Sabah yazarı Melih Altınok, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı çıkışı sırasında Binali Yıldırım'ın temayül yoklamalarında birinci olmasına rağmen neden AKP Genel Başkanlığı'na aday gösterilmediği sordu. Altınok, bu soruyu "Erdoğan'ın partinin 3. dönem sınırı ilkesinden taviz vermemesi yüzünden. Evet, çok emin şekilde söylüyorum ki sadece ama sadece bu yüzden!" diye cevapladı.
Melih Altınok'un bugünkü (23 Mayıs 2016) "Binali Bey mülayim mi?" başlıklı yazı şöyle:
Binali Yıldırım'ın haline tavrına bakan birinin aklına ilk gelen kelime "mülayim"dir sanırım. Ama genel başkanlığa giden uzun yoldaki stratejisini düşününce, kendisine "zeki" sıfatının daha çok uyduğunu düşünüyorum.
Şöyle ki, Yıldırım, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na çıkışının ardından yapılan temayül yoklamalarında birinciydi. Dahası, arkasında Erdoğan vardı. Ancak aday gösterilmedi. Ne için? Yanıt belli; Erdoğan'ın partinin 3. dönem sınırı ilkesinden taviz vermemesi yüzünden. Evet, çok emin şekilde söylüyorum ki sadece ama sadece bu yüzden!
O dönemlerde gerçekleştirilen Latin Amerika gezisinde Binali Bey'e bir müze köşesinde rastladım. Ben, bir siyaset yazarı için adeta hazine olan bu duruma dair sorularımla kendisini bunaltırken, o gayet soğukkanlıydı. Ağzından bir şey kaçırmadı ama her zaman olduğu gibi mesajını fıkralarla verdi.
O günden sonra kamuoyu önündeki her konuşmasını, röportajlarını, girdiği resim karelerini dikkatle takip ettim Binali Bey'in. Hiç sitem etmedi, açık vermedi, olgunluğunu bozmadı. İşte bu yol, söz konusu olan "başarmış" bir siyasi olduğu için mülayimlikten ziyade zekânın eseridir. Çünkü Binali Bey, içinde siyaset yaptığı mecranın dinamiklerini doğru okuyup rasyonel bir seçim yaptı. Ak Parti "markasının" seçmen nezdinde en güçlü unsurunun Tayyip Erdoğan olduğu gerçeğini gördü. Öyle ya, o da genel başkanlıkta gözü olan diğer isimler gibi süreci yanlış okuyarak, 7 Haziran sonrası Erdoğan'ın partideki etkisinin azaldığı sanrısına kapılıp CNN Türk ekranlarında falan yakınma tuzağına düşebilirdi. Düşmedi. Ve başardı.
Yeni döneme dair bir tanım yapmaya çalışan siyasi analizciler, kahve fallarından analiz çıkarmak yerine zekice yürünmüş bu yol hikâyesine odaklanmalılar bence.
O halde, "mülayim mi zeki mi" tartışmasını "mülayim olan zekidir" ya da "zekiler mülayimdir" diye tatlıya bağlayarak kongre okumalarımıza devam edelim.
Bu arada ne güzel bir kelimedir bu mülayim!
Binali Yıldırım'ın Genel Başkan adayı olacağı, günler öncesinden açıklandı. Peki, başka aday da olmadığına göre delegelerin tamamına yakınını pazar pazar ta nerelerden kongre salonuna getiren ve oy da kullandıran neydi? Şöyle 150-200'ünün de mi işi, hastası, hastalığı, küskünlüğü yoktu? "Derdi" neydi bu delegelerin?
Evet, 1411 delegeden 1405'inin oyunu alarak genel başkanlığa seçildi Yıldırım. Yani "oy çokluğuyla" değil "oybirliğiyle." Kimileriniz "Ak Parti ruhu" falan diyebilir, doğrudur ama bu herkes için açıklayıcı bir cevap değil.
Bence durumun nedeni, partinin iktidardaki 14. yılına rağmen, "başkanlık gibi" geleceğe dair hedeflerle hâlâ dinamizmini koruması.
İşte bu nedenle de delegeler parti içindeki ve çevresindeki dedikoduları açığa düşürerek dün o salona geldiler ve partinin de fiili lideri konumundaki Erdoğan'ın işaret ettiği istikamette iradelerini koydular.
1405 rakamında herkes için ne siyasi dersler var değil mi?
Binali Yıldırım'ın üzerinde bir önceki genel başkana göre daha ağır bir yük var. Zira hareket içindeki çift başlılık tartışmalarından sıkılan Ak Parti seçmeni artık icraat istiyor. Ekonomik sorunlarına yapısal çözümler, güvenlik ve huzur bekliyor.
Eee, artık Binali Bey'in elini tutan hiçbir şey de yok değil mi
Yıldırım'a ve ekibine başarılar.