T24- Cumhuriyet yazarı Mustafa Sönmez, Çalık grubunun ATV ve Sabah gazetesini satma isteğininin nedenlerini yazdı.Sönmez'in bugün (9 Ocak 2012) yayımlanan "Sabah - ATV neden satışta?" başlıklı yazısı şöyle:AKP iktidarının 2008’in başında, ihaleye ikinci bir firma sokmadan, TMSF’den, hem de devlet bankalarına kredi musluklarını açtırarak RTE’nin damadının yönettiği Çalık Grubu’nun bünyesine geçirdiği ve kaç yıldır tepe tepe kullandığı, Sabah-ATV grubu, satışa çıkarıldı. Satış için Goldman Sachs yetkilendirildi ve ilk teklifler 18 Ocak'a kadar alınacak.
Hatırlayalım, Dinç Bilgin’in kurucusu olduğu bu medya grubu, Bilgin’in banka hortumlama ihtirası ile suç batağına saplanmasının ardından TMSF’ye geçmiş, bir ara Ciner ile Doğan grubu arasında paylaşım kavgası konusu yapılmış ama en sonunda TMSF, patronajında tuttuğu bu ikinci büyük medya grubunu, her alanda, YÖK’te, sendikal alanda, yargıda, poliste… güç yığınağına girişen AKP iktidarının emrine sunmuştu. Açılan ihaleye yerli-yabancı ikinci bir firma girmemiş, girememişti ve bu tek talipli satışta, Sabah-atv, RTE’nin yakın ahbabına ait, damadı Berat Albayrak’ın yönettiği Çalık Grubu’na devredilmişti. Açıklamalara göre, yaklaşık 1 milyar 250 milyon dolara satış gerçekleşmişti ve bunun 750 milyon dolarlık bölümü, devlet bankaları Halk Bankası ve Vakıflar Bankası’ndan; 125 milyon doları Katar Emiri’nden gelmişti. Bu durumda, 375 milyon doların Çalık’ın kendi kaynaklarından ödenmiş olması gerekiyordu. Ama, öyle olup olmadığını bilmiyoruz. Bilinen şuydu: Bu grubun AKP iktidarının dolaylı kontrolüne geçişiyle beraber, zaten fincancı katırlarını pek ürkütmemekte olan TMSF patronajındaki Sabah-ATV, iyice araçsallaşmış ve iktidarın hık deyicisi durumuna gelmişti.
Ele geçirilişi itibariyle, dost-düşman herkese, “Bu kadar da olmaz” dedirten bu el değiştirmenin ardından, AKP lideri, Doğan’ın medya gücünün dengelenmesi gerektiğini, dolayısıyla bu operasyon için, “Fena mı oldu?” ifadesini kullanıyordu.
RTE, bir yandan Cemaat ile birlikte, yeni TV kanalları, gazeteler vs. ile medya alanını genişletirken, kamu kurumu TRT’yi ve AA’yı iyice borazan durumuna getirdi. Rakibi gördüğü “merkez medya”yı da küçülmeye zorladı ve yaptı da…
***
Çok değil, geçen yılın 18 Kasım’ında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hürriyet Tower’ın toplantı salonunda, gazete yönetiminin davetiye çıkardığı işadamları ile gazetecilere ekonominin durumunu anlatmak üzere çağrılıydı. Ev sahibesi olarak “Hoş Geldiniz” konuşması yapan Hürriyet’in Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Babacan’a ve iktidarına büyük övgüler düzüyor ve “İşlerimiz 8 yıldır tıkır tıkır gitti. Türkiye bulunduğu coğrafyada tek büyüyen ülke durumunda. Sayın Babacan önümüzdeki yıllarda da işlerin böyle gidip gitmeyeceğini bize anlatacak” diyerek Babacan’a şükranlarını ifade ediyordu. Bu buluşma ve takdim biçimi, Doğan’ı çeşitli vergi denetimleri ile köşeye sıkıştırıp onu