Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, OHAL kapsamında ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ilgili eleştirilerinin ardından AKP’den sert tepki gören 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili olarak, “Geçmişte bu görevi yürüten bir cumhurbaşkanının iki kelimesine tahammül edilmezse Türkiye yönetilemez” yorumunda bulundu.
Yerel mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu yazarlar Mehmet Altan ve Şahin Alpay’la ilgili ‘hak ihlali’ gerekçesiyle verdiği tahliye kararına direnmesinin 'Türkiye’de hukukun kalmadığının' son göstergesi olduğunu ifade eden Karamollaoğlu, ülkede yargıya güvensizliğin yüzde 85’e çıkmasına dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi kararlarına cumhurbaşkanı, hükümet ve Meclis’in de uyması gerektiğini belirten Saadet Partisi lideri, AYM’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili tavır alamamasını da, ‘kararlarının uygulanmayacağını öngörmesine’ bağladı. Karamollaoğlu, alt mahkemelerin AYM kararlarına direnmesiyle ilgili olarak, “Hukukun bittiği nokta. Hukuk artık işlemez noktaya gelmiştir, bütün umutlar bitti” diye konuştu.
Türkiye’nin Orta Doğu konusunda başta Rusya ve İran olmak üzere taraf ülkelerle ortak bir strateji geliştirmesi gerektiğini kaydeden Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta duyurduğu Afrin operasyonuyla ilgili olarak da, "Girmekle ne olacak, karar verirsiniz girersiniz. Ama girdikten sonra nasıl çıkacaksınız?” yorumunda bulundu. Türkiye’nin IŞİD’e yönelik olarak başlattığı Fırat Kalkanı operasyonunda bile ilerlemenin haftalar aldığını hatırlatan Karamollaoğu, Afrin’le ilgili olarak 'oradaki güçleri destekleyen bir yerel halka karşı mücadele vermenin' problemi çözmeyeceğini ifade etti.
Suriye’de her halükarda ateşkes ilan edilmesi gerektiğini savunan Karamollaoğlu, Türkiye’nin 'PKK’nın uzantısı’ olarak terör örgütü olarak kabul ettiği PYD’yle de görüşülmesi gerektiğini kaydetti. Karamollaoğlu, "PYD/YPG’e de bu yaptığının yanlış olduğunu, kendi davasına değil ABD’ye hizmet ettiğini ona da git anlat; ben olsam görüşürdüm” dedi.
İstanbul'daki bir otelde gerçekleştirilen 'Ulusal Basın Buluşması'nda konuşan Karamollaoğlu, sık sık Türkiye'de hukukun üstünlüğü ilkesinin çiğnendiğine dikkat çekerek, ülkede adaletin kalmamasına vurgu yaptı.
AKP ve MHP arasındaki ittifakı da değerlendiren Karamollaoğlu, bu işbirliğinin adına ‘milli ve yerli’ denmesinin diğer tarafın bu özelliklere sahip olmadığı anlamına gelmeyeceğinin altını çizdi. ‘İktidar sarhoşluğu’ yaşadığı ve ‘iktidarda kalma ısrarı’ taşıdığını belirttiği AKP’nin, karşısında olumlu bir hava istemediği için Saadet Partisi ile CHP arasındaki görüşmelerden rahatsız olduğunu belirten Karamollaoğlu, Türkiye’deki kutuplaşmayı artırması sebebiyle ‘ittifak’ kavramından uzak durduklarını ve herkesin konuşabileceği, istişare edebileceği bir platform üzerinde durduklarını ifade etti. AKP içinde de ‘düşündüklerini dile getirmekten kaçınan ciddi bir kesim’ olduğunu kaydeden Karamollaoğlu, bu kişilerin de tanımlanan platformda kendilerini ifade edebileceklerini belirtti. AKP içerisinde çok kişinin kendisine gelerek, “İşler iyi gitmiyor, kötü durumdayız” dediğini ifade eden Karamollaoğlu, Saadet Partisi’nin cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi birçok odakla bu konuda görüşmeler yaptığını sözlerine ekledi.
Saadet Partisi’nin cumhurbaşkanlığı adayı olabileceğine dair adı geçen eski Cumhurbaşkanı Gül’ün adaylığının mümkün olduğunu belirten Karamollaoğlu, adaylık için CHP, MHP, HDP ve AKP tabanından da oy alabilecek bir isim belirlenmesi gerektiğini ve bu ismin ikinci tura kalmadan galibiyet kazanmasının amaçlandığını ifade etti. Karamollaoğlu, Gül’ün adaylığı konusundaki iddialarla ilgili olarak, “Kıymetli bir arkadaşımız, tabii ki aday olabilir. Kendisi diyebilir, demesi de lazım. Öte yandan da belirttiğim gibi CHP, MHP, HDP ve AKP tabanlarından oy alabileceği yönünde de kanaat oluşması lazım" dedi.
