Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasının ardından en çok üzülecek kesimin, referandumu bir inanç meselesine hâline getirenlerin olacağını savundu.
Sandıktan çıkacak sonucun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini iddia eden Karamollaoğlu, "Zaten iki sene sonra seçim yapılsa ve bu iktidar bugünkü haliyle iş başına gelse yine hiçbir şey değişmeyecek. Bunun için ben, bundan sonra Türkiye'de bu konuların bir istismar vesilesi olamayacağına inanıyorum" ifadesini kullandı.
Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan'ın, Temel Karamollaoğlu'nun açıklamalarına da yer verdiği yazısı şöyle:
Referandumda, siyasilerin artık bütün kozlarını ortaya süreceği son düzlüğe girildi. İktidar doğal tabanını kaybetmemek, milliyetçi muhafazakâr tabanı yanına çekebilmek için ataklarını son güne kadar sürdürecek. Fotoğraf siyaseti... Fotoğraflar üzerinden yapılan algı operasyonları... Bu referandumun ileride de çok tartışılacak konuları.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile uzun bir söyleşi yaptık. Partisinin tutumunu, anayasa değişikliğine neden "hayır" dediklerini sorduk. Temel Karamollaoğlu, "Dost acı söyler" dedi ve tüm sorularımıza büyük bir açıklıkla cevap verdi. Söyleşimizin en başında Karamollaoğlu'na iktidarın İslami söylemlerle yaptığı propaganda çalışmalarını örnekleyerek sordum. Temel Karamollaoğlu'nun YENİÇAĞ'a yaptığı çok çarpıcı açıklamaların başlıkları şöyle:
"Şimdi ben böyle şahsi meselelere pek girmek istemiyorum. Buraya girildiği zaman konu kayboluyor. Biz doğrudan doğruya bir şahsın izlediği politikadan çok tavır ile ilgili, yaşantısı ile ilgili konulara giriyoruz. Ancak ben genel manada şunu söylüyorum. Türkiye'de maalesef belli bir dönem geçirdik. Bu dönemde inançlı insanlara, hayatlarını kendi inançlarına göre tanzim etmek isteyen insanlara çok ciddi baskılar uygulandı. Yani, Allah taksiratını affetsin rahmetli Ecevit'in Merve Kavakçı Meclis'e geldiğinde, başörtüsüne karşı o Meclis'teki hırçın tavrını hiç unutmam. Başörtüsünü devlete başkaldırı olarak gördü. Bunun üzerine insanlar kendi inançlarına sahip çıkabilmek için birtakım çabalar içine girdiler. Bu da siyasette kullanıldı. Yani ben bunu sadece bir malzeme olarak demiyorum. Bunun üzerine basa basa söylemek istiyorum. İslamcı tabirini hiç beğenmem. Ben Müslümanım, İslamcı değilim. İslamcı tabiri dediğiniz zaman buradan bir hedefe ulaşabilmek için İslam'ı kullananlar diye anlarım, onun için İslamcı ile Müslüman birbirinden ayrılır. Müslüman İslamcı değildir Müslümandır.
Bir insan eğer hedefinde siyasi olarak, 'Ben Müslümanlar üzerinde bu baskıyı kaldıracağım, bunun için çaba sarf edeceğim' derse bu hakkıdır, makuldür. Bu, çünkü siyasetin içinde yaşanan bir hadisedir dışında değildir. Ama herhangi bir yerde konunun tamamen dışında kanaatime göre, eğer birileri çıkar da İslami değerleri kendi menfaatlerine alet etmeye kalkarlarsa bunun hiçbir zaman tasvip edemem.
