5-12 Eylül tarihlerindeki sokağa çıkma yasağında 20 sivilin hayatını kaybettiği Şırnak'ın Cizre ilçesine giden Saadet Partisi heyeti rapor hazırladı. Raporda, "Ne olursa olsun, çözüm süreci sürdürülmeli, ancak bunun muhtevası, yöntemi ve metodu değiştirilmelidir. Bölgede sadece bir grup ya da siyasi oluşum değil, bütün kesimler bu sürece dahil edilmelidir" denildi.
Genel Başkan Mustafa Kamalak'ın başkanlığında ilçeye giden heyetin raporunda "Vatandaşlar arasında en güçlü bağın dindarlık olmasından ötürü İslam faktörünün göz ardı edilemeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle İslam kardeşliği vurgusu samimi olarak ifade edilmelidir" ifadelerine yer verildi.
Milli Gazete'de yer alan habere göre, Saadet Partisi'nin Cizre raporu şöyle:
Acilen TBMM bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulmalı, iddialar objektif bir şekilde araştırılmalıdır.
Devlet ne olursa olsun hukuktan ve meşru zeminden ayrılmamalıdır.
Otuz yılı aşkın terörle mücadele tecrübesine karşın halen silahlı mücadelenin baskı unsuru olarak kullanılması sorunu çözmemekte, daha da karmaşıklaştırmaktadır. Silahlı mücadele elbette olacaktır, ancak meselenin çözümü için siyasal-sosyo-kültürel ve ekonomik adımların da atılması gerekmektedir.
Siyasetin acilen dilini düzeltmesi ve kutuplaşmadan vazgeçmesi gerekmektedir.
Vatandaşlar arasında en güçlü bağın dindarlık olmasından ötürü İslam faktörünün göz ardı edilemeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle İslam kardeşliği vurgusu samimi olarak ifade edilmelidir.
Hızlı ve planlı kalkınma için, serbest piyasa anlayışı yerine, geçici süreyle yatırımları kamu üstlenmelidir. Devletin riske girmediği bir yerde özel sektörün riske girmesini beklemek ancak zaman kaybına neden olmaktadır. Bu ise terörün gelişimine zemin hazırlamaktadır.
Ne olursa olsun, çözüm süreci sürdürülmeli, ancak bunun muhtevası, yöntemi ve metodu değiştirilmelidir. Bölgede sadece bir grup ya da siyasi oluşum değil, bütün kesimler bu sürece dahil edilmelidir.
1. Özellikle Cudi ve Nur mahallelerinde, emniyet güçlerinin sokaklara girmesini engellemek için kurulan, hendek ve barikatların çokluğu göze çarpmaktadır.
2. Bunların kapatılması için ilan edilen sokağa çıkma yasağının yararlı olmadığı net olarak görülmektedir. Nitekim yaklaşık iki aydır var olan hendeklerin sokağa çıkma yasağından sonra daha da arttığı dile getirilmektedir.
3. Temaslarda görüşülen Cizrelilerin tamamına yakını iki mahallede var olan hendeklerin kapatılması için 150 bin nüfusa sahip tüm ilçede sokağa çıkma yasağı uygulamasının olayları tırmandırdığına ve korku ortamının oluşmasına neden olduğuna vurgu yapmaktadır.
4. Hendeklerle kapatılan sokaklarda emniyet güçleri ile PKK arasında çatışmaların yaşandığı net olarak görülmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla hendekleri kapatmak için mahalleye giden emniyet güçlerine PKK’lılarca ateş edilmiştir.
5. Dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının ardından İçişleri Bakası Sayın Selami Altınok’un 40-42 civarında teröristin etkisiz hale getirildiği yönündeki açıklamasına karşılık hiçbir terörist cenazesinin ele geçmemiş olması şüphelerin oluşmasına neden olmaktadır.
6. Bu durum PKK ile emniyet güçleri arasında yaşanan çatışma ortamında sivillerin zarar gördüğü, halkın iki ateş arasında kaldığı izlenimini uyandırmaktadır.
7. Sokağa çıkma yasağı sürecinde bilgilendirmelerin şeffaf yapılmaması da bu şüpheleri güçlendirmektedir. Olaylarla ilgili taraflarca verilen bilgilerin yanlı olması sağlıklı bilgi alınmasına engel olmaktadır.
8. Çatışmalar sırasında İngiliz ve Fransız uyruklu kişilerin polisle çatıştığı iddiaları dillendirilmektedir. Terörün sahip olduğu uluslararası destek düşünüldüğünde bu iddianın araştırılmasının ve ortaya çıkarılmasının gerekliliği görülmektedir.
9. Cizre’de mevcut durum sakin görülmekle birlikte gergin bir ortamın varlığı dikkat çekmektedir. Bu durum, tüm bölgede olduğu gibi, Cizre’de de ticari hayatın bitme noktasına gelmesine neden olmaktadır.
10. Ziyaret esnasında görüşülen tüm vatandaşların çatışma ortamından aşırı derecede bunaldığı ve çıkış yolu aradığı görülmektedir. Vatandaşlar PKK’nın sokaklarda açtığı hendek ve barikatlardan aşırı derecede rahatsız olmakla birlikte, güvenlikçi politikalar nedeniyle, faili meçhul hadiselerin yaşanmasından endişe ettiğinden tepkisini ortaya koyamamaktadır.