Saadet Partisi'nin cumhurbaşkanlığı için aday çıkaracağı açıklamasının ardından partisinin seçimlerin ikinci tura kalması durumunda herhangi bir adaya destek verip vermeyeceği yönündeki soruyu yanıtlayan Karamollaoğlu, "Öyle bir aday çıkaracağız ki, tüm partilerin tabanından oy olacak. 5-6 kişi kamuoyu yoklamasıyla belirlenmeli. 3-5 ay geçsin, kamuoyu yoklamalarına başlayacağız. Seçimler ikinci tura kalmayacak gibi duruyor. Çıkayacak adaya bağlı. Öyle olmalı ki, birinci turda bile netice alacak bir aday çıkarabilir" diye konuştu.
AKP'nin kurucu ilkelerinden saptığını ve demokrasi, insan hakları talebiyle girilen Avrupa Birliği yolunun gelen eleştiriler üzerine "Başınıza çalın noktasına" geldiğini kaydeden Saadet Partisi lideri, "Bugün iktidarda bulunan kişiler bizim arkadaşımız yav. Biz geçmişte bu arkadaşlarımızla 30 yıl birlikte mücadele ettik. Şimdi birden bire ne oldu da bu kadar değişildi. İlk başlangıçta ben hiçbir zaman tasvip etmedim ama en azından bazı şeyler söylüyorlardı. Ortak akıldan, bir konu olduğunda istişare edilmesi gerektiğinden, insan hakları, hukukun üstün tutulmasından bahsediliyordu. Bunların hiçbir tanesi artık gündemde değil. Avrupa’daki insan hakları ve hukukun üstünlüğü prensibini kazanalım diye bu arkadaşların AB’ye razı olduğunu anlıyorum ama şimdi oradan bununla ilgili 2 tane tehdit gelince, 'Alın başınıza çalın' diyorlar. Esas kendilerinin başlangıçta talep ettikleri hususlar şimdi karşıdan geliyor, “Yok diyorlar bu sefer”. Anlamak mümkün değil ama bu memleket bizim. Birileri gidişatla ilgili endişeyi dile getirmek mecburiyetinde. Dinlenir dinlenmez… Ama en azından tarihe not düşülür, çünkü bu böyle gitmez. Mümkün değil. Bugün bu milletin içinde ciddi endişeler vardır. Ne demek adalete güvensizlik yüzde 85’e çıktı, adalet yok demek" yorumunda bulundu.
Başkanlık sisteminin şu anda Türkiye'de fiili olarak yürürlükte olduğunu savunan Karamollaoğlu, şunları söyledi: "Meclis tamamen devre dışı Cumhurbaşkanı kararnameleriyle Türkiye yönetiliyor. Kimsenin de, ne başbakanın ne bakanların esamesi bile -kusura bakmasınlar- okunmuyor. Biz fiilen başkanlık sistemiyle yönetiliyoruz şu anda. Başkanlık sistemiyle ilgili de kimsenin onun aldığı kararlar, çıkardığı KHK’larla ilgili hiçbir fikri beyan etmemesi lazım. Ederseniz hapı yuttunuz."
Suriye’de her halükarda ateşkes ilan edilmesi gerektiğini ifade eden Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta duyurduğu, Milli Güvenlik Konseyi toplantısında da ‘derhal ve kararlılıkla’ adım atılacağı yönünde karar alınan Afrin operasyonuyla ilgili de, “Irak gitti, Suriye gitti; sıra İran’la Türkiye’ye geldi. İşte Afrin’e girelim mi, Münbiç’e girdik şu oldu, kuzeyde koridor oluşmasına fırsat vermeyiz gibi açıklamalarla, sadece gündelik hadiselerle uğraşıyoruz. Girmekle ne olacak, karar verirsiniz girersiniz. Ama girdikten sonra nasıl çıkacaksınız? Herkes bunu düşünüyor. O kadar kolay mı? Bu bölgede bulunan ülkelerin her halükarda, Türkiye, İran ve hatt Pakistan, Rusya ve Katar’ın mutlaka belli bir strateji belirlemeleri ve bunu da biraz genişletmeleri gerekiyor. Ama bu ülkelerin bir araya gelememesi için birtakım senaryolar var. Bu noktada da İran ve Rusya’nın eğer rejim güçleri birtakım katliamlara giriyorsa, onları da mutlaka durdurmaları gerekir” diye konuştu.
Karamollaoğlu'nun konuşmasının satır başları şöyle:
-(Abdullah Gül) Eski bir Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yapmış, AK Parti’nin kurucularından birisi kanun hükmündeki kararnameyle ilgili bir konuda basit bir tereddüt var, düzeltilmesi gerekir demiş. Faydalı olur demiş, düzeltilmesi gerekir de dememiş. Muğlaklık var demiş ve Türkiye bununla çalkalandı. Neredeyse linç ediliyordu, hainliği kalmadı. E peki biz ne yapacağız şimdi geçmişte bu görevi yürüten bir cumhurbaşkanının iki kelimesine tahammül edilemezse Türkiye yönetilemez.