Yani biz, tabiri caizse şöyle diyelim; ben bunu sayın Erdoğan için kesinlikle söylemiyorum ama siz bir araba alacaksanız, Müslümansınız bu arabayı al. Amerikan arabası mı olacak, Avrupa arabası mı olacak? Türkiye'de monte edilen bir araba mı olacak?.. Bunu getirip de böyle bir noktaya bağlamak doğru olmaz. Ancak birisi arabasını satacak yeşile boyamış. Bak gel bu arabayı al, bir de yeşile boyadım derse bir insanın inancını bir alış verişe vesile kılmaya kalkarsa ona rıza göstermem. Ancak özellikle son zamanlarda çıkan konularda bunun istismar edilmesine gönlüm razı olmaz. İki taraf için de söylüyorum. Yani sayın Erdoğan'ın torununa, çocuklarına da İslam'ı anlatması öğretmesi gayet tabii bir şeydir. Ama bu kameralar vasıtasıyla yansıtıldığında insanların zihninde ister istemez bir başka hususlar gündeme geliyor. Onu da gündeme getirmek istemem. Doğru bulmuyorum bu konunun istismar edilmesini.
Bunu özellikle şunun için söylüyorum. Bugün adeta referandumu bir inanç meselesi halinde takdim edilmeye kılıyor belli çevreler. Bunu doğru bulmuyorum. Yani 'evet' veren Müslüman 'hayır' veren inkarcı... Yok ya öyle bir şey yok. Biz sadece bir noktada bir sistemi konuşuyoruz. Buradaki tercihi getirip de başka bir noktaya bağlamak doğru olmaz. Ancak istismar hoş olmayan bir şeydir. Ve bizim inancımız bize istismarı yasaklar. Çünkü gösterişte riya vardır. Onun için biz kimseyi itham edemeyiz. Ama hiç bir zaman da inancımızla ilgili bir konuyu istismar vesilesi yapmayız yapmamalıyız."
--"Hayır çıkarsa başörtüsü ve İmam Hatip gibi kazanımlar kaybolacak "iddiaları...
"Onu da ısrarla şahsen dile getirmeye ihtiyaç olarak görüyorum. Çünkü, evet de çıksa hayır da çıksa yarın bir şey değişmeyecek. Zaten aynı iktidar var. Yalnız burada bu işin üzerinde çok böyle hassasiyetle duranlar, kampanyalar yapanlar bunu bir inanç meselesi haline getirenler en çok onlar üzülecek. Aslında hiçbir şey değişmeyecek. Zaten 2 sene sonra seçim yapılsa ve bu iktidar bugünkü haliyle iş başına gelse yine hiçbir şey değişmeyecek. Bunun için ben, bundan sonra Türkiye'de bu konuların bir istismar vesilesi olamayacağına inanıyorum. Bu noktada bizim geldiğimiz bir takım kazançlar var, biz bunu açıkça söylüyoruz; yani AK Parti iktidarının bu problemleri çözmüş olmasını önemsiyoruz ve bundan dolayı da müteşekkiriz. Ama bir ülke yönetilirken sadece bir noktanın üzerinde durulmuyor. Diğer siyasi hataları bununla telafi etmeye kalkarsanız bu olmaz. Ben başörtüsünü hallettim, dış politikada çok yanlış kararlar aldım ama bu buna değer... Yok arkadaş değmez. Bu başka bir iş, öbürü başka bir iş. Ekonomide felakete doğru gidiyoruz. Israrla söylüyoruz. Yani efendim ben bu problemleri çözdüm öbürünü de çözeriz zaman içinde, şimdilik bunu başaramadık veya bu kadar başarı şimdilik yeter daha ne istiyorsunuz diye takdim ederlerse... Onu da hiç bir zaman kabul edemeyiz.
Siyasi tercihler elbette bizim inancımız istikametinde şekillenmeli ben ona inanıyorum Yani nedir bu şekillenme?.. Bizim temel değerlerimiz var. O temel değerlerin başına gelen adalettir. Adalet ortadan kalkar ben ondan sonra diğer temel değerleri hallederim derseniz, hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü adalet mülkün temelidir." (Yarın devam edeceğim.)