MİT Müsteşarı Hakan Fidan v 4 teşkilat görevlisini 7 Şubat 2012’de KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağıran savcıların, “MİT mensuplarını KCK'nın içine sızma görüntüsü altında örgüt adına faaliyette bulunduğu” suçlamasında bulunduğu öne sürüldü.
Dershane tartışmalarıyla gün yüzüne çıkan ve 17 Aralık süreciyle tırmanan AKP Gülen cemaati gerilimi, "Hakan Fidan krizinin" yaşandığı dönemde de yükselmişti.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 teşkilat görevlisi, KCK soruşturması kapsamında şüpheli sıfatıyla ifade vermek üzere mahkemeye çağrılmıştı.
MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması hükümete yönelik bir adım olarak değerlendirilmiş, bunun üzerine Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesinde değişiklik yapılarak MİT mensuplarının veya özel bir görevi ifa etmek üzere Başbakan tarafından görevlendirilen kişilerin, görevin niteliğinden doğan ve görevi ifa sırasında işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle haklarında soruşturma yapılması başbakanın iznine bağlanmıştı.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde bugün yer alan bir haberde, “Hakan Fidan krizinde” MİT Müsteşarı’na yöneltilen suçlamayla ilgili çarpıcı bir iddiaya yer verildi.
Sabah gazetesinde yer alan, “MİT karargâhını polis ablukaya aldı” başlıklı haber şöyle:
Müsteşar Fidan ve 4 MİT görevlisi için "gözaltı kararı" çıkartan savcılar, İstanbul'daki Bölge Başkanlığı'na polisi gönderdi. MİT de buna karşı Ankara'daki merkezini görevlilerce korumaya aldı. Başbakan Erdoğan ise ikinci ameliyatını erteleyip devletteki krizi bizzat yönetti.
Ankara, akşam saatlerinde çalan telefonla uzun bir gece yaşayacaktı. 7 Şubat 2012'de saatler 17.00'yi gösterdiğinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın özel telefonunun diğer ucunda Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya vardı. Savcı, Fidan'ı makamında ifadeye davet ediyordu. Sonra listedeki 4 isim de ardı ardına arandı. MİT görevlilerine, "İfadeye gelmezseniz kolluk kuvveti göndereceğiz!" deniyordu. İfade talimatının zamanlaması da manidardı. Başbakan Erdoğan 26 Kasım 2011'de sindirim sistemi ameliyatı olmuş şubat ayı başında "tamamlayıcı ikinci ameliyat" planlanmıştı. MİT'le ilgili sarsıcı gelişme karşısında Başbakan Erdoğan, ikinci ameliyatın tarihini erteledi ve krizi bizzat yönetti.
Savcıların ifade talebi MİT Kanunu'na aykırıydı. Bu yüzden durumun savcılara anlatılmasına karar verildi. Nitekim, ilk günün şoku atlatıldıktan sonra 8 Şubat günü MİT Hukuk Müşavirliği İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'na başvurarak MİT Kanunu'ndaki özel hükümleri hatırlattı. Kanun, böyle bir operasyonun gerçekleştirilemeyeceğini ve Başbakan'dan izin alınması gerektiğini söylüyordu. Ama "özel görevli" savcılık farklı düşünüyordu. Kanun'da açık hüküm bulunmadığı ileri sürülüyor, MİT mensuplarının KCK'nın içine sızma görüntüsü altında örgüt adına faaliyette bulunduğu gibi inanılmaz bir iddiayı gündemde tutuyordu. MİT'in itirazı aynı gün reddedilirken, savcı kendisiyle görüşme talebinde bulunan avukatları dinlemek dahi istemedi.
10 Şubat günü Savcı Sarıkaya ifadeye gelmeyen MİT mensupları için "gözaltı kararı" verdi. Krizin iyice derinleştiğini gören Başbakan Erdoğan, sağlık ekibinden "planlı ameliyatı ertelemelerini" istedi. Bu sırada Savcılık'ta alınan karar basına haber verilmişti. MİT'in, PKK-KCK yapılanmasının bir parçası olarak hareket ettiğine dair kuvvetli suç şüphesi olduğu bilgisi yayılmış, imaj operasyonu genişletilmişti. Önce ifade talimatı ardından gözaltı kararı Ankara'yı ayağa kaldırmıştı. . Başbakan, en güvendiği isme yönelik hamle karşısında, yakın çevresine nihai hedefin kendisi olduğunu söyledi. Daha sonra bir televizyon programında o kritik günleri özetleyen çıkışı yaptı: "Alacaksanız, beni alın!" Müsteşar Fidan için hazırlanan yeni talimat hızla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştırıldı. Devletin zirvesi Savcılık'tan gelecek haberi beklerken, İstanbul'un talimatı Ankara Adliyesi'nde tuhaf şekilde son dakikaya kadar gizlendi. Sorulduğunda, "Henüz bize ulaşan bir yazı yok" cevabı veriliyordu. Tam mesai saati bitimine doğru ulusal yargı ağına bir yazı kaydedildi. Savcılık, 20 dakika içinde harekete geçti. Fidan, Ankara'da bulunan Özel Yetkili savcı tarafından arandı ve ifade çağrısı tekrarlandı. Konu, Savcı Hüseyin Görüşen'de idi. Adalet Bakanlığı ve HSYK ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan, "Şimdiye kadar 20 dakikada işleme konulan kaç yazınız var?" sorusuna açıklık getirmesini istiyordu. Savcılığa iletilen mesaj kısa ve netti: "Hükümet kararlı. Bir yasal düzenleme yapılacak. Müsteşar gelmeyecek. Belki de şu anda resmi bir görev için yurtdışındadır!"
