Sabah yazarı: Avrupa Türk yemeği istemiyor; kokoreç de yasaklanmıştı, keşke Türk-Yunan birliği kurabilseydik

Sabah yazarı: Avrupa Türk yemeği  istemiyor; kokoreç de yasaklanmıştı, keşke Türk-Yunan birliği kurabilseydik

Sabah yazarı Engin Ardıç, Avrupa Birliği'nin (AB) kokoreçi ve midyeyi yasakladığını hatırlatarak, "Girmek istediğiniz Avrupa Birliği, sonsuz hoşgörüsü ve demokrat yaklaşımıyla, sınırları içinde Türk yemeği istemiyor, Türk vatandaşı da istemediği gibi. Bunlar kokoreçi de yasaklamışlardı da Yunanlılar kulak asmıyorlardı hani" dedi. Kokoreçten iğrenen Avrupalıların 'bayıla bayıla' sümüklüböcek ve kurbağa yediğini savunan Ardıç, "Keşke bir "Türk-Yunan Birliği" kurabilseydik" ifadesini kullandı.

Engin Ardıç'ın, "Bu da gıda terörizmi" başlığıyla yayımlanan (21 Mart 2016) yazısı şöyle: 

Floransa'da o kadar döndük dolandık, yemek yiyecek doğru dürüst bir yer bulamadık. Bu dediğim, geçen senenin işi.

Var tabii, merkezde Gilli falan var, Paszkowski var, ayrıca nehrin karşı kıyısında Pitti var ama kulak asma.

Ne o dandik Napoli'nin birbirinden nefis (ve de sudan ucuz) pizzaları, ne de Milano'nun turist söğüşleme boğuntuları olan Savini ya da Biffi gibi fiyakalı yerler. (Gitmeyiniz, oyulursunuz.) Neyse, hiç olmazsa kimilerinin "Toscana çorbası" dedikleri ünlü "ribollita"yı yapmayı öğrendik de, evde bizim hanımla sık sık pişirip yiyoruz.

Gerek Floransa'da, gerek Milano'da, hiç unutmam, İtalyan garsonların şaşmaz bir şekilde bize söyledikleri şu olmuştu: "Benim bir Türk arkadaşım var, 'kebab büfesi' açtı, gidip gidip yiyorum, buradaki en leziz yemek o!" Döner kebaba kısaca kebab diyorlar Avrupa'da. Acılı Adana'yla tanışsalar ne diyecekler acaba? Türk cehennemi!

Verona'da döner yasaklanmıştı, şimdi de Floransa'da yasaklanmış.

Laf aramızda, Paris'te bile dönerciler çaktırmadan birer ikişer ortadan kayboldular...

Oysa Saint-Germain'de benim adamım Hüseyin vardı, "abim sever" diye diye iki kilo patates kızartması ekliyordu dönere. "Oğlum seni kovarlar" diyordum, "boşver abi, bu ineklere böyle yapmak lazım" diyordu. Son gittiğimde baktım, yerinde yeller esiyor. Ya Hüseyin batırmış, ya yabancı düşmanlığı. Bu döner tabii öyle mis gibi Trakya kuzusu falan değil, sığır döner... Yavan kalıyor da, tat versin diye üstüne baharatlı yoğurt sürüyorlar!

Ona bile, bu "çakma dönere" bile tahammül edememiş yöneticiler. Floransa'da, "tarihi merkezde" (oysa o şehirde hemen her yer tarihi merkezdir), yemeklerin en az yüzde 70'i İtalyan olacakmış! Herhalde Amerikan hamburgeri de yasak, Fransız soğan çorbası da!

Ancak, "kaliteli" işletmelere, belediyeye bağlı bir komisyon ayrıcalık tanıyabilirmiş. Kaliteyi ne belirleyecek, lokantanın dekoru mu, mafyaya verilecek haraç mı, belli değil. Amaç, alavere dalavere, döneri yok etmektir.

Aslında, hemen bütün Avrupa şehirlerini pıtırak gibi kaplayan "Türk büfelerini" ortadan kaldırmak. "Imbiss"lerde eşek bilmemnesi gibi sosisin egemenliğini yeniden sağlamak. Türk'ü ezemedik, hiç olmazsa yemeğini ezelim. Yaklaşım bu. Çünkü Avrupalı tüketici döneri çok sevdi. Berlin duvarı yıkıldığında, Doğu Berlinliler iki şeye saldırmışlardı:

Muz ve döner.

Girmek istediğiniz Avrupa Birliği, sonsuz hoşgörüsü ve demokrat yaklaşımıyla, sınırları içinde Türk yemeği istemiyor, Türk vatandaşı da istemediği gibi. Bunlar kokoreçi de yasaklamışlardı da Yunanlılar kulak asmıyorlardı hani...

Kokoreçten iğrenen Avrupalı bayıla bayıla sümüklüböcek ve kurbağa yiyor.

Keşke bir "Türk-Yunan Birliği" kurabilseydik...

Ada mada istemeden tabii.