istediği kıvama getiren AKP iktidarına, “Kentin anahtarlarını teslim etme töreni” gibiydi. Babacan, zaferinin tadını çıkartırken, hemen herkesin aklına, “Bizim kültürümüzde biat etmek yoktur” efelenmesi yapan Aydın Doğan’ın sözleri geliyordu. Büyük lokma ye, büyük konuşma, sözü böylesi durumlar için söylenmişti herhalde. Filler tepişmesinde devran dönmüştü, devir AKP devriydi artık. Doğan, kısa sürede her alanda küçültüldü. Petrol Ofisi sattırıldı. Milliyet, Vatan elden çıkartıldı, Radikal, “murdar” edildi. Star, “Uğur Dündar belası”ndan ayıklanmış halde bünyeden çıkartıldı. Makul ölçülere düşürülen Doğan’ın ardından, RTE’ye her fırsatta bağlılığını bildiren Şahenk’in Doğuş Medya Grubu, tam da RTE’nin istediği formata getirildi. 12 Haziran seçimlerinin ardından NTV adeta hadım edildi. Sterilize edilmiş Star da bu gruba teslim edildi. Geriye kim kalmıştı ki zaten? Ciner’e kaşları çatmak yetiyor, mesela, Ece Temelkuran gibi münafıkların bir işarette işine son verdirmek zor olmuyordu. Karamehmet’in sorun olması söz konusu olamazdı. Geriye kalan herkese haddi bildirilmişti artık. O zaman sağda solda, hele ki son zamanlarda dış basında dile dolanan Sabah-ATV’yi, bu şaibesiyle elde tutmanın, bu çirkin görüntü ile fotoğraf vermenin ne gereği vardı... Pekala elden çıkarılabilirdi. Hem, boşuna kaynak yutuyordu. Götürüsü, getirisinin çoktan üstüne çıkmıştı. Beklenen misyon, üstünde kontrol kurulan medya ortamında artık yerine getiriliyordu nasılsa. Üstelik, Grup, tanıdık birine devredilebilirdi. Mesela, Amerikalılara RTE için kefil olan, “Deliğe süpürmeyin, kullanın” diyen Cüneyt Zapsu adı ortalıkta dolaşıyordu. Zapsu’nun danışmanlığını yürüttüğü Texas Pacific pek hevesiydi Sabah-atv’yi almaya… Ülker bile arzı endam edebilirdi.
3.Köprü’ye Karşı…
AKP rejiminin üçüncü boğaz köprüsü ihtirası dinmek bilmiyor. Son anda bir değişiklik olmadı ise, yarın (10 Ocak) Ankara’da Karayolları Genel Müdürlüğü’nde teklifler alınacak. İstanbul’un trafik sorununu çözeceği yalanıyla gündeme getirilen 3. Köprü projesi için belirlenmiş olan Garipçe-Poyrazköy hattının neredeyse tamamı ormanlık alan… Bu dev rant projesi, İstanbul’un ve Kuzey Marmara’nın kalan son doğal varlıklarını, ormanlık alanlarını, tarım alanlarını ve su havzalarını sermayenin işgaline açıyor. 3. Köprü projesi, deprem gerçeğini İstanbul halkına karşı yeni bir saldırı aracı haline dönüştüren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İBB tarafından, “Yeni İstanbul”, “Kanal İstanbul” gibi kentleşmeyi daha da kuzeye kaydırarak inşaat şirketlerinin ve arazi rantçılarının açgözlü iştahlarını gidermeyi amaçlayan çılgın yağma projelerinin anahtarı…
“3. Köprü Yerine Yaşam Platformu” isimli girişim,
“İnsanca bir yaşam, yaşanabilir bir İstanbul için Köprü değil Orman, Köprü değil Su, Köprü değil Toplu Ulaşım istiyoruz” diyor ve tüm yaşam savunucularını, 10 Ocak Salı (yarın) Ankara’da Karayolları Genel Müdürlüğü önünde olmaya çağırıyor…