Sabah yazarı Hilal Kaplan'dan Davutoğlu'na güç sarhoşluğu iması

Sabah yazarı Hilal Kaplan'dan Davutoğlu'na güç sarhoşluğu iması

 

Sabah yazarı Hilal Kaplan, dün son kez Başbakan ve Genel Başkan sıfatıyla kürsüye çıkan Ahmet Davutoğlu'nun kullandığı, "Bu hareket için hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz. İktidar sarhoşluğuna, güç yozlaşmasına asla düşmemeli, o emanete halel getirmemeliyiz" ifadesine göndermede bulundu. Kaplan, "Sayın Davutoğlu'nun Genel Başkanlık koltuğuna veda konuşmasında belirttiği üzere 'güç sarhoşluğu'na düşmemek gerekir. Mesele Ak Parti kadrolarına, bürokrasi kadrolarına, devletin kılcal damarlarına hükmetmek değildir. Mesele, milletin arzu ettiği yönde ilerlemek, terörle 'ama'sız mücadele etmek, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'nın yok sayılmadığı bir sistem dönüşümü için çaba harcamak ve eriyen Merkez Bankası kasasını zenginleştirmeye yönelik adımlar atmaktır. 1 Kasım seçimlerinde halkın Ak Parti'ye teveccühü bunu gerektirir" diye yazdı.

Hilal Kaplan'ın, "Vefa kongresi" başlığıyla yayımlanan (23 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

2014'teki temayül yoklamasından birinci çıkmış olan Yıldırım'ın, kongre öncesi yoklamadan da %80 oranında onay alması şaşırtıcı olmamıştı. Nitekim Yıldırım, 1411 delegenin hepsinin oyunu alarak Ak Parti Genel Başkanı oldu.

Kongredeki değişiklik bununla sınırlı değildi. 29 Nisan'da Davutoğlu'nun parti üzerindeki yetkilerini geri alan, partinin en yüksek karar organı olan Merkez Karar Yürütme Kurulu'nda da 20 kişilik bir değişim yaşandı. Yeni MKYK'da yer almayacak isimlerin bir kısmının bakanlık koltuğunu koruyacağı tahmin ediliyor.

Bakan olanın aynı zamanda MKYK'da yer almaması şeklinde bir yol tercih edilmiş sanırım ve böylelikle parti-hükümet arasındaki güç dağılımı dengelenmek istenmiş. MKYK'ya yeni katılan isimlerin önemli kısmının partinin gençlik kollarından yetişen isimler olması ve MKYK'daki kadın oranının da yükseltildiği göz önüne alınırsa, bunu genç kuşakların ve kadınların önünün açılması olarak okumak da mümkün.

Sayın Davutoğlu'nun Genel Başkanlık koltuğuna veda konuşmasında belirttiği üzere 'güç sarhoşluğu'na düşmemek gerekir. Mesele Ak Parti kadrolarına, bürokrasi kadrolarına, devletin kılcal damarlarına hükmetmek değildir. Mesele, milletin arzu ettiği yönde ilerlemek, terörle 'ama'sız mücadele etmek, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'nın yok sayılmadığı bir sistem dönüşümü için çaba harcamak ve eriyen Merkez Bankası kasasını zenginleştirmeye yönelik adımlar atmaktır. 1 Kasım seçimlerinde halkın Ak Parti'ye teveccühü bunu gerektirir.

***

 

Hendekteki arkadaşlar, yumurtalı teröristler

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun ilginç bir terör tanımı var gerçekten. Geçen sene Diyarbekir Barosu'ndaki konuşmasında, hendek kazan, evlere, okullara, camilere bomba düzeneği yerleştiren PKK'lılara, 'barikatlardaki arkadaşlar' diye seslenmişti mesela. 400'den fazla güvenlik görevlimizi, 200'e yakın sivil insanımızı o 'arkadaşlar' öldürdü ama o cümledeki 'arkadaşlar' tınısı kulaklarımızda çınlamaya devam etti. Anlaşılan Kılıçdaroğlu'nun canı bu bir yıllık bilançodan daha fazla yanmış olmalı ki, şehit cenazesine katılanlardan kendisine yumurta fırlatanları ise 'terörist' ilan etmiş. Hızını alamayarak bir adım daha ileri gitmiş ve "Bu teröristleri yakalamak ey savcı senin görevindir. Ey emniyet senin görevindir. Bu alçaklara hesabını sormak zorundasınız" bile demiş. YPG için, "kendilerine terör örgütü demiyorlarsa, bizim dememiz ne kadar doğru?" minvalinde akla zarar bir aklama yapan Kılıçdaroğlu'na hakikaten "bu ne hiddet, bu ne celal!" diyesi geliyor insanın. Evet, bence de şehit cenazesinde de, başka bir yerde de yumurtalı protesto yanlıştır. Kılıçdaroğlu gibi yumurta Burhan Kuzu'ya veya Egemen Bağış'a atıldığında alkışlayıp, kendine gelince ağlayanlardan olmaktan Allah korusun. Yine yumurta Burhan Kuzu veya Egemen Bağış'a isabet edince 'yumurtalı protesto' diyen, Kılıçdaroğlu'na gelince 'çirkin saldırı' başlıkları atan Hürriyet'in amiral ikiyüzlülüğünden de korusun. Gerisi hallolur.