önce de nereleri vuracağını Rusya’ya bildirmişti. Ruslar durumdan hoşnut olmasa da çok önemsemedi. Ancak aradan geçen bir yılda çok şey değişti. İki ülke arasında soğuk savaş başladı. Dün görüştüğüm ve yakın zaman önce Moskova’da olan bir Rusya uzmanı, Kremlin’in olan biteni ‘Rusya’ya karşı bir hamle’ olarak yorumladığını söylüyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Ruslar, Esad rejiminin ara sıra klor gazı kullandığını kabul etmekle birlikte, bunun gündeme gelmesinin kasıtlı olduğunu düşünüyorlarmış. ABD’nin asıl hedefinin Rusya’yı yıpratma olduğunu düşünüyorlarmış. Başa dönelim. Trump Suriye’deki gidişatı değiştirmek değil, kısa dönemli ve göstermelik bir şov istiyor. Rusya ise bunu kendine karşı bir girişim olarak yorumluyor. Burada bölgesel çatışma riskini, Rusya’nın ABD’ye nasıl cevap vereceğiyle belirleyecek. Trump’ın beceriksizliği, diğer aktörlerin iyi niyetli olduğu anlamına gelmiyor. Rusya, ne pahasına olursa olsun Esad rejimini ayakta tutmaya çalışıyor; Esad rejimi ise kendi halkını düşman ve tehdit olarak görmeye devam ediyor. Bu sürecin içinde olan hiçbir ülke, gerçek anlamda Suriye halkını, oradan oraya bombalar arasında büyümek zorunda kalan çocukları düşünmüyor. Peki Türkiye ne yapmalı? Ne Trump’ın ciddiyetsiz yaklaşımlarıyla romantik bir ‘rejim değişikliği’ sevdasına kapılmalı, ne de tamamen Rusya kampında yer almalı. Türkiye, bu iki güç arasındaki mücadelede taraf olmamalı. Dışarıda durmalı. Rusya’ya fazla yakınlaşmak, Türkiye’nin bu kaosta kaybolması anlamına gelir. Ağır bir ekonomik bedel ve sancılı bir kopuş yaşarız Batı’yla. Diğer yandan rejim değişikliğine oynamak ya da Rusya’ya kafa tutmak için de artık çok geç; belli ki ipleri fena kaptırmışız Moskova’ya... En iyisi Ankara, bir kereliğine de olsa geri durmaya çalışsın. Onlar kendilerini kurtarırlar, siz arada kalırsınız.