Sabah yazarı Melih Altıok, Tahir Elçi'nin öldürülmesiyle ilgili “Bilinçli bir hedef olması için bir neden yok, cinayetin nasıl bir karmaşada gerçekleştiği de ortada” dedi. Cinayetin kurgulanmasının ve hedefe ulaşmasının ancak filmlerde olabileceğini söyleyen Altınok, “Sorumlu arayan, siyaset kanallarının açık olduğu bir ortamda kent merkezlerini hendeklerle donatıp ortamı terörize edenlere baksın” dedi.
Melih Altınok’un Sabah gazetesinde “Hedef Tahir elçi değildi” başlığıyla yayımlanan (30 Kasım 2015) yazısı şöyle:
Cumartesi günü yaşanan çatışma esnasında hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin dün cenaze töreni vardı. On binler Elçi'yi son yolculuğuna uğurladılar.
Tüm Türkiye ise Elçi'nin nasıl ve kim tarafından öldürüldüğü sorularına cevap arıyor. Olay yeri incelemesi yapan görevlilere ateş açılması hatta bu sırada el yapımı bombaların bile kullanılmasının sağlıklı bir soruşturmayı engellediği belirtiliyor. Yani cinayet mahallindeki deliller karatılmış durumda.
Dün bu soruya yanıt aramak için kentten pek çok kişiyle telefon konuşması yaptım. Kentte hava çok gergin olduğu için de kimse ismini vererek konuşmak istemiyor. Ancak herkesin üzerinde uzlaştığı nokta, Elçi'nin ne PKK'nın ne de örgüt çevresinin iddia ettiği gibi devletin hedefinde olduğu.
Ortak anlatımlara göre olay şu şekilde gelişti: Cinayetten bir gün önce bir polisin şehit edilmesi olayına karışan YDG-H'li militanlar PKK'lı bir teröristin evine ziyarete gittiler. Bu ziyaret sırasında sivil polisler de takipteydi. Ancak takip yapan polislerin bu kişilerin bir gün önce çatışmaya giren teröristler olduğunu bilmedikleri iddia ediliyor. İşte bu yüzden hazırlıksızlardı ve durdukları taksinin içindeki YDGH'liler kendilerine uzun namlulu silahlarla ateş açtığında büyük kayıp verdiler.
Polisleri şehit eden YDG-H'liler olay yerinden uzaklaşıp kendilerini Sur'daki hendeklerin olduğu "güvenli bölgeye" atmak için kaçmaya başladılar.
Seçtikleri sokakta ise Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare'nin dibinde basın açıklamasını yapıyordu.
Elçi'nin yanında avukatlar, basın mensupları ve polisler vardı. Herkes panik halindeydi. Polislerle, sokağa giren YDG-H'liler arasında kör bir çatışma yaşandı. Bu esnada başka noktalardan da ateş açıldığını ifade edenler var. Polisten kaçan YDGH'lileri korumak için, PKK'lıların sokağın gerisindeki hendeklerden de ateş açtıkları belirtiliyor.
İşte tam bu sırada bir mermi Elçi'nin ensesinden girip alnından çıkıyor. Görgü tanıkları, Elçi'nin ayaklarının dibinde bulunan silahın önce kendisine ait olduğunu söylemişlerdi. Ancak daha sonra ortaya çıkan görüntülerden anlaşıldığı üzere o silah, polisten kaçan YDG-H'lilerden birinin polise fırlattığı silah. Yapılan resmi açıklamada, bu silahın bir gün önce yaşanan çatışmada polisin şehit edilmesi olayında kullanıldığı belirtildi.
Bu veriler ışığında şimdilik Elçi'nin hedef gözetilmeden öldürüldüğü anlaşılıyor. Evet, Elçi zaman zaman PKK'yı, bazen de devleti eleştiren bir isimdi. Ne var ki görgü tanıklarının ve kentin siyasetine hâkim kanaat önderlerinin beyanatlarının yanı sıra mantıken de Elçi'nin bilinçli bir hedef olması için ortada neden yok.
Zaten büyük bölümü kameralara yansıyan ve pek çok kişinin gözleri önünde olan bu cinayetin nasıl bir karmaşada gerçekleştiği de ortada.
Yani kimsenin böylesine bir kaosu kurgulayıp arada da istediği hedefe ulaşması, cinayeti gerçekleştirmesi olanaksız. Bu olsa olsa filmlerde yaşanır.
Kesin olan tek şey bu çatışma ortamı olamasaydı Tahir Elçi'nin hâlâ aramızda olacağı. Sorumlu arayan, siyaset kanallarının açık olduğu bir ortamda kent merkezlerini hendeklerle donatıp ortamı terörize edenlere baksın.