-(Yerel mahkemelerin AYM'nin Altan ve Alpay'la ilgili tahliye kararına direnmesi) Anayasa en üst mercidir. AYM’nin verdiği kararlara itiraz da edilemez, uygulanmak mecburiyetindir. Cumhurbaşkanı dahil, hükümet dahil, meclis dahil.. Bütün yargı organları AYM’nin aldığı karara uymak mecburiyetindedir, Anayasa emridir. Eğer bir yerel mahkeme, ‘AYM’nin aldığı kararı ben uygulamıyorum, ısrar ediyorum' der; hükümet yetkilileri de tehdit eder mahiyette konuşursa, zaten bize göre hukuk artık işlemez noktaya gelmişti de, şimdi bütün ümitler bitmiştir. Çünkü Türkiye’de bugünkü hükümetin getirdiği bir halk ortadan kalktı. AYM’nin aldığı kararlara mahkemeler uymuyor, bunun için de toplumun yüzde 85’i de adalete güvenmiyor. Bu konuda insanların sessiz kalmasını, başka yargı organlarının, hükümetin, meclisin, devlet yetkililerinin sessiz kalmasını havsalam almıyor. Belki işlerine geliyor ama hakikaten anlaşılması mümkün olmayan bir hava meydana getirdi.
Zaten KHK’lar ve OHAL’in uzaması işaretini veriyordu. Ama ben bir yerel mahkemenin böyle bir tavır sergileyebileceğine binde bir tavır vermiyordum. AYM olsa olsa ya ben bu konuda yetkim yok, OHAL’deyiz diyebilir diye düşünüp tenkit ediyordum. AYM hukukun üstünlüğünü gündemde tutabilmek için bir şeyler yapmalı diyordum ama anladım ki onların da böyle bir yetkisi yokmuş. Nereye gidilecek şimdi?
KHK’ların çıktıktan hemen sonra Meclis’e arz edilmesi gerekiyor. Göndermiyorlar. ‘Göndermiyorum' diyor. Meclis’te müzakeresi yapılamıyor. OHAL’le ilgili olmayan bir sürü kanun OHAL kararlarıyla, KHK’larla halledilmeye çalışılıyor. Kimse müdahale etmiyor. Benim kanaatim AYM’nin böyle bir durumda, ‘Hop’ demesi, ‘Durun’ demesi yönündeydi. Demek ki kendi verdiği kararın uygulanamayacağını görüyordu ki oradaki üyeler, böyle bir konuya teşebbüs etmediler. Bu, sözün bittiği yerdir. Türkiye’de artık hukuk yok, bunu herkes bilsin. Kim ne derse desin hukuk yok. Tek kişi kararları verecek, kanunları çıkaracak, anayasayı dinlemeyecek, ihlalleri meşru görecekse bu iş bitti. Ciddi manada endişeliyim. Ferdi hukuk çiğnenirse, tek tek herkes elimine edilir.
Adalet sarayları inşa ediyoruz, sanki adalet sarayı inşa edilince sanki adalet yerine gelecek gibi. Adalet saraylarında arandığı zaman adaleti bulmak mümkün olmaz.
-(Suriye) Orta Doğu’daki hareketle ilgili kapsamlı bir strateji belirlenmezse, sadece mevzi olarak bir yere girip çıkmanın problemi çözmeyeceği kanaatindeyim. Biz girersek, eğer oradaki bazı yerel güçlerle karşı karşıya gelip ilerleme imkanımız olursa ve ABD razı değilse, karşısınız ABD askeri olur. Sadece kendileri değil, yerel güçlere de üniforma giydirirler, bayrak çekerler, karşımıza gelirler. Afrin’e girdik, çıktık, bunların hepsi mevzi kararlar. Bu Suriye problemini çözecek mi? Kuzeyde bir koridor kurulmasını engellemek bütün derdimiz. Eğer karar verdilerse, bu kadar silahı yığdılarsa, biz 20 km girsek buna müsade etmezler, 10 kilometre girdik mi, 11. kilometrede hattı çekerler. Hükümetin bu noktadaki tavrının kapsamlı olmadığı kanaatindeyim. Genelkurmay bu konuda çok daha makul kararlar alır kanaatindeyim. Çünkü kendi gücünü de, karşı tarafın gücünü de, oradaki kaos ortamını da biliyor. Biz bunları denedik o bölgede, kaç günde geçtik. Üstelik IŞİD’e karşı mücadele verirken… Şimdi IŞİD’e karşı değil, orada tam tersi oradaki güçleri destekleyen bir yerel halka karşı mücadele vermiş olacağız. Bu yaklaşımın oradaki problemi çözmeyeceği kanaatindeyim.
-(PYD) Herkesle görüşmek mecburiyeti var. Siz bir yerde harp olsa, bittiği zaman kim kimle konuşuyor? Birbirlerini öldürmüş, canını yakmış adamlar bir araya geliyor, sonunda kazananın dediği oluyor. Ama oturup konuşuluyor. Konuşmadan problemi çözemeyiz ki, yani hep silah çekerek mi çözeceğiz. PYD/YPG’e de bu yaptığının yanlış olduğunu, kendi davasına değil ABD’ye hizmet ettiğini ona da git anlat. Ben anlatırdım şahsen, anlatmaya çalışırdım. Faydası olur mu ayrı bir konu ama taraflarla söz düellosuna gireceğimize, silahlarla birbirimizi katledeceğimize konuşmak daha önemli.