Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Hasan Bülent Kahraman, "terör örgütü propagandası yapıldığı" iddiasıyla T24 yazarı ve Bağımsız Gazetecilik Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Cemal'in “Delila Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri” ve “Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri” kitapları ile gazeteci Tuğçe Tatari’nin “Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim” kitabı hakkında toplatma kararı verilmesini eleştirdi. Kahraman Sabah'taki yazısında, kararı "sakıncalı" bulduğunu belirterek, "Düne kadar yıllardır açık açık satılan bu kitapların şimdi ansızın başka bir mantıkla ele alınması anlaşılacak şey değil. Olmadığı gibi kitap toplatma, yasaklama bugünkü dünyada kabul edilecek işler midir? Hasan Cemal o kitabı yazdığı için mi Kürt konusu bu aşamaya geldi veya o kitaplar da satıştan kaldırılınca mı sorun aşılacak?" ifadesini kullandı.
Kahraman'ın Sabah'ta "Kürt sorunu: Çözdükçe bozulmasın" başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2015) yazısı şöyle:
Kürt konusunda daha önce aklımıza bile gelmeyen hususlar şimdi başımıza geliyor. Kentlerde, kasabalarda silahlı çatışmalar yaşanıyor. OD'nin bugünkü hali devam ettikçe bu sorunun daha da dallanıp budaklanacağı aşikâr. Beni asıl ilgilendiren kısmı işin, siyaset alanının da bu konuyu tamamen bir askeri meseleveya bir terör konusu olarak görüp, yorumlarını, değerlendirmelerini bu çerçeve içinde yapması.
*** Çok da uzun sayılmayacak bir süre önce Kürt meselesi gündeme geldiğinde hâkim olan söylem uzlaşma, diyalog, anayasa, yurttaşlık gibi kavramlardan oluşuyordu. Bu bir siyasalyaklaşımdı. Sonra, 'olaylar' gelişti ve iş çığırından çıktı. Demirtaş kürsüye çıkıp 'seni başkan yaptırmayacağız' dediği an/ gün bombanın pimi çekilmişti. O bir uzlaşmanın bozulması anlamına geliyordu. Ondan sonra da bu eğik düzlemde gitgide hızlanan bir düşüşü yaşamaya başladık. Herkesin aklında şimdi ne olacak sorusu var. Ben bu sorunun yanıtıyla değil, sorununhangi alanda tartışılacağıyla ilgiliyim. Ne olacak sorusunu askeri bir soru olarak ele alırsanız cevap belli: 'terör örgütü' temizlenene kadar savaşa devam edilecek. Bir noktayı belirterek bu değerlendirmeyi yorumlayayım: hiçbir devlet bir kentin, bir kasabanın bir örgüt tarafından bu derecede kontrol edilip, bu derecede 'kapatılmasını' kabul etmez. Bu dışına çıkılmaz bir gerçektir, eğer devlet denen olgunun varlığını kabul ediyorsak. Ama o noktada bile çatışmanın sınırlarını ve şartlarını iyi tayin etmek gerek. Asıl yorumum ise şu: bu aşamada bile, siyaset devreye girmek ve çatışmayı hafifletecek, hatta halledecek siyasal yöntemi, terimleri bulmak zorundadır. Değilse, herkes biliyor ki, bir süre sonra uluslararası kamuoyu başka türlü eleştiriler ve taleplerle ortaya çıkacaktır. *** Kim ne derse desin Kürt sorununun çözümünde bugün hukuki ve siyasi girişimlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Tam da bu durumda işe yaramıyorsa hukuku ve siyaseti ne yapalım? Yolu nedir derseniz, çok basit: diyaloğun işlemesi. Mademki, Kürt halkı PKK'dan ayrıştırılmaktadır o takdirde o kitlenin hukuki ve siyasi haklarının terör- karşı terör çıkmazından kurtarılarak ele alınması gerekir. Hasan Cemal'le Tuğçe Tatari'nin kitaplarının yargı tarafından yasaklanmasını ben bu bakımdan kendi payıma hayli sakıncalı buluyorum. Düne kadar yıllardır açık açık satılan bu kitapların şimdi ansızın başka bir mantıkla ele alınması anlaşılacak şey değil. Olmadığı gibi kitap toplatma, yasaklama bugünkü dünyada kabul edilecek işler midir? Hasan Cemalo kitabı yazdığı için mi Kürt konusu bu aşamaya geldi veya o kitaplar da satıştan kaldırılınca mı sorun aşılacak? PKK ile mücadeleye diyecek bir şey yok ama Kürt sorunu ne dün sadece PKK idi ne de bugün. Hele işin bu derecede Ortadoğululaştığı ve ABD- İran- Rusya eksenine kaydığı bir dönemde büsbütün PKK dışındaki yaklaşımlarla çözülecek bir konudur bu. Çözdükçe dolaşmasın Kürt sorunu...