11. Çözüm sürecine tekrar dönülmesi hususu vatandaşların ortak talebi olarak öne çıkmaktadır.
12. Olayların yoğun yaşandığı mahallelerin 1990’lı yıllarda yaşanan köy boşaltmalarından sonra göç ile oluşan mahalleler olduğu göze çarpmaktadır. Bu durum meselenin sosyo-ekonomik boyutuna çok daha önem verilmesi zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
13. Nüfusunun çok önemli bir kısmı genç olmasına karşın işsizlik oranlarının çok yüksek olması, üretime yönelik kamu yatırımlarının halen olmayışı önemli eksiklikler olarak görülmektedir.
14. Genelde bölge halkında özelde ise Cizre’deki vatandaşlarımızda devlete karşı güven duyma sorunu göze çarpmaktadır. Devlet kurumlarının benzeri süreçlerde şeffaflığı tercih etmemesi ve korumacı bir tavra bürünmesi güvensizliği daha da körüklemektedir.
15. Gerek iktidar partisi Ak Parti’nin gerekse muhalefet partileri CHP, MHP ve HDP’nin kullandıkları çatışmacı dil vatandaşlar arasında huzursuzluklar çıkmasına zemin oluşturmaktadır.
16. 07 Haziran seçimleri sonrası devletin bölgede yeniden güvenlikçi politikalara dönmesi siyaset kurumuna olan güveni de sarsmaktadır. Vatandaşların çözüm adresi olarak siyasetten ümidini kesmesine neden olmaktadır.
17. Yapılan taziye ziyaretlerinde ve diğer görüşmelerde Cizreli vatandaşların dindar kimliğini halen en güçlü değer olarak taşıdığı görülmektedir.
SONUÇ
Türkiye, adına ister Kürt sorunu diyelim isterse terör sorunu diyelim, tabularını yıkmalı ve bu sorunla yüzleşmelidir. Aksi durumda muhataplarının her geçen gün sosyolojik tabanını genişletmesi süreci devam edecek ve mesele çok daha içinden çıkılmaz hale gelecektir. İleri yaş kuşağına karşın özellikle genç kuşağın (10-40 yaş arası) devlet ve Türkiye toplumu ile ilgili bağlarının zayıfladığının fark edilmesi gerekmektedir. Ülke bölünmesin diyenlerin duygusal bölünmelere engel olması gerekmektedir. Bu düşüncelerle gerçekleştirilen Diyarbakır ve Cizre ziyaretlerimiz bölge halkının da tıpkı Saadet Partisi gibi düşündüğünü gözler önüne sermiştir. Heyetimize yakın ilgi gösteren vatandaşlarımız barış ve kardeşlik ortamının acilen tesis edilmesini beklemektedir. Ziyaretlerimiz esnasında fark ettiğimiz iki temel durum bulunmaktadır. Bunlardan birincisi bölgenin çok gergin ve endişeli olduğudur, ikincisi ise acilen normalleşmeyi istediğidir. Bölge halkı siyasi tercihini HDP’den yana kullandığı için yaşananlardan rahatsızlık duymuyor düşüncesi aldatıcı olacaktır. Aynı şekilde bölge halkı Türkiye’den ayrılmak gibi bir düşünceye de sahip değildir. Ancak bölge halkı devletin kurumlarına da güven duyamamaktadır. Bölgede devamlı surette çatışmacı bir süreç takip edildiği için vatandaşın gerçek anlamda duygularının görülmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle bölgede sağduyu sahibi, uzlaştırıcı bir siyasi anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır.
*Acilen TBMM bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulmalı, iddialar objektif bir şekilde araştırılmalıdır.
*Devlet ne olursa olsun hukuktan ve meşru zeminden ayrılmamalıdır.
*Otuz yılı aşkın terörle mücadele tecrübesine karşın halen silahlı mücadelenin baskı unsuru olarak kullanılması sorunu çözmemekte, daha da karmaşıklaştırmaktadır. Silahlı mücadele elbette olacaktır, ancak meselenin çözümü için siyasal, sosyo-kültürel ve ekonomik adımların da atılması gerekmektedir.
*Siyasetin acilen dilini düzeltmesi ve kutuplaşmadan vazgeçmesi gerekmektedir.
*Vatandaşlar arasında en güçlü bağın dindarlık olmasından ötürü İslam faktörünün göz ardı edilemeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle İslam kardeşliği vurgusu samimi olarak ifade edilmelidir.
*Hızlı ve planlı kalkınma için, serbest piyasa anlayışı yerine, geçici süreyle yatırımları kamu üstlenmelidir. Devletin riske girmediği bir yerde özel sektörün riske girmesini beklemek ancak zaman kaybına neden olmaktadır. Bu ise terörün gelişimine zemin hazırlamaktadır.
*Ne olursa olsun, çözüm süreci sürdürülmeli, ancak bunun muhtevası, yöntemi ve metodu değiştirilmelidir. Bölgede sadece bir grup veya siyasi oluşum değil, bütün kesimler bu sürece dâhil edilmelidir.