Sabah yazarı Ferhat Ünlü, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası AKP hükümeti tarafından "paralel yapı" olarak nitelenen ve savcılığın "Gülen örgütü" adı altında soruşturma başlattığı Gülen cemaatiyle ilgili "Emniyet Gülen örgütünün 'terör örgütü' olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş" iddiasında bulundu. "Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek" diyen Ünlü, "Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor" ifadesğiniş
Ünlü'nün Sabah'ta "Devletin gizli Gülen raporu" başlığıyla yayımlanan (19 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Devletin polisiye ya da istihbari konseptiyle yargı kararlarının kusursuz biçimde örtüştüğü rejimlerde jüristokrasi (yargıçlar, savcılar rejimi) gölgesi her zaman daha belirgindir. Türkiye'de 2007-2012 arasında olduğu gibi polis fezlekelerinin iddianamelere, iddianamelerin de yargı kararlarına dönüştüğü bir sistemdir bu. Bugün aynı şeyi gözlemlemiyoruz. Öyle ki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne, nam-ı diğer Kırmızı Kitap'a terör örgütü ve ulusal güvenliğe tehdit içeren paralel yapılanma olarak giren Gülen Örgütü'yle ilgili yargı kararları Kırmızı Kitap'taki bu yaklaşımı yansıtmıyor. Bunun son örneğini böcek davasının gerekçeli kararında gördük. Kararda özetle örgütün casusluk suçlarının ispatlanamadığı belirtiliyor. Gülenist jüristokrasi rejiminde yaşamaya devam ediyor olsaydık cemaatçiler, muhalifleriyle ilgili bu tür kararlar vermez, bilakis delil yoksa sahtesini üretip iddiayı karara dönüştürmeye çalışırlardı. Nitekim öyle yaptılar yakın geçmişte. Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de flaş kısımları 1 Temmuz'da SABAH Gazetesi'nde manşetten yayınlanmış, ancak detayları pek bilinmeyen Emniyet'in FETÖ Raporu'ndan yerimiz elverdiği ölçüde bölümler paylaşacağız. Bu rapordaki bilgi ve kanaatlerin ne kadarının yargı kararına dönüştüğünü ise davaların sonuçlanmasından sonra hep birlikte göreceğiz. Raporu detaylı okuyunca örgüt yapılanmasının devlet raporlarındaki görünümü ile bu örgüte ilişkin yargı kararlarındaki görünümü arasındaki çelişki görülüyor. Bunun en önemli sebebi, örgüte atfedilen casusluk gibi suçların, istihbari açıdan doğru olmasına rağmen hukuken ispatlanmasının güç olması.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan gizli ibareli 4 Mart 2015 tarihli raporda Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya'nın imzası bulunuyor. Rapor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 2014/109321 sayılı soruşturma kapsamında Emniyet'ten bilgi istemesi üzerine gönderilmiş. Özetle Gülen Örgütü'nün 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, yani bir terör örgütü olup olmadığı soruluyor Emniyet'ten. Emniyet de 52 sayfalık raporun Netice ve Kanaat bölümünde örgütün devletin varlığını tehlikeye düşürmek amacıyla kurulduğunu ve bu yönüyle 3713 sayılı kanun kapsamında terör örgütü olarak nitelendirilebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte cebir ve şiddet unsurunun, raporun gönderildiği başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda delillerle desteklenmesi halinde terör örgütü niteliklerinin tamamlanacağı görüşü de eklenmiş. Yani Emniyet de topu en kritik noktada yargıya atıyor. Raporun bir yerinde, "Özellikle 1990'lı yılların başından itibaren yurtdışına açılmaya başlayan yapı, zaman içerisinde hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale gelmiştir" cümlesi var. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) eski Müsteşarı Şenkal Atasagun'un da istihbarat raporlarına dayanarak benzer görüşler ileri sürdüğünü 9 Kasım 2014 tarihinde bu köşede yazmıştık. Ama önemli olan, istihbari tespit ve bulguları hukuki delillere dönüştürebilmek. Raporda -detayları yazının uzun versiyonunda okuyabilirsiniz- Paralel Devlet Yapılanması'nın örgütlenme modeli, Skype, WhatsApp kullanmadan pelür kağıdı ve canlı kurye ile haberleşmeye kadar çeşitlilik arzeden gizli haberleşme metotları, istihbarat ağı, arşivi ve yabancı gizli servislerle ilişkisine dair bilgiler var. Paralel Devletle Mücadele konusundaki yanlışlık ve eksikliklerin izinin, devletin bu tür raporları ile yargı kararları arasındaki farklılıklarda sürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet, bu mücadeleyi kendisi açısından varoluşsal bir savaş olarak görüyorsa (ki haklı olarak öyle görüyor) ilgililer nüanslara yoğunlaşmalı. Malum, şeytan ayrıntıda gizlidir.