Ankara'da hararetli saatler yaşanırken İstanbul da hareketli idi. Gözaltı kararı veren savcı Sarıkaya polisi, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'na göndermişti bile. İstanbul polisi uyarılmış, MİT mensuplarının görüldüğü yerde yakalanması istenmişti. Aynı dakikalarda Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi önünde güvenlik amaçlı tutulan terör ekipleri de acil olarak İstanbul MİT Bölge Başkanlığı'na yönlendirilmişti. Başkanlığın kapısına gelen ekip MİT mensuplarının teslim edilmesini isterken ortam bir anda gerildi. Destek için çevredeki tüm yakın ekipler çağrıldı ve kısa süre içerisinde İstanbul MİT Başkanlığı'nın etrafı polis ablukasına alındı. MİT'te ise "kırmızı alarm" verildi. Çevredeki istihbarat görevlileri 'Acil Durum' koduyla Başkanlığa çağrıldı. Yüzleri maskeli korumalar tam teçhizatlı şekilde Başkanlık etrafında etten duvar ördü. MİT Başkanlık binasında bulunan iki MİT görevlisi ise arkadaşlarının yardımıyla binadan gizlice çıkarılarak güvenli bir adrese götürüldü. Eş zamanlı olarak diğer adreslere gönderilen polisler eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve emekli Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in de kapısını çalıyordu. MİT, polisten hızlı davranmış, 42 yıldır teşkilata hizmet veren ve "Çözüm Süreci" için inisiyatif alan Taner ve Güneş'i korumalar eşliğinde çoktan güvenli evlere nakletmişti. Adreslerden boş dönen polis memurları savcının talimatıyla daha geniş bir araştırma başlattı.
"Müsteşar'ı alamasak bile hiç olmazsa iki MİT görevlisini alırız, daha sonra Fidan'a kadar varırız" düşüncesiyle bir atak daha yapıldı. Savcı, gece yarısı İstanbul'daki MİT Lojmanları için arama kararı çıkarttı. Nöbetçi Mahkeme'den alınan kararda sadece iki MİT mensubunun dairesi değil, aynı kattaki bütün dairelerin de aranması isteniyordu. Saatler 23.00'ü gösterdiğinde ellerinde arama kararlarıyla lojmanların kapısına gelen polis içeri alındı. Dairelere giren polis memurları saatler süren aramada, ailelerin mahremiyetini dahi didik didik etti. Bu arada MİT mensuplarının yakalanması için her gün Müsteşarlığa ait resmi binalara birer ekip gönderilmeye devam edildi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, ertelediği ameliyata 11 Şubat 2012'de girdi. Erdoğan, ameliyat öncesi riskleri dikkate almış, sağlık ekibi ve ameliyat yeri tekrar gözden geçirilmişti. Ayrıca MİT krizinin aşılması için jet hızıyla yasal düzenleme yapılması kararlaştırılmıştı. O yasa teklifi 10 Şubat'ta Meclis Başkanlığı'na sunuldu. AK Parti Isparta Milletvekili Recep Özel imzasını taşıyan tek maddelik teklif, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26'ncı maddesinde değişiklik öngörüyordu. "Soruşturma İzni" başlıklı maddeye göre, MİT mensuplarının veya Başbakan tarafından özel bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı veya Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin (Özel Yetkili Mahkemeler) görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla, haklarında soruşturma yapılması Başbakan'ın iznine bağlı olacaktı. Meclis'e gelen teklif, 17 Şubat'ta kabul edildi. 18 Şubat'ta ise yasa Resmi Gazete'de yayımlandı.
MİT Yasası'ndaki değişikliğin ardından Başbakanlık 24 Şubat 2013 tarihinde soruşturmaya izin verilmediğine ilişkin yazısını Savcılığa gönderdi. Savcılık, 22 Mart 2013'te kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Böylece kriz son buldu. Savcıların iddianamesi dikkatte alınacak olsaydı, PKK-KCK faaliyetlerinde istihbarat toplamakta görevli MİT mensuplarının tamamı gözaltına alınacaktı.
Paralel ekip, Müsteşar Fidan için apayrı bir planı icra etmekteydi. Savcılık'tan gözaltı kararının çıktığı gün Müsteşar Fidan, MİT'in özel uçağı ile Ankara'dan İstanbul'a gidecekti. Nasıl olduysa uçağın gizli tutulan rotası elde edilmişti. Gözaltı kararı bu sırada uygulanacaktı. Uçuş iptal olursa plan yedeklenmişti. Yenimahalle'de MİT Müsteşarlığı'na giden ana yola bile polis konuşlandırılmıştı.